Röportajlar

Semra Kuytul Hocahanım ile Emniyet ve Yargının Osmaniye’deki Tuzağı Hakkında Özel Röportaj

Paylaş:

Furkan Nesli Dergisi olarak Osmaniye’de emniyet ve yargının skandal tuzağı hakkında değerli yazarlarımızdan Semra Kuytul Hocahanım’a yaşanılan olaylar ile ilgili sorular yönelttik.

Furkan Nesli: Geçtiğimiz günlerde Osmaniye’de şahsi bir ev, Kur’an evi denilerek mühürlenmek istendi. Buna binaen siz ve Furkan Hareketi mensupları tepki göstermek için oraya gittiniz. Osmaniye’de neler yaşandı, gözaltı ve tutuklama nasıl gerçekleşti, bizlere o gün yaşananlar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Semra Kuytul Hocahanım: Öncelikle buradan bütün Furkan Nesli Dergisi okurlarına, Furkan Gönüllüsü kardeşlerimize ayrıca kamuoyunda destek veren siyasetçi ve gazeteci arkadaşlara ve bu olaya sahip çıkan herkese teşekkür ediyorum. Evinden, Adana’dan kalkıp Osmaniye’ye gelen, adliyenin önünde, parklarda, bahçelerde, camilerde perişan vaziyette yatmak suretiyle desteğini göstermekten çekinmeyen tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun. Emin olun sizin başınıza bir şey gelse ben de her şeyimi bırakıp oraya giderim, gidiyorum da… Bize gerçekleştirilmek istenen tutuklamanın kamuoyu desteği ve bil fiil destekle ucundan döndüğünü düşünüyorum. 4 saat içinde 400.000 twit atılmış. Eğer bizi tutuklayıp, Semra Kuytul tutuklandı deselerdi, insanlar neden tutuklanmış diyecekti. Böyle bir duruma düşmek istemediler ama Türkiye gündemine girmiş bir meseleden de boş çıkmak istemediler. Üç tane kardeşimizi gerçekten suçsuz yere aynı suçlamalar olduğu halde bizi bıraktılar, onları aldılar.

Önemli birkaç noktayı açık etmek, ardından ulaştığımız dava dosyasıyla yapılmaya çalışılanın bir kumpas olduğunu detaylarıyla açıklamak istiyorum. Osmaniye’de yaşanan olayın birkaç gün öncesinde kapatılmak istenen eve Millî Eğitim Bakanlığından birkaç memur, zabıtalarla birlikte 7, 8 kişilik bir ekip kameralar eşliğinde geldiler ve orada kaçak eğitim yapıldığını iddia ettiler. Orada bulunan ev sahibi de evin kaçak eğitim kapsamında olmadığını anlattı. Duvarlarda Kur’an-ı Kerim okumayı teşvik eden, çiçeklerle süslenmiş bazı yazılar var. Yani orası Kur’an-ı Kerim okunan bir salon. İsteyen istediği zaman geliyor kendi aralarında Kur’an-ı Kerim okuyup, sohbet edip dağılıyorlar. Mühürlenmek istenen ev böyle bir ev ve buranın kaçak eğitim kapsamında olduğunu iddia etmek suretiyle evin mühürlenmesi gerektiğini söylüyorlar. Gerekçe aslında çok net: Kur’an-ı Kerim öğretmek! Müslümanların yaşamış olduğu bir memlekette Kur’an öğretimi hala suç kapsamında sayılıp kaçak eğitim kapsamına girdiriliyorsa bu hem hükümet için hem de devlet mekanizması için bir utançtır.

