Kapak

Allah Kimleri Sever?

Paylaş:

Furkan Nesli Dergisi 51. sayıda yer alan Semra Kuytul Hocahanım’ın kaleme aldığı ‘Allah Kimleri Sever’ başlıklı yazıyı istifadenize sunuyoruz.

İşte Furkan Nesli Dergisi 51.sayıda yer alan ‘Allah Kimleri Sever’ başlıklı yazı;

‘Vedûd’ ismi ile kullarını seven Allah’a hamd, O’nun kıymetli Habibine, Peygamber Efendimize Salât-u Selam ve Yüce Rabbimizin sevgisine mazhar olmak gayesiyle yaşayan tüm kardeşlerimize selam olsun.

Allah Kimleri Sever? Sorulması gereken en önemli sorulardan birisi! Bu konu sahabenin daima merak ettiği, Efendimize sorduğu bir konu: ‘Allah kimleri sever? Allah hangi amelleri sever?’ Kimleri seviyorsa onlar gibi olalım, hangi amelleri seviyorsa onları yapalım; ta ki bu vesile ile biz de O’nun sevgisine mazhar olalım.

Kur’an-ı Kerim bize bu soruların cevabını vermiştir. Hatta Kur’an-ı Kerim Allah’ın sevdiği tarzda insanlar meydana getirmek için indirilmiştir.

Yüce Rabbimiz Saf suresinde şöyle buyurmaktadır:

“Muhakkak ki Allah; kendi uğrunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşanları sever.”

Allah Azze ve Celle bu ayeti kerime ile bizde sevdiği önemli bir özelliği açıklıyor. ‘Birbirine kenetlenmiş bir duvar gibi olmak…’

Dünya imtihanına, şeytan ve nefsin baskılarına ve düşmanın saldırılarına karşı sapasağlam bir duvar olabilmek…

Kenetlenmiş bir duvar; sağlamlığın, yıkılmazlığın ve asla sızdırmazlığın bir sembolü!

Dünya tarihi boyunca devam edegelen hak ve bâtıl mücadelesinde hakkın taraftarları daima düşmanlarının amansız saldırılarına maruz kaldılar. Bazen sayısı az topluluklar kendilerinden kat kat güçlü düşmanlarına galip gelirken bazen kocaman topluluklar küçük bir fitne kıvılcımıyla yandılar, bittiler. Bu sebeple Yüce Rabbimiz; sayımız ister az ister çok olsun sapasağlam olmanın, sevdiği bir özellik olduğundan bahsederek bir nevi yardımının da kimlere geleceğini bildirmiş oluyor.

Bu ayetle yüce Rabbimiz bizlere bir toplum modeli sunmaktadır. Öyle bir toplum ki; inanç, muhabbet, dayanışma ve güven harcıyla birbirine bağlanmış ve aralarındaki bu sıkı bağ sebebiyle sanki bir duvar gibi sağlam olmuşlardır. Öyle bir duvar ki; sağlam harcı sebebiyle onların arasına ne içerden dışarıya ne de dışarıdan içeriye bir sızma mümkün olmaz. İçerden dışarıya yani birbirlerine ve davalarına asla ihanet etmezler; aralarındaki sırları, namusları, emanet ettikleri işleri emniyettedir. Dışarıdan içeriye yani; birbirlerine olan güven ve bağlılıkları sebebiyle fertlerin arasına bir fitne giremez. Hiçbir fitnecinin fitnesi onların birbirlerine olan güvenlerini sarsamaz, kalplerine şek ve şüphe tohumları düşürmez. Sağlam bir duvar gibi olmanın yegâne şartlarından biri budur diyebiliriz. Böyle bir topluluğun fertleri öyle her duyduklarına inanmaz, her rüzgâra kapılmazlar.

Eğer bir insan liderini veya dava arkadaşını herkesin övdüğü günde övüyor da insanların bir takım söylentiler yaydığı günlerde bu söylentiler onu sarsıyorsa, bu Allah’ın sevdiği bir vasıf değildir. Allah mü’min kulları arasında güveni, sağlamlığı sever kayganlığı değil!

Mesela; bir insanı yıllardır tanıyorsan, onun hayatına şahitsen, birçok insandan onun hakkında güzel şeyler duymuşsan; o halde artık senin onun hakkında bir kanaatin var demektir ve bu kanaat bir fitnecinin fitnesine kapılıp gitmemelidir. Ya da tanımıyorsan, o kişi hakkında emin olmadığın bir konuda konuşmak ve bunu yaymak kul hakkıdır. Gerçek bir mü’min konuşmalarında, Rabbine vereceği hesabı da hesaba katmalıdır.

Yüce Rabbimiz Saf suresinin devam eden ayetlerinde: “Eğer bir fasık size bir haber getirecek olursa onu araştırın” buyurarak Müslüman cemaatin küçük bir fitneye kurban gitmesini engellemek ister. Öncelikle haberin ilk olarak kimden yayıldığı çok önemlidir. İlk kaynak belli değilse zaten durum tamamen şüphelidir. Ellerinde hiçbir dayanak olmayanlar, sadece safımızı parçalamak niyetiyle ortaya birtakım laflar atarlar ve maya tutmasını beklerler. Bu düşmanlara meydan vermemek, kenetlenmiş bir duvar gibi olmanın gereğidir ve Allah da böylelerini sever.

