Röportajlar

Kur’an Muhafızları ile Cezaevi Süreci Hakkında Özel Röportaj -1

Paylaş:

Osmaniye’de Kur’an okunan evin mühürlenmesi olayında tutuklanan 3 Furkan Hareketi Mensubu 83 gün sonra 19.09.2022 tarihinde tahliye oldular. Geçirdikleri haksız tutukluluk süreci hakkında kendileri ile gerçekleştirdiğimiz röportajı siz okurlarımızla paylaşıyoruz.

Furkan Nesli: Osmaniye’de yaşadığınız olayı kısaca anlatır mısınız? Gözaltına alınma gerekçeniz neydi?

Ahmet Çelikten: Osmaniye'de Kur'an okunan bir evin Kur'an öğretimi yapılıyor gerekçesiyle mühürleneceğini öğrendim. Adana’dan 4 arkadaşımla birlikte mühürlemeye gelecek olan kişilere bu meseleyi kınadığımızı bildirmek üzere Osmaniye'ye gittik. Bu konuyu kınayan bir basın açıklaması gerçekleştirmek üzere hazırlık yaparken polis, bir arkadaşımızı iterek düşürdü ve akabinde herkesi almaya başladılar. Bu arada beni de gözaltına aldılar. Yaklaşık 24 saat gözaltında tutulduktan sonra tutuklama talebiyle 8 kişi mahkemeye sevk edildik. Mahkemede hâkim: “Hakkındaki suçlamayı biliyor musun?” diye sordu. Ben de: “Bilmiyorum” dedim. “Bir polisin ayağını kırmışsın” deyince şok oldum. Ben de hâkime: “Bahsettiğiniz kişiyi alanda hiç görmedim. Ayrıca biz bugüne kadar yüzlerce basın açıklaması yaptık, bir tanesinde polise taş atmadık, polisle kavga etmeyi bırakın onlara hakaret bile etmedik. Basın açıklamasında polise vurmak bir yana biz normal zamanda bile kavga eden insanlar değiliz” dedim. Akabinde hâkim karar vermek için hepimizi mahkeme salonuna çağırdı ve tutukluluğumuzu açıkladı. Bizim tutuklanma gerekçemiz polise görevini yaptırmamak ve polise mukavemet etmekti(!)

Fatih Kara: Osmaniye’de bir evin Kur’an okunduğu için mühürlenmek istendiğini öğrendim. Bir Müslüman olarak bu durum çok zoruma gitti. İslami çalışmalara baskılar son yıllarda artarak devam ediyordu, işin bu şekilde kutsalımıza dokunma boyutuna kadar varması, içler acısı durumumuzu ortaya koymaktadır. Böylesi bir zulme sessiz kalmamak ve Osmaniye’ye gidip bu zulme olan tepkimi göstermek istedim. Oraya benim gibi düşüncelerle gelen kardeşlerimle beraber basın açıklaması yapmak istedik ancak daha parka adımımızı atar atmaz kolluk kuvvetlerinin hakaret, küfür ve darplarına maruz kalarak gözaltına alındık. Gözaltına alınma gerekçemiz ise kan dondurur cinsten bir iftira idi. Darp edilen biz olduğumuz halde polise mukavemet ve bir memuru darp etmekle itham edildim.

Arif Gündüz: Bir arkadaşımın evinde Kur’an okurken polis, emniyet ve zabıtadan oluşan bir komisyon geldi. Komisyonun başındaki kişi: “Siz burada Kur’an eğitimi mi veriyorsunuz?” dedi. Ben de: “Kur’an eğitimi vermiyoruz, Kur’an okuyoruz” dedim. Kendisi: “Bu çocukların hepsi Kur’an okumayı biliyor mu şimdi?” dedi. Ben de: “Evet, hepsi Kur’an okumayı biliyor” dedim. Kendileri aralarında fısıldaşırlarken: “Bizim bunlara yapacağımız hiçbir şey yok” dediklerini duydum. Buna rağmen gelip evi mühürlemek istediler. Bunun üzerine bir basın açıklaması yapmak istedik ama daha basın açıklaması başlamadan bizi coplarla, yumruklarla darp ettiler. İlk göz altına alınan kişilerden biri de bendim. 3 polis beni öyle darp etti ki, elim kırıldı zannettim. Darp raporu almak istedim ancak doktor darp raporu vermedi. Film çekildi, doktor: “Sen de hiçbir şey yok” dedi. Ardından tutuklanarak götürüldük. Biz darp edildik ama onlar darp edilmiş oldu(!) Biz dövüldük ama onlar dövülmüş oldu(!) Elbette bunun hesabını Allah’a verecekler.

Furkan Nesli: Kur'an'ı muhafaza etmek uğrunda yaşadığınız zindan hayatı Kur'an'a olan muhabbetinizi ve bağlılığınızı nasıl etkiledi. Şu an Kur’an'a baktığınızda veya okuduğunuzda ne hissediyorsunuz? Bu süreçten sonra sizleri derinden etkileyen bir ayet oldu mu?

