Furkan Aile

Aileyi Bozulma ve Zararlarında Koruma

Paylaş:

“Siz ey imana ermiş olanlar! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun.”1

İnançlı insan, hem kendisi hem de ailesi hakkında, dinin emrettiklerini yapma ve yasakladıklarından kaçınma yönünde dikkatli olmalıdır.

Bilindiği gibi çocuk gözlerini aile içinde dünyaya açar. Aile, ferdin doya doya mensubiyet duygusunu içselleştirdiği ve sosyalleşme sürecine katıldığı bir ortamdır. Dolayısıyla, çocuklar ilk eğitimlerini aile ortamında yaşayan büyüklerinden alırlar. Çocukluk dönemi bir çeşit alıcı olma dönemidir. Çocuklar ailede gördüklerini gündelik hayatlarında taklit etmeye özenirler. Bu sebeple aile, “değerlerin” çocuklara aktarıldığı önemli bir kurumdur. Aile toplumun bir çekirdeği ise, ilk önce temiz toplumun tohumları ailede atılacak demektir. Anne ve babaların bu noktada çok dikkatli olmaları gerekir. Uyarı; uygulama ve anlatımda doğru örneklerle başlar. Sözgelimi, eğer çocuğumuzun namaz kılmasını istiyorsak, önce biz büyükler kılmalı, yalan söylememesini istiyorsak öncelikle biz büyükler yalan söylememeliyiz. Eğer çocuklarımızın sigara, içki, kumar ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmalarını istiyorsak, öncelikle bu kötü alışkanlıklardan bizim uzak durmamız gerekir. Yine eğer çocuklarımızın yardımseverlik duygularını geliştirmek istiyorsak, kapımıza gelen ihtiyaç sahiplerine para ve yiyecek vermek gibi işleri onlara yaptırmalıyız. Böylece çocuklarımıza paylaşma alışkanlığını kazandırmış oluruz. Çünkü her türlü dinî davranış, çocukların saf ve temiz ruhlarında derin izler bırakır.

Ailede verilen din ve ahlâk eğitiminin, çocukların gelecekteki dinî hayatlarını şekillendirdiği ilmî bir hakikattir. Evde okunan Kur’an, ilâhi, besmele, hamdele, yemekten sonra yapılan bir dua, görerek ve yaşanılarak kazanıldığı için çocukların zihin ve gönül dünyalarına tesir etmekle kalmaz, geleceklerini de şekillendirir. Ayrıca onlarda sevimsiz bir davranış gördüğümüz zaman, kızmadan, kazanmayı gaye edinip, sevgi ve hoşgörü temelli bir yaklaşımla uyarma yoluna gitmeliyiz. Bu konuda Hz. Peygamber’den şöyle bir uygulama aktarılır: Sahabeden Rafi b. Amr anlatıyor: “Henüz çocuk iken bir hurma ağacını taşlıyordum. Beni Hz. Peygamber’e götürdüler. O, şöyle buyurdu: ‘Yavrucuğum, hurmayı niçin taşladın?’ Ben, ‘yemek için’ deyince, Allah’ın Elçisi: ‘Yavrum, bir daha hurmayı taşlama, altına düşenlerden ye’ buyurdu ve sonra da başımı okşayarak; ‘Allah’ım! Bu yavrunun karnını doyur’ diye dua etti.”2 Bu hâdisede de görüldüğü gibi Hz. Peygamber, sevgi ve hoşgörü ile hareket etmiş, yanlış bir davranışı alternatifler göstermek suretiyle kızmadan düzeltme yoluna gitmiştir.3

AİLENİN BAŞLICA GÖREVİ FITRATI KORUMAKTIR

Anne ve babaların en önemli görevi, çocuklarının fıtratını yani özgünlüğünü korumaktır. Eğer fıtrat bozulursa çocuk hayatın daha sonraki evrelerinde hayatla baş edebilme, engelleri aşabilme, fırsatları değerlendirebilme noktasında ciddi anlamda bozulma yaşayacaktır. Anne ve babaların en önemli görevi çocuklarının fıtratını muhafaza etmektir.

Gerek seküler (dinî temele dayanmayan) gerekse de dine dayanan bütün hukuk sistemleri özellikle beş şeyi korumayı esas almıştır:

1. Aklın korunması: İnsanın aklına zarar verebilecek uyuşturucu, alkol vb. şeyler hiçbir hukuk sisteminde kontrolsüz bırakılmamıştır.

2. Malın korunması: İnsanın hayatını idame ettirebilmesi için mala ihtiyaç vardır, bu da hukukî olarak korumaya alınmıştır.

3. Canın korunması: İnsanın fiziksel bütünlüğünün korunması önemlidir, buna yönelik kanunlar konulmuştur.

4. Neslin korunması: Bunun için nüfus müdürlükleri kurulmuş, kişinin soy bağı en ince ayrıntısına kadar işlenmiş evlilik müessesesi ihdas edilmiştir.