Birbirine kenetlenmiş bir duvar gibi olanlar düşmanın saldırılarını hep beraber göğüsler, dostlarının ihtiyaçlarını hep beraber üstlenirler. Bu durumda hiçbir darbe bu binayı sarsamaz. Çünkü onlar bir bütündürler.

Kur’an-ı Kerim bizleri bu binayı sarsacak etkenlerden de korumak istemiştir. Bizleri su-i zandan, gıybetten, asılsız habere inanmaktan alıkoyarak binanın harcına su karışmasını önlemek ister. İslam binasını korumak için böylesi haramlardan kaçınmak Müslümanın başlıca vazifesidir. Kulis yapmak, Müslüman ahlâkına aykırıdır ve şeytan ahlâkıdır. Müslüman, arkadan konuşarak fitneye meydan vermez.

İslam davası, daha ilk günden itibaren fertleri arasında ictimaî dayanışma hâkim olan bir topluluk olarak kaim olmuştur. İlk Müslümanlar imanlarını dayanışma ile korudular, düşmanlarına karşı bir beden gibi oldular. Öyle bir kenetlendiler ki şeytan bile aralarına sızamadı. Şeytanla, nefsimizle, düşmanla mücadele ortamı olan bu dünyada ayakta kalabilmenin formulünü Kur’an-ı Kerim bizlere bu ayetle bildirmiştir.

Ayette geçen ‘kenetlenmiş bina’ ifadesi hakkında müfessirlerimizden Katâde der ki: “Bina sahibini görmez misin, binasının birbirinden ayrı olmasını hiç sever mi? Allah Azze ve Celle de böyledir. O’nun emri birbirinden ayrılmaz. Allah Teâlâ mü’minlere savaşlarda saf tutturduğu gibi namazda da saf tutturmuştur. Allah’ın emri sizin üzerinize olsun. Çünkü o, ona sarılanları korur.”

Seyyid Kutup da bu konuyu çok güzel ele almıştır: “Mücahidlerin savaşırken taşımaları gereken ve Allah’ın sevdiğini belirttiği durum üzerinde biraz düşünmeliyiz: ‘Kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak.’ Bu aslında bireysel bir sorumluluktur. Fakat toplumsal şekilde ortaya çıkan bireysel bir sorumluluk. Düzenli bir cemaat içindeki bireysel sorumluluk. Çünkü İslam’a karşı koyanlar toplu güçler halinde O’na karşı koymaktadırlar. Büyük kitleler halinde O’na saldırmaktadırlar. Bu nedenle İslam ordularının da düşmanlarını düzgün, düzenli ve saflar halinde karşılamaları gerekmektedir. Sağlam ve dayanıklı birlikler halinde düzene girmeleri gerekir. Çünkü bu dinin temel özelliği budur. Üstün ve galip gelmesi, topluma hâkim olması, birbirine bağlı, birbiriyle uyumlu bir topluluk meydana getirmesi O’nun en önemli özelliğidir. Tek başına ibadet eden, yalnız başına savaşan ve tek başına yaşayan toplumdan kopuk fertlerin sergilediği tablo bu dinin tabiatından tamamen uzaktır. Bu yapı içinde her tuğla kendi görevini yerine getirmekte ve her biri kendi yediğini kapatmaktadır. Çünkü bir tuğla yerinden ayrıldığında ileriye veya geriye alındığında yanındaki ve altındaki diğer tuğlalarla bütünleşip kenetlenmediğinde duvarın tamamı yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalır.”

Mevdudi’nin ifadesinde de başka güzel bir yaklaşım vardır: “Hiçbir ordu savaş meydanında, şu aşağıdaki özellikleri uhdesinde bulundurmaksızın kurşunla kaynatılmış duvarlar gibi duramaz.

  • İnanç ve hedef bakımından mükemmel bir görüş birliği, yani subaylar ve erler arasında mükemmel bir dayanışma.
  • Birbirlerine samimi bir şekilde bağlılık. Ancak bu bağlılık, gayeye ihlâsla sarılmadıkça ve ortada yüce gaye olmadıkça gerçekleşemez.
  • Yüksek derecede ahlâk sahibi olmalıdırlar. Şayet bir ordunun subay ve erleri ahlâken zayıf kimselerse, bu ahlâki zaafları dolayısıyla da birbirleriyle kavga ve münakaşa etmekten kurtulamazlar.
  • Ve son olarak, gaye ve hedefe duyulan arzu ve onu elde etmek için gösterilen kararlılık, öyle bir etkileşim meydana getirir ki, hiçbir güç onları yenemez ve onlar kurşunla kaynatılmış duvarlar gibi sağlam, sarsılmaz olurlar.”

Yüce Rabbimden sarsılmaz, sapasağlam bir bina olmayı bize nasip etmesini temenni ediyorum.

Allah’a emanet olun.