Ahmet Çelikten: Cezaevi sürecinde sabah 09.00 ila 12.00 arasında günlük Kur'an okuyordum. Bir kere hatim yaptıktan sonra aynı saatlerde meal okumaya başladım. Meallerimi de özellikle deftere yazıp o ayetle ilgili anladıklarımı not ederek okudum. Ayrıca akşam namazından sonra yatsı namazını kılana kadar da Kur'an'ı Arapçasından okumaya devam ettim. Daha öncesinde zaten Kur'an'a olan muhabbetimiz Kur'an'ın hâkimiyeti ile ilgili imanımız olduğundan dolayı cezaevinde bir farklılık olmadı. Ancak İslam davasına bağlılığı soracak olursanız bu dava uğrunda bir bedel ödemek insanı o davada daha dirayetli hale getiriyor. İçeride duam hep şu oldu: “Ya Rabbi bizi ilmen, manen ve fiziken daha sağlam kıl ve çıktığımızda daha sağlam adımlarla senin uğrunda daha büyük mücadeleler vermeyi bize nasip et.”

Cezaevinde Kur'an'ı okuduğunuzda ayetleri daha derin tefekkür edebiliyorsunuz ve mücadele ayetlerini okuduğunuzda, içinde bulunduğunuz durum sebebiyle, ayetleri daha net idrak ediyorsunuz. Cezaevinde en çok etkilendiğim ayet: “Nice peygamberlerle birlikte birçok Rabbaniler Allah yolunda çarpıştılar da kendilerine dokunan sıkıntılardan ötürü asla zayıflık ve yılgınlık göstermediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever”1 ayeti oldu. Cezaevi süresi boyunca rabbanilerin yaptığı bu duayı kendime bir vird edindim ve sürekli okudum.

Fatih Kara: Kur’an bizim kutsalımızdır. Kutsalımıza sahip çıkmak hepimizin borcudur. Böyle bir uğurda zindana girmek ise bizim için ancak şereftir. Rabbime hamd ediyorum. Kur’an zaten bizlere Allah Azze ve Celle’nin kullarını imtihanlara tabi tutacağını bildiriyor. Bu bile insanın Kur’an’a olan muhabbetini ve bağlılığını artırmaktadır. Kur’an’a baktığımda bunu hissediyorum. Bu süreçte elbette etkilendiğim ayetler oldu. Bunlardan birisi de Saff Suresi’nin 13. ayetinde Allah’ın yardımının müjdelendiği ayettir. Ayette Allah’ın yardımı müjdelenmekte ancak bu müjde “Allah’a ve Rasulü’ne iman edip, Allah yolunda canla ve malla cihad etmek”ten sonra zikredilmiştir.

Furkan Nesli: Yaşamış olduğunuz bu zulüm süreci hakkında neler söylemek istersiniz?

Ahmet Çelikten: Bu zulüm süreci, insanlık tarihi boyunca devam eden hak ve batıl mücadelesinin bu çağda bize küçük bir yansımasıdır. Biliyoruz ki Peygamberlerin getirdiği Tevhid davasını getirip de kavminden sürülmeyen, kovulmayan, zulüm görmeyen kimse kalmamıştır. Mesele bizim şahsımızda yapılan özel bir zulüm değil. Mesele İslam düşmanlarının, İslam'ı hâkim kılmak isteyenlere engel olmak istemelerinin neticesidir. Seyyid Kutupları asan, Hasan El Bennaları şehid eden, Bediüzzamanları sürgün edip hapsedenler bugün aynı muameleyi muvahhitlere yapıyorlar. Bizler de bu mücadele içerisinde nasibimizi almış olduk. Muhtemelen almaya da devam edeceğiz.

Fatih Kara: Bir iftira ile başladı bu süreç. Ne diyeceklerdi? Biz Kur’an’dan rahatsız oluyoruz, savunanlara da işte bunu yaparız mı diyeceklerdi? Bunu diyecek cesaretleri olmayanlar, birtakım polislerin bize iftira atmasını sağlayarak bizi polisi darp eden kimseler olarak göstermeye çalıştılar. Onların bir muradı varsa Allah’ın da bir muradı vardır. Eğer yaşadığımız süreç vesilesi ile insanlar bizim Kur’an’ı ve mesajını ihya etmeye çalıştığımız için bütün bunların başımıza geldiğini anlarlarsa mesele yoktur. Rabbim zalimlere fırsat vermesin.

Furkan Nesli ailesi olarak bir sonraki sayıda Kur'an uğrunda yaşamış oldukları zindan hayatında etkilendikleri olayı ve zindanda özgürlüğü nasıl elde ettiklerini sorduk. Gelecek ayda cevaplarını alacağımız röportaj sayfamızda görüşmek üzere…

  1. Al-i İmran, 146