Makale

Alemlere Davet Borcumuz

Paylaş:

İnsan, Allah’ın “halifem” diyerek yarattığı, kâinatı emrine amade kıldığı, yeryüzünde halife, Allah katında kul olma kabiliyetine sahip en güzel şekilde yaratılan varlıktır. İnsan olmak, sorumlu olmaktır. Tüm kâinat insana hizmetçi kılınmıştır. O halde tüm kâinattan sorumlu varlıktır insan. Her insan etrafındaki kişileri bir şeylere çağırır. Ya kendi sermayesini büyütmek için ticaret yapmaya ya kendi partisine oy vermeye ya kendi ruhuna veyahut da şeytani düşüncelere ve yollara çağırır. İnsan, aslında fıtraten davet etme kabiliyetinde yaratılmıştır. Kendisi bir şeyi özümsemişse, değer veriyorsa ve beklentisi çoksa bir şeyden, işte hep ona çağırmaya meyyaldir. Yani insan, neye değer vermişse ona çağırmıştır çağlar boyu. Allah’ın en kutlu kulları olan mü’minlerin de en değer verdikleri şey neyse ona çağırmaları gayet olağan ve olması gereken bir şey değil midir? İnsan hep sevdiğinin adını sayıklar durur.

Bizler de şu dünyada bunca zulüm bunca şirk ve bunca günahlar yayılmışken; Rabbimizin hükümranlığı hiçe sayılırken nasıl olur da sessiz ve aciz bir şekilde yerimizde oturabiliriz?  Suriyeli mazlumların, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin, kendi ülkemizde suçsuz yere zindanlara atılan bebekli anaların ve hocamız ile kardeşlerimizin bizim davetimize ihtiyaçları vardır. “Siz benim dinime yardım edin ki ben de size yardım edeyim”1 ayetini yanlış anlayanlar “Allah’ın sizin yardımınıza ihtiyacı yok” diyorlar. Elbette Allah’ın bize ihtiyacı yoktur ama yeryüzünde İslam dinini yaşadığı için zulme uğrayan tüm mü’minlerin ve mazlumların ihtiyacı vardır. Bugün bu ayeti doğru anlamak zorundayız. Allah’ın dininden kasıt, İslam davası ve o yolda koşturanlar veya o dine mensup olduğu için zulme uğrayanlardır.

Davet, sadece Tevhid kelimesini kuru kuruya anlatmak değildir. Onu bir hayat sistemi olarak tanıtmak, yaşanılır olduğunu ve adaletin yegâne yolu olduğunu tüm alemlere göstermektir. Görevimiz Tevhidi, mazlumlara adalet, aç ve yoksullara sıcak aş ve barınak, çocuklara sevgi ve şefkat, anne babaya merhamet, kadına iffet ve izzet, erkeğe haya ve şeref getirsin diye anlatmaktır. Tevhid, tüm alemlere, bütün canlı ve cansızlara merhamet olarak anlatılması gereken bir sistemdir. Bitkiler Tevhid ile yeşerir, hayvanlar Tevhid ile merhamet görür. Tüm doğa onunla kendisini yeniler ve tazelenir. Neden mi? Çünkü Allah’ın hükmettiği bir dünyada haksız kazanç, zulüm, hayvanata ve bitkilere karşı asla zarar gelmez. Allah’ın sevgisiyle ve korkusuyla dolu bir yürekten ne insanlara ne de hayvan ve bitkilere zarar gelir.

Tüm alemler Tevhid ile her gün yeni bir gönle su taşımanı, orada Allah’ın rahmetini ve şefkatini yeşertmeni bekliyor. Müslümanlar bu haldeyken nasıl rahat edebilir bir mü’min? Allah Rasulü Sallallahu aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Müminlerin derdiyle dertlenmeyen onlardan değildir!”2 Bugün dünya Müslümanlarının dünya kadar derdi var. Dünya kadar dert, dünya kadar davetçiye ihtiyacı gösterir. Eski zamanlarda Müslümanların büyükleri davetle ve Müslüman bir kardeşinin ihtiyacını gidermekle geçmeyen zamanı ömürden saymazlardı. Bugün biz davetçiler de boşa geçen davetsiz günlerimizi yaşadık saymamalıyız.

Müslümanlar ilahi daveti ihmal ettikleri her an bilmelidirler ki düşmanları çalışmaktadır, şirk, fitneler, zulümler her yanı sarmaktadır. Cenneti isteyen cehennem yollarını insanlara kapatmak zorunda olduğunu bilmelidir. Cehennem yolları açık olduğu sürece ne kendisi ne de bir başkası cennete gidemeyecektir. Görevlerini ihmal eden ve sonra da cenneti isteyen bir kimse, çalışmadan yevmiye isteyen tembel işçiye benzer. Yüce Peygamber Aleyhisselam hayatının her anına daveti sığdırmıştı. O, davet eder ve davet ettikleri onu reddedince bu defa onlara dua ederdi. Onlar iman etmiyorlar diye kendisini harap ederdi, dertlenir ve ağlardı.

Şu üç kelime aslında kardeştir: Davet, dava, dua. Üçünü birbirinden ayıran kişi davette başarısız olur. Tüm alemler bu üç kelimeyle yaşayan davetçilere muhtaçtır. Allah’a davet, Allah’ın ve Müminlerin davasıdır. Allah’a dua ise dava yolunda senin akülerinin şarj olmasıdır. Karşıdakini de şarj etmek için elzemdir. Bazen insanın imanı olsa da heyecanı azalır. Heyecanı olmayan aküsü bitmiş bir arabaya benzer ve yolda kalır. İçinde yakıtı, yağı, suyu vardır, motoru da sağlamdır ama araba aküsü olmadan gidemez. Ne karanlıkta yolu aydınlatır lambalar ne sağlam motora kıvılcım gider onu yürütmek için. İçimizdeki aksiyon ve heyecan, arabadaki akü gibidir. İşte bazen yolda kalan aküsü bitmiş araca, başka bir araçtan kablo ile şoklama yapılır ve akü kendisine gelir ya hani, işte bazı kimseler de yolda kalmamak ve heyecan içinde olmak için başka heyecanlı kardeşlerine ihtiyaç duyabilir. Dua ile de karşıya görünmez bir kablo uzatılır adeta.

Davetçi, ne acayip bir şahsiyettir bir bilseniz. Bir bilsek ah değerini, bir insanın hayatına nasıl ışık ve yol açtığımızı. Ah yaptığımız davetin tadını onun kalbinden bir alabilsek keşke. Tevhidi ilk defa bir kardeşimize anlattığımda onun yüzünde gördüğüm değişimi bir görseydiniz. Yüzünün birden ağardığını, gülücükler saçtığını ve yüzünde beliren ışığı görmüştüm. Gözlerine ışık yansıdı ve ses tonu yumuşadı. İşte ben bir defa gördüm dışa yansımasını, Tevhid meşalesiyle aydınlanan bir yüreğin ışığını. Ya her zaman görebilsek ya onun içindeki sevinç ve imanın lezzetini bir alabilsek yerimizde durabilir miydik hiç?

Alemlere davet borcumuz günden güne artıyor. Allah en büyük davetçi olarak görevini yapıyor, bizi genişliği gökler ve yer kadar cennete davet ediyor. Peki ya biz kulluk borcumuz olan davet görevimizi ne kadar yerine getiriyoruz, kaç insanın kalbine ve hayatına ne kadar dokunduk?

  1. Muhammed, 7
  2. Taberani