5. Dinin korunması: İslam’ın hayatlarda olması ve tâlimi ile koruma altına alınmıştır.

Hukuk sistemleri bu beş şeyi koruyor, bu beş husus ise aslında çok değerli bir şeyi korumaya çalışıyor. O da “fıtrat”tır.

Akıl bozulduğu zaman fıtrat bozuluyor. Çocuk kendi anne-babasıyla birlikte yaşamıyor, hayata onların yanında hazırlanmıyorsa fıtrat bozuluyor. İslam hayatlardan çıkınca fıtrat bozuluyor. Bütün bunların var oluş amacı fıtratı korumaktır.4

AİLEYİ HELAL RIZIK İLE KORUMAK:

“Bir gün Sa’d bin Ebi Vakkas: ‘Ya Rasulallah, dua buyur da, Allah Tealâ benim her duamı kabul etsin!’ istirhamında bulununca, Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Dualarınızın kabul olmasını istiyorsanız, helal lokma ile besleniniz! Çok kimse vardır ki, haram yer, haram giyinir; sonra da ellerini kaldırıp dua eder. Böyle birinin duası nasıl kabul olunur ki?” demiştir. Bir başka vesileyle de: “Helal ve temiz gıdalarla beslen ki, duaların kabul olsun”5 buyurmuşlardır. Aynı şekilde haram lokmanın ciddi boyutunu gösteren başka bir hadiste; “Allah yolunda sefer yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini göklere uzatarak, “Ya Rab, Ya Rab!” diye yalvarıyor. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böylesinin duası nasıl makbul olur?6 buyurmuştur.

Hazreti Mevlana: “İlim de hikmet de helal lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helal lokmayla meydana gelir. Bir lokma, haset ve hileyi netice verirse, cehalete ve gaflete sebep olursa, bil ki, o lokma haramdır.”

İmam Gazali: Haram yiyip içen bir kadının sütüyle beslenen çocuğun, ileride kötü şeylere ve çirkin işlere meyledeceğini söyler.

Şöyle ki; haram kazanca tevessül eden, haramla beslenen bir Mü’minin ibadetinden lezzet alamayacağı hususunda da bilgiler çoktur. Mesela Hak dostlarından biri şöyle demiştir: “Bazen haram bir lokma ile kalp öyle bir değişir ve başkalaşır ki, bir daha da eski halini alamaz. Bütün günahlar kalbi katılaştırır ve özellikle gece kıyamına mani olur. Teheccüd namazıyla ve gece ibadetiyle karanlıkları aydınlatmanın önündeki en büyük engel haram lokmadır. Helal lokma da, başka hiçbir şeyin yapamayacağı şekilde kalbe müspet tesir eder ve onu cilalandırır; kalbi iyiliğe ve ibadete sevk eder.” Boğazdan geçen her yiyecek ve içecek, insan fıtratına, duygu ve düşüncesine müspet veya menfi tesir etmektedir. Helal dairede beslenen bir insan, daha munis, daha uyumlu olabileceği gibi, haramlarla midesi doldurulan insanların uyumsuz, başına buyruk, bencil, vefasız vb. vasıflarla donandığını görürüz. Bu durum çocuklarda, hanım ve beylerde sıkça rastlanan bir durumdur.7

Anne-babanın salih, dindar ve haram-helal konusunda hassas olmasının çocuk üzerinde hem dünyada hem de ahirette etkisi vardır. Anne babaların salih ve dindar olması, çocuklara ve yetişecek olan nesillere fayda vermektedir.

Bu hususta Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de çok güzel örnekler sunulmaktadır: Hızır Aleyhisselam bir duvarı düzeltmiş, ama ücretini almamıştı. Hz. Musa’nın ücretini almamasının sebebini sorması üzerine Hızır Aleyhisselam şu cevabı vermişti: “Onların babası salih idi.”8

Melekler iyi insanların çocukları için şu duayı yaparlar:

“Rabbimiz! Onları ve onların babalarından, eşlerinden, nesillerinden iyi olanları kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz Aziz ve Hâkim olan Sensin.”9

Meleklerin bu güzel dualarına muhatap olmak temennisiyle…

1. Tahrim, 66

2. Ebû Davud, Sünen, Cihad, 94

3. http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/toplumsal-ahlak-sorunu

4. http://www.moraldunyasi.com/1787-7-67-ailenin_baslica_gorevi__cocuklarin_fitratini_korumaktir_psikolog_fatih_resit_civelekoglu.html

5. Buhari

6. Müslim

7. https://bedirhaber.com/cemalettin-yazici-yazilari/ailede-mutlulugun-kaynagi-helal-rizik-21811.html

8.  Kehf, 82

9. Mü’min, 8