Başyazı

Allah’ın Hükmüne Razı Olmak

Paylaş:

Hamd, insanoğluna dünyada sırat-ı müstakim üzere olması için fıtrata uygun hükümler gönderen Allah Azze ve Celle’ye; salat-u selam, Allah Azze ve Celle’nin göndermiş olduğu hükümleri teslimiyet göstererek hayata geçiren Efendimiz’e; selam ise Allah’ın hükümlerini hayatlarında uygulayan, uygulamak için gayret sarf eden Müslüman kardeşlerimin üzerine olsun.

Allah Azze ve Celle, insanoğlunu hiçbir zaman başıboş bırakmamıştır. Çünkü insana yeryüzünde Allah’ı temsil etme, O’nun halifesi olma ve O’nun istediği medeniyeti meydana getirme vazifesi vermiştir. İnsanın yeryüzünde Allah’ı temsil edebilmesi ve bu vazifesini yerine getirebilmesi, Allah Azze ve Celle’nin insana hükümler tayin etmesine bağlıydı. Eğer Allah birtakım farzlar ve haramlar tayin etmeyip, gündelik hayatla ilgili hükümler koymasaydı insan Allah’ı nasıl temsil edecek ve O’nun istediği gibi bir medeniyeti nasıl meydana getirebilecekti? Farzların, haramların ve muamelatla ilgili hükümlerin olması insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olabilmesi ve Allah’ın istediği dünyayı meydana getirebilmesi için gereklidir.

Kur’an-ı Kerim: “Hüküm ancak Allah’ındır”1 buyuruyor. Allah’ın hükümlerinden uzaklaşanlar hakkında ise: “Onlara ‘Allah’ın indirdiğine ve Peygamberin hükmüne gelin’ dendiği zaman, o münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün”2 buyurur. Allah Azze ve Celle, hükmüne razı olmayanların münafık olduklarını ifade ediyor. Onlar Allah’ın hükmüne davet edildikleri zaman iman etmiş gibi görünmektedirler ama aslında iman etmemiş kimselerdir. Allah Azze ve Celle: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir”3 buyuruyor. Bu ayete göre ihtilafa düşülen bir mesele Allah’a ve Rasulü’ne götürülmüyorsa, Allah’ın ve Rasulü’nün hükmünün zamanının geçtiği söyleniyorsa ya da Allah ve Rasulü’nün verdiği hükme razı olunmuyorsa, o zaman Allah’a ve ahirete iman edilmemiş demektir. Her ne kadar iman iddiasında bulunsalar da Allah bu kişilerin iman iddiasını reddetmektedir. Aralarında yapılan tartışmalı meselelerde Allah’ı ve Rasulü’nü hakem yapıncaya ve verilen hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duymayıncaya kadar iman etmiş sayılmayacaklardır.

İnsan Allah’ın yarattıklarına baktığı zaman Allah’ın ilminin sınırının olmadığını anlayabilir. Tarihte hiçbir zaman “Allah’ın ilminin sınırı vardır, şunu bilir ama şunu bilmez” diyen bir görüş ortaya atılmamıştır. İnsanoğlu hiçbir zaman Allah’ın ilmini ve kudretini sınırlayamadı çünkü kâinat O’nun ilminin sınırsızlığına şahittir. Onun için Allah’ın hükümlerini reddedenler: “Allah’ın ilmi sınırsızdır, kudreti sonsuzdur ama Allah bize peygamber göndermez” dediler ve böylece mesuliyetten kurtulmaya çalıştılar. Hâlbuki Allah Azze ve Celle sonsuz ilmiyle insanı, kâinatı, toplumları tanımaktadır. İnsan ise insanı tanıyamamakta tanıyamadığı için de insana uygun kurallar ve değer ölçüleri koyamamaktadır. Kullar bunun için gerekli olan ilme sahip değillerdir ve kullara böyle bir mesuliyet de verilmemiştir. İnsanın vazifesi konulmuş olan kanuna, Allah’ın emirlerine ve hükümlerine itaat etmektir. İnsanlara yön vermek, kanun koymak, doğru istikameti göstermek Allah’ın görevidir. İnsanlar; yaratan, sonsuz ilim sahibi olan, “ol” dediği zaman olduran ve her şeyi bilen bir Allah varken ve O’na itaat etmeleri gerekirken yaratamayanlara mı itaat edecekler?

