Dosya

21. Yüzyılda Müslümanlara Yapılan Zulümler -3

Paylaş:

Kıymetli okurlarımız, geçen sayımızda başlamış olduğumuz serinin ikinci kısmını yayınlamış ve yaşadığımız yüzyılda 11 Eylül ile başlayan İslam Coğrafyasında ve Müslümanlar üzerinde oluşturulan algıya değinmiş, çeşitli İslam beldelerinde var olan fiili ve siyasi işgalin üzerinde durmuştuk. Devam edegelen zulümlere, yüzyılın zulüm gerçeğine ışık tutmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

11 Eylül olaylarıyla birlikte Müslümanlar üzerinde düzenlenen algı operasyonu ve bunun sonucunda girişilen soykırımın ardından -20 yıl sürecek olan- 7 Ekim 2001 Afganistan’ın fiili işgaliyle katliamlar tüm dünyanın ve Müslümanların gözleri önünde yaşandı. Yine 1,5 milyon Müslümanın katledildiği 20 Mart 2003 Irak’ın fiili işgaliyle bu katliam bir başka ülkede devam etti. Bu coğrafya dünyada dinmeyen, sesi hep yankılanan bir ezan gibi kan kaybetmeye devam etti. Ölümler her defasında bir başka ülkede devam ediyordu. Fakat maalesef İslami direnişin şuurunda olan kimseler dışında her ölüm, bir ezan çağrısının kıyama kaldırması gibi ayağa kaldırmıyordu Müslümanları…

ABD kanadından zulüm devam ederken Rusya kanadından da Müslümanlara zulüm devam ediyordu. Ne iştir ki 11 Eylül 2001 tarihinde tüm dünyada “terörist Müslümanlar” algısının oluşturulmasıyla birlikte Putin, Çeçenistan'ı “Basına Kapalı Bölge” ilan ediyor ve basın mensuplarının Çeçenistan’a girmesini engelliyordu. 23 Ekim 2002'de Şamil Basayev'in emriyle 40 kadar Çeçen mücahit, başkent Moskova'da Dubravko Tiyatrosuna bir baskın düzenledi ve Rusya ile barış görüşmeleri yapmak istediğini belirtti. Fakat Putin’den gelen: “Hepsini öldürün!” emri üzerine zehirli gaz kullanılarak 178 mücahidin ölümüne sebep olundu. Bu esnada asker-sivil, çocuk-yaşlı, hastane-okul ayırt etmeksizin bombardımanlar yapılmış ve Müslüman halkın barış isteği görmezden gelinmişti. Bilim çağında olduğumuz bir yüzyılın içerisinde bu savaş 2009’a kadar devam etti… 100.000 civarında Müslüman katledildi. Çeçenistan içerisinde ev, okul, hatta hastaların götürülebileceği hastaneler bile bırakılmadı. 2004 yılında Şamil Basayev akıllarımıza kazınan o videoyu yayınlayarak, orada: “Rusya'nın neler yaptığını neden görmüyorsunuz? Bir milyon nüfusumuzun 260.000'ini katletti ve dahası on binlerce çocuğu katletti. Bir o kadarı da sakat kaldı! Kimyasal silahlar bile kullandılar. Hani nerede medeni dünya?” diyerek Rus zulmünü dünyaya duyurmaya çalıştı. Putin, Şamil Basayev’in canlı olarak yakalanıp getirilmesi için 10 milyon dolarlık para ödülü koydu. İki defa zehirlenmek istendi fakat başarılı olunamadı. Çeçen mücahitleri de tıpkı diğer saldırıya uğrayan ve savunmada olan Müslüman coğrafyalar gibi tüm dünya tarafından terörist ilan edildi. 2005 yılı Müslüman Çeçen mücahitleri için ciddi kayıpların olduğu acı bir yıl olmuştu. Önce Çeçenistan'ın meşru Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov'un ailesi, daha sonra da kendisi işkencelerle öldürüldü. Aslan Mashadov’un öldürülmesinden bir süre sonra Şamil Basayev’in eşi ve diğer komutanlardan bazılarının aileleri ise kaçırıldı. 10 Temmuz 2006 tarihine gelindiğinde Basayev, bir yolcuğa çıktı ve bu haber, öncesinden Rus bir muhbir tarafından Rusya’ya bildirilmiş ve bunun sonucunda Şamil Basayev’in aracına yüklü miktarda patlayıcı yerleştirilmişti. Araç hareket halindeyken uzaktan kumanda ile patlatıldı ve paramparça edildi. Suikasttan birkaç dakika sonra ağır yaralanan şanlı mücahit Basayev, şehadete böyle ulaştı… “Ne zaman öleceğimiz önemli değildir. Asıl önemli olan nasıl öleceğimizdir. Bize düşen şerefimizle ölmektir!” sözüyle mücahit öncülerden olan Şamil Basayev, tam da ölümü arzu ettiği gibi, şehit olarak ölmüştü. 

Yeni yüzyıl Haçlı seferleriyle, dünya savaşlarıyla sonları getirilemeyen ve çeşitli zenginliklere sahip olması istenilmeyen Müslümanların tuzaklarla, kumpaslarla, algı yönetimleriyle dört bir yandan yaralanmasıyla, öldürülmesiyle, yok edilmeye çalışılmasıyla, yağmalanması, aç ve sefil bırakılmasıyla devam ediyordu hem de tüm dünyanın gözü önünde… Dergimizin geçtiğimiz diğer sayılarında değindiği ve başyazarımız Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin ümmetimizin bu hale gelmesinin sebeplerini ve hikmetlerini uzun bir şekilde anlatmış olmasından bu yazımızda zulümlere değiniyor ve bunları yaşamamızın sebep ve hikmetleri için okurlarımızın 58, 59, 60. sayılara bakmasını tavsiye ediyoruz.

Afganistan, Irak, Çeçenistan… Derken zulmün ateşi Ortadoğu coğrafyasını çember olup sarmaya devam etti. Batı’nın emelleri İslam coğrafyasında meşrulaştırıldı. Cezayirli Müslüman düşünür Malik bin Nebi “sömürülebilirlik” kavramı ile Müslümanların sömürgeleşme probleminin dışarıdan değil, içeriden kaynaklandığını belirtiyor ve: “İnsanlar sömürülebilir olduğundan sömürgeleştirilir” diyor. Son yüzyılda, Batı tarafından İslami değerlere karşı yürütülen orantısız savaşta, değerlerimiz o kadar çarpıtıldı ve bozuldu ki bu çarpıtılmışlığın bir ürünü ve Batı dünyasının kendi oluşturduğu teröre İslam kılıfı giydirdiği örgütler meydana geldi. Maalesef bu örgütler, katı-fundamentalist ve radikal hareketlerle Batı’nın bölgedeki birçok emelini meşrulaştırmakta önemli rol oynadılar.

Geçtiğimiz asırda Cezayir’de Abdulkadir, Fas’ta Abdülkerim el-Hattabi, Libya’da Ömer Muhtar, Filistin’de İzzettin Kassam, Kafkaslar’da Şeyh Şamil gibi birçok İslamcı direniş lideri emperyalizm ile nasıl mücadele edileceğini bize öğreten öncülerdi, liderlerdi. İslam, kıyamete kadar cihadın var olacağını ifade eder ancak şartlar ne olursa olsun sivillerin öldürülmesine asla müsaade etmez.

Sonuç olarak, Batı menşeili terörün bizim saf Müslümanlarımızın zaaflarına bina ederek yaptığı çalışmalar olduğunu da unutmamak gerektiğini tarihe not düşelim… Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle, Allah’a emanet olun…