Alıntı

AFGANİSTAN’DA NE İŞİMİZ VAR?

Paylaş:

YAZAR: ALİ BULAÇ

 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yerinde bir soru sordu: “Bizim Afganistan’da ne işimiz var?”

Cevap şu: “NATO İttifakı çerçevesinde Türkiye, Afganistan’da da asker bulunduruyor.” Cevabın destekleyici argümanı emperyal nitelikte: “Küresel oyuncu olmak istiyorsan, dünyanın her yerinde var olmalısın.” 

Gurur okşayıcı ama kendi başımıza mı küresel oyuncuyuz, yoksa asıl “küresel hegemonik gücün bize çizdiği çerçevede” mi hareket ediyoruz? Mesela NATO ve ABD olmadan Türkiye herhangi bir İslam ülkesine asker gönderebilir mi? Ya da İslam ülkeleriyle bir “İslam barış gücü” oluşturup kriz bölgelerine müdahale etme fikrini ortaya atabilir mi? Elbette hayır. 

Bir İslam ülkesinin halkına karşı Mehmetçik savaşmayacağına göre, işgalcilerin safında yer alıp ona lojistik destek sağlamasının anlamı nedir? Dahası işgalci güçler, bin sene İslam’ın bayraktarlığını ve müdafiliğini yapmış bir devletin bakiyesi olan Türkiye’den bir güç bulundurmak suretiyle, işgallerinin ne kadar meşru ve kabul edilebilir olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. 

Müslümanların üzerinde yaşadığı topraklar Müslümanların vatanıdır. Afganistan bizim de vatanımızdır. Eğer vatanımız konusunda bir hassasiyetimiz varsa, nerede ve kimlerin safında durduğumuza bakmamız gerekir. 1979’da Sovyet Rusya işgali başladığında, Anadolu’dan yüzlerce genç Afganistan’ın yolunu tutup mücahitlerin safında Sovyet işgaline karşı savaştılar, kimi şehit oldu kimi gazi. Bu insanlar doğru bir tercihte bulunmuşlardı. Bir İslam ülkesi işgale uğradığında bütün Müslümanlar olup bitenden sorumludur. Çünkü Müslümanlar yeryüzünde “bir vücut gibidirler, bir yerine diken batacak olsa bütün bünye bundan rahatsız olur.” 

1980’lerde cihadın önemli isimlerinden Hizb-i İslami’nin lideri Gülbeddin Hikmetyar, yardım talep etmek üzere Erbakan Hoca ile temas kurduğunda bugün Başbakan konumunda olan R. Tayyip Erdoğan’la da görüşmüş, ondan yardım talep etmişti. Erdoğan, seve seve yardım sözü vermişti. Türkiye Müslümanlarının Afganistan cihadına verdikleri maddî, beşerî ve manevî desteği Afganlılar hiçbir zaman unutmuyorlar. Hikmetyar dün Sovyet işgaline karşıydı, bugün de Amerikan işgaline karşı. Afganistan’da işgal devam ediyor, işgalciler değişti sadece. 

Yeni konumumuzda Afganlılar acaba bizi nasıl algılıyor? Kamu diplomasisinin halkla ilişkiler propagandasına bakmakla yetinirseniz, “Türk Askerinin Afganistan’daki Varlığı”ndan hem işgalciler hem toprakları işgal edilenler memnun. Böyle bir şey olabilir mi? Zıt iki duygunun telifi eşyanın tabiatına aykırı. 

Afganlılar, Abdülhamit’ten kalma Hilafet ve İttihad-ı İslam’ın aziz hatırasına dayanarak Türklere olan derin saygılarını korumaya çalışıyorlar. Hint yarım kıtası Müslümanları -Hindular, Pakiler, Afganlılar- tenekeler dolusu altın gönderip Anadolu’da İngilizlere, Fransızlara, İtalyanlara karşı verilen savaşın finansmanına katıldılar. Bugün aynı ülkeler NATO adı altında Afganistan’ı işgal etmiş bulunuyorlar ve biz onların safındayız. Afganlılara borcumuzu böyle mi ödeyecektik? Bire bir konuştuğunuzda hiçbiri -elbette işgal gücüyle zoraki iktidarda tutulanlar hariç- Türklerin işgalcilerle aynı safta bulunmalarından mutlu değil. 