İnsan Allah’ın hükmüne razı olmalıdır. Çünkü O yaratandır. Yaratanla yaratmayan bir olmadığı gibi hiçbir şeyi yaratan gibi bilmek de mümkün değildir. Bir makineyi, bir uçağı, bir bilgisayarı en iyi onu yapan bilir. İnsanı da en iyi tanıyan, en iyi bilen elbette ki Allah’tır. O halde hükümlerin O’ndan alınması ve O’nun hükümlerine razı olunması gerekir. Dünya Allah’ındır, insanlar da Allah’ın kullarıdır, Allah’ın verdiği vücudu kullanmakta, Allah’ın verdiği nimetlerle beslenmektedirler. O halde insanlara hükmetmek de O’nun hakkıdır. Ayrıca Allah insanlarla eşit değildir ve bir menfaati de yoktur. Aynı zamanda geleceği de bilmektedir. Allah’ın koymuş olduğu hükümlere aykırı hükümler koyanlar, hangi yetkiyle ve hangi ilimle bunu yapmaktadırlar?

NASIL ALLAH’IN HÜKMÜNE RAZI OLUNUR?

Allah’ın hükmüne razı olabilmek için insanın evvela Allah’ın ilmini anlaması gerekmektedir. Çünkü insan ilim sahibini, kudret ve rahmet sahibini sever. Kâinata bakan, tefekkür eden, mahlukat üzerinde düşünen insan Allah’ın ilminin sonsuzluğunu kabul eder. Allah’ın sonsuz ilmini anlayan insan da marifetullaha ve muhabbetullaha ulaşır. Allah’ı sevdiği zaman artık Allah’a güven duyar ve O’na itaat etmek ve O’nun hükmüne boyun eğmek kolay gelir, Allah’ın hükmüne razı olmaktan rahatsızlık duymaz.

İnsanın Allah’ın hükümlerine boyun eğmesi için teslimiyeti öğrenmesi lazımdır. Teslimiyet hem itaattir hem de bu itaatin gönülden olmasıdır. İnsan Rabbine şartsız ve pazarlıksız teslimiyet göstermelidir. Bunun gerçekleşebilmesi kulun kul olduğunu anlamasıyla mümkündür. Allah Azze ve Celle: “İnsanları ve cinleri yalnızca bana kulluk-ibadet etsinler diye yarattım”4 buyurur. İbadet kelimesi Arapça’da itaat etmek, boyun eğmek demektir. Allah’ın hükümlerine razı olan, Allah’a ibadet ediyor demektir. Allah Azze ve Celle insanı kendi kulu olarak yarattı. Kulluğun gereği olarak insan Rabbinin hükmüne razı olmalıdır.

Allah’ın affetmediği en büyük günah Allah’ın hükümlerine boyun eğmeyip başkalarının hükümlerine boyun eğmektir. Yani bu da şirktir. Kur’an: “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bundan başkasını, (diğer günahları) dilediği (layık olan) kimse için bağışlar”5 buyuruyor. Eğer insanın ahirete olan imanı kuvvetli olursa o zaman Allah’ın hükmüne boyun eğmekten başka çaresi olmadığını anlayabilir. İnsan, insanlara boyun eğdiği zaman şerefini kaybeder ama Allah’a boyun eğdiği zaman şerefini kaybetmez. Dolayısıyla insanlar sadece Allah’a boyun eğmeli ve Allah’ın bağışlamayacağı günahı işlememelidirler.

