Siyasi Makale

Adaletin Yalancı Çoban Hikayesi

Paylaş:

                Adaletin ne mahkemelerde ne sosyal hayatta hâkim olmadığı zaten malumken bu durum 17/25 Aralık ve 15 Temmuz tarihli olayların ardından daha da gün yüzüne çıktı. Geldiğimiz son noktada ise adaletin olmadığı ülkede adalet vurgusu yapanların, adalet isteyenleri susturmaya ve bastırmaya çalışmasından dolayı adaleti yalancı çoban hikayesine benzeten Yıldıray Oğur, ‘Adaletin Yalancı Çoban Hikayesi’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazının tamamı şu şekilde:

                …Türkiye’de hukuk sisteminin tutukluluğu cezaya çeviren uygulamalarının, kötü iddianamelerin, önyargılı yargılamaların mağdurları arasında artık her kesimden, her görüşten insanlar var.

                Çocuğunu verdiği kolej, yaptığı bağış yüzünden, minareden şarkı çalınmasını notalı emojiyle duyurdu diye, dört yıl önce attığı tweette bir siyasetçinin eşine çirkin dedi diye, tweeti darbe çağrıştırıyor diye, “korona virüs sayıları açıklanmıyor”, “bankalar batıyor” tweetleri attı diye evinden karga tulumba alınıp tutuklanan insanlar var.

                Afrin operasyonuna destek için lokum dağıtan arkadaşlarının standındaki lokumu devirdikleri için Boğaziçili öğrenciler aylarca tutuklu yargılandılar.

                Üstelik bu kararların keyfiliği ile ilgili gözümüzün önünde yaşananları, Trump’ın, Merkel’in, Macron’un telefonlarıyla serbest bırakılanları, anında gönderilen uçaklarla ülkelerine gönderi lenleri unutsak bile, ABD seçimlerinde klip olup gözümüzün içine sokuluyor.

                Tutuklamanın bir cezalandırma yöntemine döndüğü böyle bir ülkede sosyal medyanın, seyircilerin tribünlerden tutukla-tutuklama diye bağırdığı bir arenaya dönmüş olmasına da şaşmamak gerek.

                Adalet sistemine güvensizlik artınca, kayıt dışı hukuk mekanizmaları ortaya çıkıyor, twitter, neredeyse Türkiye’de gayri resmi bir istinaf mahkemesi gibi çalışıyor.

                Mahkemelerin tahliye ettiği, beraat ettirdiği insanlar birileri telefon açınca, twitterda TT olunca, şunun bunun vicdanı sızlayınca gecesinde tekrar tutuklanıyor.

                Uzun süredir tutuklama bir yürek soğutma mekanizması olarak kullanılıyor.

                Karşıt fikir, aykırı fikir, ahlaki kötülükler hızlıca suçla eşitleniyor.

                Her olayın içine jurnalcilik ve ihbarcılıkla hemen polis çağrılıyor.

                Herkes sevmediği fikirdeki, eylemdeki insanları tutuklatmaya çalışıyor. Karşıt görüşten birini evinden aldırmak bir güç gösterisine dönmüş durumda.

                Talep artık hürriyette değil, tutuklanmada eşitlik.

                Hoşumuza gitmeyen her şey bize suç gibi geliyor.

                Akıl yürütmeyle, kanaatle insanların hayatı hakkında hükümler veriliyor. Kimse delil, karine merak etmiyor.

                Böyle bir atmosferde, Batmanlı bir köylü kıza tecavüz ederek onu intihara sürüklediği iddia edilen bir uzman çavuşun mahkeme tarafından ısrarla tutuksuz yargılanması karşısında insanların infiale kapılması vicdani bir tepkidir.

                Mesnetsiz delillerle, suçlamalarla gözümüzün önünde bu kadar insan haksız yere tutuklanmışken, berbat iddianamelerle komik suçlamalarla haklarında müebbet cezalar istenmişken, insanların oturup bu kez bu davada iddianameyi okuması mı bekleniyordu?

                İktidar siyasi önyargılarla pek çok insanı yargılanmadan suçlu ilan etti, haklarında hükümler verdi, bu kez sıra muhaliflerdeydi.

                Benzer duygularla insanlar böyle bir davada taraf oldular, birbirinden görerek kopya tepkiler verdiler, hükümler kestiler, herkes kendinden o kadar emindi ki kimse suçlamaların doğruluğunu test etme gereği bile duymadı.

                Halbuki iddianamede olayın iki tarafının da birbirine çok yakın ayrıntılı ifadelerini okuyanların ortada anlatılan gibi bir durum olmadığını anlaması zor değildi.

                Bu kez mahkemenin ısrarla tutuklama kararı vermemesinde hukuken haklı sebepleri vardı.

                Ama devlet, normal vatandaşlarından, muhaliflerden, aykırı, farklı fikirleri olan insanlarından esirgediği hukuki standartları, bu kez intihar etmiş yoksul bir Kürt kızına karşı, maaşlı bir askeri için uygulayınca kimse bu davada hukukun gereğinin yapıldığına ikna olmadı. Vicdanlar kanadı, adalet duyguları iyice örselendi.

                İşte buna adaletin yalancı çoban hikayesi diyoruz. *

*https://www.karar.com/adaletin-yalanci-coban-hikayesi-haber-1582952

 

                Evet… Bugün adalet, mahkemeler ve açılan davalar yalancı çoban hikayesine dönüşmüştür. İktidarı sadece muhalefet etmek için değil adaletsizliğe uğradığı için ya da adaletsizliğe uğrayanları desteklemek için haklı olarak muhalefet eden gazeteci, yazar, siyasi ya da hoca her kim varsa onların sesini kısmak ve diğerlerine göz dağı vermek için toplum üzerinde baskı kurmaya çalışan hâkim güç, yargıyı istediği gibi kullanıyor. Özgürlüklerin kısıtlanması ve fikir hürriyetinin engellenmesi konusunda Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin “Daima özgürlükleri kısıtlayanların oyları azalır, özgürlük vaat edenlerin oyları çoğalır. İnsanlar ‘artık yeter bu diktatörlük’ demeye başlayacaklardır. Yöneticiler adaletli olurlarsa kimseyi susturmak zorunda kalmazlar. Herkesi susturmak mı zor, adaletli olmak mı zor?” diyerek yöneticileri adaletli davranmaya davet etmesi maalesef duyulmamakta ve ısrarla kişi hak ve hürriyetleri tahdit edilmeye çalışılmaktadır.