Genelkurmay’ın açıklamasına göre “TSK mensupları, Afganistan Ulusal Güvenlik Güçleri’ni eğitmek ve Afganistan halkına güvenlik, istikrar ve gelişme konusunda yardım etmek maksadıyla bulunmaktadır.” Başbakana göre “savaşmıyoruz, lojistik destek sağlıyoruz”. Biri diğerinden berbat iki gerekçe. Afganistan’ın acil sorunu; işgalin sona ermesi, merkezî bir hükümetin kurulmasıdır. 

Türkiye, Afganistan’da yaşanan sivil katliamlara kulaklarını tıkamış bulunuyor. Masum siviller katledilir, Kur’an müshafları yakılırken Karzai kadar bile olsa tepki vermiyor. Mavi Marmara’dan sonra Arap âleminde karikatürlere alay konusu olduk, Hint yarım kıtasında yakın tarihten getirdiğimiz kredimizi de tüketmek üzereyiz. 

12 askerimizin içinde bulunduğu “helikopter kazası” ise hayli kuşkulu. Daha somut ve detaylı bilgilere ihtiyaç hissettirecek ilginç “bir kaza” gibi görünüyor. 

Evet, bu konuyu tartışmanın zamanı gelmiştir: “Afganistan’da ne işimiz var?”

Türkiye, son parlamento seçimlerinde muhalefet partisinin Irak Başbakanı Nuri el Malikî’ye karşı aday çıkarmasına yardım etti. Sürpriz olmayan bir şekilde Malikî bundan memnun olmadı ve Türkiye’yi içişlerine müdahale ile suçladı. Iraklı bir devlet görevlisi: “Tüm çabalarına rağmen Türkler Irak’ta ne elde ettiler?” diye soruyordu bana geçen yıl. “Ceplerindeki bir kaç politikacıdan başka hiçbir şey!”

Ancak haberlerin hepsi kötü değil. Türkiye gerçekten bölgesel bir güç haline geldi. Kendi gücüne dair algısı abartılı olabilir ama bir zaman bölgede güçlü olan devletler – Mısır, Suriye, Irak ve hatta Libya – bugün bölünmüş ve istikrarsız durumdalar. İran bir zamanlar olduğundan daha az etkiye sahip ve Yunanistan bu yılı kendine gelmekle geçirecek. Türkiye, kendisine güvenilir bir müttefik olarak ihtiyaç duyan ABD ile iyi ilişkilerinin de faydasını görüyor elbette.

AB’nin Türkiye ile ilişkileri kritik önemde. Uzun süredir Türkiye’nin en büyük ticarî ortağı ve yabancı yatırımlarının ana kaynağı AB. Ortadoğu üzerine Türk fikirleri aldatıcı ölçüde çekici ancak illaki sonuca ulaşmaları gerekmiyor.

Türkiye halen kendine güveniyor ancak istikrarsız bir bölgenin tam kalbinde. “Türk mucizesinin ‘Türk hayal kırıklığı’na dönüşmesine şahit olabiliriz.” 1

“Afganistan’da ne işimiz var?” yazımız dışişleri cânibinden ve “muhafazakâr mevkute yazarları”ndan tepkiler aldı. Genelde tepkiler beş ana maddede toplandı:

1) Türkiye’nin Afganistan’la ilişkileri çok eskilere dayanır. Daha 1850’de Afgan liderleri, İstanbul’a heyetler göndererek Osmanlı’ya bağlanmak istediklerini, bu amaçla padişahtan kendilerine bir vali tayin etmelerini istemişti. Osmanlı bu teklifi kabul etseydi, Afganistan, bir Osmanlı toprağı olacaktı. 1919’da İngilizlere karşı verdikleri destansı mücadeleyi kazanıp da bağımsızlıklarını kazanınca, yeni devletin dışişlerini düzenlemek üzere bir ekip talep ettiler. Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’da şehit düşen çok sayıda Afganlı var. O gün Afganlılar işgalcilerin yanında değil, bizim safımızda yer almışlardı. Halife ve Anadolu’nun kurtarılması için Hint yarım kıtasından gelen 600 bin lira ve Kafkaslar üzerinden gelen tenekeler dolusu altında Afganlıların payı unutulmaz. Mustafa Kemal, her zaman Afganlılara minnet duymuştur. Emanullah zamanında Kazım Orbay komutasında bir askerî heyetle gönderdiği mesajda şöyle diyordu: “Türk komutan ve zabitleri Türk vatanını müdafaa eder gibi, öz kardeş bildiğim sizin için hayatlarını feda etme emrini almışlardır.”