Bu olayı duyduktan sonra arkadaşlarımıza destek olmak ve buna tepki göstermek için 30 kişi kadar yola çıktık ve evin önünde toplandık. Tabi ki bizim yapabileceğimiz hiçbir fiziki müdahale yok ama bu kötü durumu Türkiye gündemine getirerek en azından duyurmuş oluruz niyeti ile oraya gittik. Ardından oradaki arkadaşlarımız basın açıklaması yapılabilecek bir meydan olduğunu söyledi. Biz henüz basın açıklaması pozisyonu alırken Emniyet mensupları otobüsten iner inmez hem güvenlik şube ekipleri hem çevik kuvvet polisleri direkt itmeye, dağıtmaya ve tuttuğunu gözaltına almaya çalışmaya başladı. Bu esnada bizim kendilerine hakaret ettiğimizi söylediler ama ben orada “Bu nasıl barbarca bir müdahale böyle? Hiçbir şey sormadan, konuşmadan, araçtan indiğiniz gibi saldırıyorsunuz; ne yapıyorsunuz siz?” diyerek tepki verdim ki, bu da hakaret değildir. Basın açıklaması yapmaya başlamadan o gözaltı işlemleri başladı ve o esnada Kur’an okunan evi de mühürleyip 3 arkadaşımızı da gözaltına almışlardı.

Furkan Nesli: O gün siz de gözaltına alınmıştınız. Gözaltı süreciniz nasıl geçti, herhangi bir kötü muamele ile karşılaştınız mı?

Semra Kuytul Hocahanım: Ben ne gözaltında ne de mahkeme sırasında kötü bir muameleye maruz kalmadım ama Emniyetin ek şubesinin koridorunda sandalye üzerinde sabah 4’e kadar bekledik, avukatlarımızla özgür bir şekilde görüşemedik, erkek kardeşlerimizden yaklaşık 24 kişi af edersiniz lavaboya giden koridorun önünde sandalyesiz bir şekilde, yerde betonun üzerinde uyumak zorunda kaldılar. Arama esnasında kadın arkadaşlarımızdan bir tanesi çıplak arama teşebbüsüne maruz kaldı. Biz o esnada sesini duyup müdahale ettik ve tepki gösterdik. Biz tepki verince bu terbiyesizlikten vazgeçtiler. Bunun gibi şeyler yaşandı ama onun dışında gayet kibar ve medenice davranmaya çalışıyorlardı. Hatta ben kendilerine: “Bu Emniyet mensupları bir garip oluyorlar; dışarıda bizim karşımızda bir canavar gibi Emniyetin içerisinde medeni bir insana dönüşüyorlar, farklısınız” dedim.

Furkan Nesli: Emniyet mensuplarının bir kumpas hazırladığını ifade etmiştiniz. Hakkınızdaki diğer iddialar nelerdi kısaca bunlardan bahsedebilir misiniz?

Semra Kuytul Hocahanım: Osmaniye olayı devlet kurumlarına karşı vatandaşların güvenini sarsacak çok açık örneklerden bir tanesi oldu maalesef. Şu dosyaları gördükten sonra bir vatandaş olarak artık ne FETÖ ne PKK ne Harbiyeli öğrenciler ne de diğerleri, bütün bu dosyalara güvenimiz ve inancımız sarsıldı desem haksız mıyım? Olayı yaşayan bizzat benim, elimizde bir sürü kamera görüntüsü var ayrıca polisin de kamera görüntüsü var. Buna rağmen hakkımızda olmayan şeyler yazılmış ve suç unsuru oluşturma noktasına taşınmış. Sanırım birçok dosyadan hukuksuzca tutuklandığını söyleyen kimseler de aynı şeyi düşünüyorlardır. Onlar da bizlerle alakalı suçlamalar esnasında kendilerine yapılanı kıyas etmek suretiyle ‘nasıl ki bize iftira attılar ise onlara da iftira atıyorlardır’ diye tahmin ediyorlardır. Türkiye bu süreçte gerek Emniyet birimlerine gerek yargı birimlerine güvenin sarsıldığı bir döneme girmiş oldu.