Hudeybiye Anlaşması’nda Müslümanlar bir imtihandan geçtiler. Bu anlaşmada Efendimiz’in kabul etmiş olduğu bir maddeyi Müslümanlar kabullenmekte çok zorlanmıştı. Madde şu şekildeydi: “Mekke’den bir müşrik Müslüman olursa ve Medine’ye, Müslümanlara sığınırsa Müslümanlar onu geri teslim edecekler. Ama bir Müslüman tekrar müşrik olur, Mekke’ye giderse onlar geri teslim etmeyecekler.” Bu madde tek taraflı bir madde olarak görülüyordu ve Müslümanlar buna bir türlü razı olamıyorlardı. Hz. Ömer Efendimiz’in yanına geldi ve: “Ya Rasulallah, sen Allah’ın Rasulü değil misin? Biz doğru, onlar yanlış yolda değiller mi?” dedi. Efendimiz: “Evet, Ya Ömer öyledir” dedi. Hz. Ömer: “O zaman neden bu maddeyi kabul ettik Ya Rasulallah?” dedi. Efendimiz: “Ey Ömer, ben Allah’ın Rasulüyüm ve bu Allah’ın hükmüdür. Allah’a karşı gelemem” buyurdu. Sahabe önce anlayamadı, kabul etmek istemediler ama Allah’ın hükmü olduğunu anladıkları zaman kabul ettiler. Çünkü Müslümanlar teslim olmayı öğrenmişlerdi. Allah Azze ve Celle bize Allah’ın hükmüne razı olanları misal vererek Müslümanların evvela boyun eğmelerini, teslimiyet göstermelerini ve Allah’ın hükmüne razı olmayı öğrenmelerini istiyordu.

Allah Azze ve Celle Hz. İbrahim’e: “Karını ve çocuğunu götür, Mekke’de bırak, gel” dedi. Hz. İbrahim karısını ve çocuğunu götürdü, az bir yiyecek ve az bir suyla orada bıraktı. Hacer annemiz: “Bizi burada bırakıp gidecek misin?” dedi. Hz. İbrahim: “Evet, sizi burada bırakıp gitmem gerekiyor” dedi. Hz. Hacer: “Bunu sana Rabbin mi emretti?” diye sordu. Hz. İbrahim: “Evet” deyince Hz. Hacer: “Eğer Allah sana bunu emrettiyse o bizi yalnız bırakmayacak, mutlaka bizi koruyacaktır” dedi. Bu ağır bir imtihandır. Allah’ın seçilmiş kulları böylesi hükümlere boyun eğdiler ve bunlarla yükseldiler. Yükselmiş olanlar, çok namaz kıldıkları, oruç tuttukları, zekât verdikleri için değil, Allah’ın hükümlerine gönülden boyun eğdikleri için yükseliyorlar. Bugün Allah’ın çok daha kolay hükümlerine ve ibadetlerle ilgili verdiği hükümlere boyun eğmeyenler büyük zatların boyun eğmesiyle kendilerinin asiliğini bir teraziye koymalı, kıyaslamalı ve düşünmelidirler.

Allah’ın her bir hükmünün bir hikmeti vardır. Her ibadet insanı eğitir ve bir yönünü terbiye eder. İnsan, Allah’ın hâkim ismini bildiği ve O’nun hikmet sahibi olduğunu anladığı zaman, hükmünün bir hikmeti vardır diye düşünür ve O’na boyun eğmesi kolaylaşır. Ama esas boyun eğmek gerek farzlarda gerekse haramlarda sebebi anlaşılmasa bile “mutlaka bir hikmeti vardır” diyerek teslim olmaktır. Teslimiyet, sebebini anladıktan sonra itaat etmek değil, sebebi anlaşılmasa bile itaat etmektir.