Sorumuz şu: Bugün NATO veya ISAF şemsiyesi altında bulunan Türk askeri dün İngilizlere ve Ruslara, bugün işgalci Amerikan, İngiliz, Fransız vb. ülke askerlerine karşı yurtlarını savunan Afganlıların yanında mı, yoksa işgalcilerin safında mı yer almış bulunuyor? Mugalâtaya gerek yok. Net ve berrak bir soruya net ve berrak cevap bekliyoruz.

2) Türkiye kendi adına veya İslam ülkeleriyle dünyanın her yerinde asker bulundurabilir, bulundurmalı da. Ama İslam topraklarını işgal edip kaynaklarını talan edenlerin, yurdunu ve Daru’l-İslam’ı savunanları kitlesel katliamlara, zorunlu göçe tabi tutan işgalcilerin yanında yer alması caiz mi? Mesela “fakih hocalarımız” kitaba bakıp bize ne der acaba?

3) En ibretamiz gerekçe Star’dan (22 Mart) Sedat Laçiner’inki idi ki, Laçiner hükümetin çeşitli iç ve dış politik tutum alışlarda referans aldığı bir kuruluşun sembol ismidir:

a) “Varlığın bir nedeni dost ve kardeş bir ülkeye yardımsa ikinci sebebi Türkiye’nin ekonomik ve siyasî çıkarlarını daha iyi korumaktır.” (Biz ise, Türkiye’nin çıkarlarının asıl bu sebepten zarar gördüğünü düşünüyoruz)

b) “ISAF bünyesinde Türkiye gibi Müslüman, seküler ve demokratik ve elbette aynı zamanda Afganistan dostu bir ülkenin olması Batı’nın aşırılıklarını da bir ölçüde törpülüyor.” (Sahi mi? Türkiye 40 bin sivilin öldürülmesine, son 3 yılda 500 bin Afganlının evini terk etmesine, misket bombalarının atılmasına, sivillerin katline mani mi oldu? Olduysa neden bizim haberimiz olmadı? Demek Türkiye’nin orada bulunmasının ‘laik bir sebebi’ de varmış, öyle mi?)”

c) “Afganistan’da Türkiye kendi İslam anlayışını, daha doğrusu kendi yaşam anlayışını temsil ediyor. Mücadele, Türkiye İslam’ı ile El Kaide anlayışı arasında.” (Türkiye’nin yaşama biçimini savunma sınırlarının Afganistan’da başladığını bilmiyorduk. Meğerki biz de aynen Amerikalılar gibi El Kaide dolayısıyla orada bulunuyormuşuz.) Bu yazı bile ‘muhafazakâr değişim’ hakkında fikir vermeye yeter. Ne kadar hüzün verici!

4) Türkiye’nin Afganistan’da çok sayıda Türk Okulu, klinik ve hastane yapması, imar faaliyetlerine katılması, su kuyuları açması, bazı tarihi binaları restore etmesi vs. Buna kimsenin itirazı yok. Türk okullarından, imar ve yardım kuruluşlarının faaliyetlerinden gurur duyarız. İtirazımız, ISAF veya NATO işgal kuvvetleriyle asker bulundurulmasıdır. Muharip olmasa da, işgalin meşruiyetini reddetmek amacıyla askerimizi bir an önce çekmemiz lazım.

5) Laik-Batıcı çevreler daha açık bir gerekçe öne sürdüler: “Türkiye bir NATO ülkesidir. İttifak gereği, Afganistan veya başka yerde asker bulundurma zorunluluğu var.” Bu ‘dürüstçe’ öne sürülmüş bir gerekçedir. Biz de diyoruz ki; Türkiye bu zorunluluklar gereği davrandıkça bölgede hiçbir varlık gösteremez, Batı’nın kolluk kuvvetlerinden biri olur sadece. Ayrıca bugün “NATO’ya ne kadar ihtiyaç var?” bunu da tartışmaya açmakta zaruret var.2

1) 22 Mart 2012 Zaman

2) 26 Mart 2012, Zaman