4 yıl içerisinde kamuoyu ve emniyet birimlerinin birçoğu bizim ahlakımızı, yaşam tarzımızı az çok tanır hale geldi fakat buna rağmen olay tutanağında itham ettikleri şeyler şunlar: İstiklal Mahallesi Rahime Hatun Meydanında parkta yaklaşık yüz kişilik (ki yüz kişi değil sayı abartılı) bir grubun toplanarak “zalimin zulmüne yazıklar olsun”, “Müslüman uyuma kitabına sahip çık”, “adalet adalet talimata lanet”, “ahirette hesap çetin olacak” ve “tekbir” gibi sloganlar attılar diyor, Burası doğru. Sloganların sonunda da basın açıklaması metnini okuyup sessizce dağılacaktık. Tutanakta Kur’an evi dediğimiz evin adresini vermiş ve o adresin mühürlenmesini protesto etmek amacıyla toplanıp pankart döviz açarak yürüyüş yapacağımızı beyan etmişiz birilerine ve o hayalet şahıslar kimse (!) onlar da bizimle müzakere yapmışlar. Müzakerede biz onlara yürüyüş yapacağımızı söylediğimiz için onlar da bu yürüyüşün yasal olmadığını izinsiz olduğunu ve olay çıkarmadan dağılmamız gerektiğini söylemişler. Biz bu müzakereyi kiminle yaptık? Ayrıca biz zaten yürüyüş değil basın açıklaması yapma niyetindeydik. Onlar bize eylemin izinsiz olduğu hususunda uyarıp olay çıkarmadan dağılmamızı söylemişler fakat biz buna rağmen uyarıları dikkate almayarak parkın içerisine slogan atarak yürüyüşe geçmişiz. Böyle bir şey yok! Polis kamerası incelendiğinde onların megafon eşliğinde bize böyle bir duyuruda bulunmadıkları görülecektir. Benim cümlelerim de mutlaka kayda girmiştir. İlk uyarıları (!) bir arkadaşımızı alıp yere fırlatmaları oldu. Müdahale ettiklerine dair görüntüleri biz alabilseydik ki, o esnada kimin elinde telefon varsa önce onlara saldırıyorlardı hatta birçok telefonu arkadaşlarımızdan aldılar, görüntüleri sildiler buna rağmen kalan görüntüler bize yeter.

Tutanak şöyle devam ediyor: Semra Kuytul ve Meryem Kuytul isimli şahıslar kalabalığı kışkırtmaya başlamış ve dağılmayacaklarını söylemişler. Meryem Kuytul isimli şahıs: “Siz bize karışamazsınız, biz Kur’an’ı savunuyoruz, sizin gibi cahil Allah’sız, dinsiz, bağnazlarla mücadele ediyoruz, biz sizin gibi cehalete ve batıla hizmet eden şerefsizlerden değiliz” demiş. Semra Kuytul isimli şahıs: “Bu benim kızımdır, o ne derse doğru der. Siz cehalete kapılmış batıla kul olmuş, devletin paralı köpeklerisiniz, buradan birinin kılına dokunursanız o zaman sizin anladığınız dilden konuşuruz. Bir kişiye bile gözaltı yaparsanız beni de alacaksınız, biz dağılmıyoruz gücünüz yetiyorsa elinizden geleni ardınıza koymayın” demiş. Bu anın kamera görüntüsü var, Meryem diyor ki: “Uyarı yapmadan gözaltı yapıyorsunuz.” Ben de diyorum ki: “Bu nasıl bir medeniyetsizliktir böyle, hiçbir şey söylemeden düşman gibi saldırıyorsunuz!” Bu söylediklerimizi neden yazmamışlar tutanağa?

Tutanağa göre sadece hakaret etmiyoruz başka suçlar da işlemişiz. D.O. isimli polis memurunun anlattığına göre Meryem demiş ki: “Kadınız biz kadın, senin burada ne işin var? Defol buradan, sen bize dokunamazsın, seni yakarız.” Sonra Meryem’in burada elindeki sert bir cisimle bu polis memurunun alnının sağ tarafına vurduğunu ve benim de polis memurunun boyun kısmından ittirmek suretiyle boyun kısmımın zedelenmesine sebep olduğum yazıyor. Gülünecek bir durum yani. Osmaniye Emniyeti bu iddianın video görüntüsünü photoshopla mı yapıyor nasıl yapıyorsa ortaya çıkartmak zorundadır. Bu iftiraları bir de utanmadan tutanağa geçirip müşteki adı altında bu polislere yazdırıp imzalatmışlar.