Allah’ın hükmüne razı olmayanların ilki şeytandı. Allah Azze ve Celle: Ve Biz bütün meleklere: (O halde şimdi) Adem’e secde edin! Onlar da hemen secde etmişlerdi. Yalnız iblis kibirlenmiş ve kâfirlerden (inatçı ve inkârcı nankörlerden) olup (gitmişti)”6 buyurdu. Allah’ın bu hükmüne bir tek iblis karşı gelmişti. Allah Azze ve Celle ona: “Sana emrettiğim zaman, seni Âdem’e secde ederek saygı göstermekten alıkoyan nedir?” buyurdu. İblis: “Ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın”7 dedi. Her kim ki Allah’ın bir hükmüne razı gelmiyorsa onda şeytan ahlakı var demektir. Allah Azze ve Celle, şeytana bana secde et dediği zaman şeytan, Allah’a secde ediyordu ancak Adem’e secde etmeyi kabul etmiyordu. Bugün Allah’a bile secde etmeyenler, Allah’ın secdeye layık olmadığını mı düşünüyorlar? Buna bağlı olarak Allah’a boyun eğmeyen, Allah’a secde etmeyenler şeytandan daha kötü durumdadırlar.

Allah’ın Hükmüne Razı Olunduğu Zaman…

Büyük inkılaplar gerçekleştirebilmek Allah’ın hükümlerine razı olmakla mümkün olabilir. Hz. Peygamber, Allah’ın hükmüne razı olan bir topluluk meydana getirdi ve bütün meselelerde büyük inkılaplar gerçekleştirdi. Kızlarını diri diri toprağa gömen insanlara teslimiyeti öğretti ve onları örnek insanlar durumuna getirdi. O cahil toplumdan tarihin en şerefli milletini meydana getirdi. Asr-ı cahiliyeyi asr-ı saadete dönüştürdü. Allah Azze ve Celle, Allah’ın hükmüne boyun eğen Müslümanları bu şekilde tarihe geçirdi ve onları ümmetin kahramanlarına dönüştürerek bütün Ümmet-i Muhammed’e örnek kıldı. Onlar hiç itiraz etmiyorlardı çünkü Allah’ın hükmüne uyanların yükseldiğini hem şahsi kemalâta ulaştıklarını hem de bu dünyada güçlü bir devlet meydana getirdiklerini biliyorlardı. Onlar Allah’tan daha iyi bilemeyeceklerini kabul etmişlerdi. Bir kez La İlahe İllallah” dedikten sonra Allah neyi emrediyorsa razı oluyorlardı. Razı olmak, insanın kendi iradesinden, kendi kararlarından vazgeçmesi ve Allah’ın dediğine bakmasıdır; insanın kendi muradını aşması yalnızca murad-ı ilahiyi dikkate almasıdır.

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Sizi öyle bir kelimeye davet ediyorum ki o kelimeyi söylediğiniz zaman bütün Araplar size boyun eğecek, Arap olmayanlar da size boyun eğecek. O kelime La İlahe İllallah’tır” buyurdu. Efendimiz, Allah’tan başka bir ilah tanınmadığı, sadece O’nun hükmüne razı olunduğu, O’nun hükümlerine göre yaşandığı ve O’nun hükümlerine göre bir toplum meydana getirildiği takdirde güçlü bir devlet olunacağını söylüyordu. Bu şekilde onları davet etti ama onlar kabul etmek istemediler. Çünkü hayatlarını değiştirmeleri gerektiğinin farkındaydılar. O’ndan başka bir ilah tanımamak, başka otoriteleri reddetmek, sadece O’na itaat etmek, hayatımızı O’nun dediği gibi şekillendirmek demekti. Eğer La İlahe İllallah sadece bir inançtan ibaret olsaydı, bir hayat nizamı olmasaydı, o zaman herkes bunu rahatlıkla söyleyebilirdi. Onlar neyi kabul etmediklerini çok iyi biliyorlardı.

Allah Azze ve Celle sadece belirli meselelerde değil her meselede hükmeden bir Allah’tır, O’nun hükümleri belirli alanlarla sınırlı değildir. Sadece ibadetlerde ya da haramlarda değil, gündelik hayatımızla ilgili her meselede Allah’ın hükmü geçerlidir. Allah Azze ve Celle günlük meselelerde -evlenme, boşanma, ahvali şahsiye, ticaret, miras- ve idari meselelerde -devletinizin uymak zorunda olduğu kanunlara, hırsızın cezasına, zina ve faizin yasaklanmasına- hüküm koyma hakkına sahiptir. Allah’ın hükmüne razı olduğumuz zaman memleketimizde can, mal, nesil, akıl ve din emniyeti gerçekleşecektir. Örneğin faiz ve kumar, malın haksız yollarla elde edilmesidir. Allah Azze ve Celle bunları yasaklamakla mal emniyetini tesis ediyor. Zinanın yasaklanmasıyla nesillerin bozulmasını engelliyor. Müslümanlar bugün Allah’ın hükümlerine razı olsaydı, hidayetin yollarını gösteren Allah, onlara da istikamet gösterecekti ve hidayet kaynağı olacaktı. Fakat Fatiha Suresinde zikredilen hidayet yolunu şaşırmış, gazaba uğramış olan Yahudilerin ve sapmış olan Hristiyanların peşinden gidildi. Allah’ın hükmüne razı olunmadı, kimi kanun Yahudilerden kimi kanun Hristiyanlardan alındı. Halbuki Allah Azze ve Celle Müslümanları onlara muhtaç bırakmamış, hidayet kaynağını göndermişti.

Dünyada şu an insanlık tarihi boyunca hiçbir dönemde olmadığı kadar kötülükler meydana geliyor. Şu an zengin de olsalar dünyanın en huzursuz toplumu Batı dünyasıdır. İntihar oranları, içki, kumar, zina, her türlü cinayet vakası artıştadır. İnsana yakışmayan hayat tarzı onlardadır. Kur’an-ı Kerim: “Biz Kitap’ı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik”8 buyuruyor. Dolayısıyla insanlar nasıl olur da rahmet için gelen bu kitabın hükümlerini terk eder ve başkalarına müracaat ederler? Bu kitabın düsturlarına teslim olunduğu zaman güzel bir insan, güzel bir aile, güzel bir toplum ve güçlü bir devlet modeli meydana gelecektir. Allah’ın hükmüne teslim olunduğu zaman gerçek manada kardeşlik tesis edilecektir. Allah’ın hükmüne razı olmayanlar, Allah katında hiçbir ırkın diğerine üstünlüğü yokken üstünlük taslayanlar, toplumlara zarar vermektedirler. Halbuki Allah’ın bize koyduğu ölçü ne güzeldir: “Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır.”9 Bu hükme boyun eğilmeliydi, ırkçılık yapılmamalıydı, hiçbir ırkın mensupları, diğer ırkı küçük görmemeliydi. Hiçbir ırkın mensupları, diğer ırkı asimile etmeye çalışmamalıydı. Herkesi kendi ırkındanmış gibi onları ırklarından uzaklaştırmamalıydı, onlara dillerini unutturmamalıydı, onları zorla başka ırka dönüştürmemeliydi. Allah’ın hükmüne razı olunsaydı, kardeş kavgası olmazdı.