Bir polis memuru ifadesinde: “Ahmet Çelikten isimli şahıs bana doğru hamle yaparak beni ittirdi, sendelememe sebep oldu. Bilerek ayağımın üzerine bastı ve sağ ayak 3. parmağımda çatlak oluştu ve alçıya alındı” demiş. Polis memurunun ifadesinde geçen bu kısma bizim de şahitliğimiz var. Biz Emniyete gidip oturduğumuz esnada Emniyetin bütün işleri bizim önümüzde gerçekleşti. İfade odası karşımızdaydı ve bu iddiada bulunup, Ahmet Çelikten’ in ayağını çatlattığını söyleyen polis memuru, ayağı alçıda iken odanın birinden çıktı. Bir bayan polis memuru ona: “Hayırdır abi senin ayağına ne oldu?” dedi. Memur: “Ya işte alçıya aldırdım falan” dedi. Sonra arkadaşı: “Senin ayağın zaten önceden çatlak değil miydi?” dedi. O da: “Bu olayda tekrar oldu” dedi ve o polis memuru gün ışıyana kadar koridorda koşturdu. Osmaniye Emniyetinde müdahale eden, müşahede altında tutan, sorgulama yapan ve şikayetçi olan polisler hep aynı kimselerdi. Osmaniye Emniyeti küçük bir kadroyla büyük bir kumpası gerçekleştirmeyi başarmış. Bizim yaptığımız özgürlük ve adalet mücadelesi ortadadır. Türkiye kamuoyunun neredeyse tamamı bu mücadelemizi taktir ediyor ama polis bizi her zaman için provokatif eylem yapıyormuş gibi göstermeye çalışıyor. Maalesef bize karşı bir dolmuşluk var çünkü meşru çizgiden ayrılmadan mücadelemize devam ediyoruz.

Furkan Nesli: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Semra Kuytul Hocahanım: Önce bizden bir provokatör oluşturmaya çalıştılar bunun için tahrik ettiler, darp ettiler, üstümüze geldiler ama baktılar olmuyor, yokla hareket etmeye çalıştılar. Bu da şunu gösteriyor demek ki bizim gerçek anlamda provokatör olmayacağımızı, taşkınlık yapmayacağımızı anladılar. Dolayısıyla artık iftira atmaya mecbur kaldılar. Tarih boyunca iyiler bazı zorluklar yaşamışlardır. Bizim de şu anda başımıza gelenler zulme boyun eğmeyen ve zalime beyat etmeyen alimlerin yolundan gitmeye çalıştığımızdan kaynaklıdır. Gerçek sebep onların iddia ettiği gibi polisi darp veya onlara hakaret değil, Kur’an okunan bir evi savunmamızdır. Bize “Neden Kur’an evini savunmak için Adana’dan buraya geldiniz?” diye sorsalardı hatta bundan dolayı tutuklasalardı başım gözüm üstüneydi. Bu uğurda hapsedilmek hatta bu uğurda öldürülmek bizim için şereftir. Biz Kur’an’ı savunmaya devam ederiz. Bu bizim boynumuzun borcudur, imanımızın gereğidir ama böyle yalanlarla iftiralarla kumpaslarla karalama kampanyaları ile olayı örtbas etmeye çalışmasınlar.

Dünya imtihan dünyasıdır. Allah bu dünyada herkesin doğru hareket edip etmediğine, imanına, uygun yaşayıp yaşamadığına bakıyor. Biz Rabbimize karşı sorumlu olduğumuzun farkındayız. O yüzden öyle kendini bilmez birtakım insanları memnun etmek adına dinimizden, imanımızdan, doğrularımızdan taviz verecek değiliz. Onlar bir gün doğrunun ne olduğunu anlayacaklar inşallah. Biz de o gün gelinceye kadar yaptıkları zulümlere sabretmeye ve meşru ve hukuki yollar ile mücadeleye devam edeceğiz inşallah.