Eğer hükme razı olduğumuz zaman elde edeceklerimizi bilirsek, hükme razı olmamız kolaylaşır. Hükme razı olduğumuz zaman her türlü emniyet sağlanacak ve büyük bir devlet meydana getirebileceğiz. Hükme razı olduğumuz zaman huzurlu bir toplum meydana getirebileceğiz. Allah’ın hükmünden kaçanlar, hükmü zor zannedenler, Allah’ın hükmünün bu zamana uymayacağını düşünenler bilsinler ki Allah Azze ve Celle: “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez”10 buyuruyor. Allah’ın hükmü zor değildir ancak Allah’ın hükmüne razı olmayıp başka hükümler koyduğunuz zaman hayat zorlaşacaktır. Çünkü Allah’tan ne kadar uzaklaşırsanız haramlar, felsefeler, ideolojiler hayatınızı o kadar zorlaştıracaktır. Allah Azze ve Celle dinini gönderirken kullarının kaldıramayacağı bir şekilde göndermiyor, kullarını belalardan koruyacak şekilde gönderiyor. Ama insanların bir kısmı Allah’ın dininin zor olacağını zannediyor ve O’ndan kaçtıkça kaçıyorlar. Daha evvel Allah’ın hükmünden kaçanlara, Allah’ın hükmüne razı olmayan şeytana, Allah’ın hükmüne razı olmayan Yahudilere, Allah’ın hükmüne razı olmayan münafıklara ne oldu? Bir de Allah’ın hükmüne razı olanlara ne oldu? Bunlar karşılaştırıldığı zaman, Allah’ın hükmüne razı olmanın ne kadar güzel sonuçlar doğuracağını anlayabiliriz.

Kıymetli kardeşlerim, bugün Allah’ın hükmüne razı olan, başka hükümlere de razı olmayan, onları reddeden yeni bir neslin meydana gelebilmesi için herkesin Allah’ın boyasıyla boyanmaya razı olması gerekmektedir. Allah’ın hükümlerine razı olduğumuz zaman Allah’ın boyasıyla boyanmış olacağız. Gayr-ı İslami düzenlerin baskısı altında Müslümanların renkleri soldu, Müslümanlar beyazlıklarını kaybettiler ve gri olmaya başladılar. Hem Müslüman olup hem de başka ideolojileri savunmaya başladılar. Hz. Peygamber Allah’ın boyasıyla boyanan o nesli nasıl meydana getirdiyse, bugün Müslümanlar da aynı şekilde Kur’an’ın eğitim metoduyla güzel bir nesil meydana getirmelidirler. Asıl yapılması gereken Allah’ın hükmüne razı olan, teslimiyeti anlayan ve “Rabbim böyle mi söylüyor o halde öyledir” diyen bir Müslüman modeli meydana getirmektir. Bunun gerçekleşmesi için herkes bu işin içerisinde görev almalıdır. Vazifemiz sadece iyi bir insan olmak, sadece İslam’ı öğrenmek ya da sadece İslam’ı anlatmak değildir. Aynı zamanda iyi birer kul olmak, bir araya gelerek cemaat olmak ve Allah’ın hükmüne razı olan bir nesil meydana getirmektir. Allah’ın hükmüne bir türlü razı olamamış olan, işine geldiği zaman Allah’ın hükmüne baş vuran, işine gelmediği zaman başka hükümlere başvuran nesillerle bir yere varılamaz. Eğer Allah’ın hükmüne razı olacak olursak, O bizi yükseltecektir. Aksi halde Allah Azze ve Celle üzerimizdeki belaları devam ettirecektir.

Müslümanlar olarak Allah’ın hükmüne razı olmayıp Batı’ya uyduk fakat Batı bize en büyük düşmanlığı yaptı ve bütün memleketleri ateşe verdi, oraları kan gölüne çevirdi. Milyonlarca insanımızı öldürdü. Ortadoğu’da çeşit çeşit entrikalar çevirdi ve biz hâlâ onları dost edinmeye devam ediyoruz. Bütün bunlara rağmen Allah’ın hükmüne ne zaman razı olacağız? Ne zaman o hükmü isteyeceğiz? Ne zaman Batılı hayat tarzını reddedeceğiz?

Allah Azze ve Celle Batı’nın nizamını reddeden, Allah’ın hükmüne razı olan, başka hükümleri de reddeden samimi ve eğitilmiş bir nesli hep beraber meydana getirebilmeyi bizlere nasip eylesin.

  1. Yusuf, 40
  2. Nisa, 61
  3. Nisa, 59
  4. Zariyat, 56
  5. Nisa, 48
  6. Bakara, 34
  7. Sad, 76
  8. Nahl, 89
  9. Hucurat, 13
  10. Bakara, 185