Siyer

Birinci Biat ve Sonuç

Paylaş:

   Önceki sayımızda, düşmandan icâre isteğinde bulunmak konusuna değinmiştik. Bu sayımızda birinci akabe biatini ele alarak Allah Rasulü’nün takip etmiş olduğu metodu, siz değerli okuyucularımıza aktaracağız.

   İbn İshak şöyle demektedir: “Ertesi sene geldiğinde panayır mevsiminde Ensar’dan on iki kişi geldi. Rasulullah onları Akabe’de karşıladı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i kendi aileleri gibi koruyup, muhafaza etmek üzerine biat ettiler. Ubade bin Samit şöyle demektedir: “Birinci Akabe Biatine katılanlardan idim. Tam on iki kişiydik. O’nu ailelerimiz gibi koruyacağımıza dair Rasulullah’a biat ettik. Bu olay savaşın farz edilmesinden önce idi. Rasulullah’a Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamamız, hırsızlık yapmamamız, zina etmememiz, çocuklarımızı öldürmememiz, kesinlikle bâtıl iftiralarda bulunmamamız ve hayırlı işlerde O’na isyan etmememiz üzerine söz verdik. Eğer bunları yerine getirirseniz, size cennet vardır. Eğer bunlardan az da olsa kayarsanız, durumunuz Allah’ın elindedir. İsterse sizi cezalandırır, isterse bağışlar.”

   İbn İshak şöyle devam ediyor: “Topluluk Rasulullah’tan ayrılırken, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, onlarla beraber Mus’ab bin Umeyr’i gönderdi ve onlara Kur'an okumasını, İslam’ı öğretmesini ve onları dinde bilgi sahibi yapmasını emretti.”

   Bu biatte bizi ilgilendiren, aşağıdaki şu noktalardır:

  1. İslam’ın siyasi çizgisi bütünüyle içyapıya yönelmişti. Ensar evlerinden Rasulullah’ın anılmadığı hiçbir ev kalmamıştı.
  2. Biat, savaş fikrini içermediği için, “kadınlar biati” diye isimlendirilmişti. Savaş, ancak insanın inanç ve fikir yapısının oluşturulmasından sonra öngörülür. Birey ve cemaat iç olgunluğa eriştikten sonra cihada davet edilebilir. Yapısı İslami bir biçimde şekillendirilmeden, bir kişinin cihada itilmesi doğru değildir. Böylesi bir kişi, Allah yolunda cihadın kutsallığına vakıf olamayacağı için aile bağları ve geride kalan malı mülkü onu geri itebilir. Onun için birinci biat savaş kanunlarının dışındaydı ve savaş öncesinin canlı bir tecrübesiydi.
  3. Üzerine biat yapılan değerler, Ubade bin Samit’in bize anlatmış olduğu esasları kapsamaktadır.
  4. Birinci Akabe Biatine Evs’ten iki kişi katılmıştı. Bu İslam’ın menfaatine çok büyük bir gelişme demekti. Buâs’taki şiddetli savaştan sonra, Hazreç’ten olan bu altı kişi, kanlı iç çatışmalar durumunu aşmışlar ve ikisi Evs’ten olmak üzere yanlarında yedi kişi daha getirmişlerdi. Demek oluyor ki, Evs ve Hazreç’ten Müslüman olanlar cahiliye kalıntıları olan aşiret çatışmalarını aşmışlar, önlerinde açılan yepyeni bir ufka doğru, birlikte yürümenin mutluluğunu yaşamışlardır.
  5. Akabe Biatinin semeresi olan yeni gelişme, Rasulullah’ın Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu Anh’ı, durumdaki yeni gelişmeleri şahsi olarak kontrol etmesi ve bu yeni dini Müslümanlara öğretmesi için, kendi özel temsilcisi olarak göndermesiydi.
  6. Medine’deki bu ilk İslam diplomatı, Allah’ın yardımından sonra, zekâsı, hikmeti ve olgunluğuyla, bir yıl içerisinde Useyd bin Hudayr ve Saad bin Muaz gibi Evs’in büyük liderlerini İslam’a çekebilmiştir. Evs’in liderlerinden olan Abduleşhel Oğullarından, kadın, erkek, çocuk, İslam’a girmedik kimse kalmamıştı. İslami akım büyümüş ve Medine’de İslam devriminin yapılması için ortam hazırlanmıştı. Yöneticilerin yaptığı, bütün bu potansiyeli mücadelenin menfaatine organize etmek olmuştu.
  7. Biat şartlarının savaş ve muâreke (kavga, vuruşma) özelliklerini taşımaması ve bu yüzden Müslümanların bu biati “kadınlar biati” diye isimlendirmelerine rağmen, bu biat, belirli bir terbiye ve muârekeye taban oluşturma özelliklerini içeriyordu:

   Birincisi: İnanç ve fikirdeki ayrılıklardır. “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayız” kelimesi, pratikte bu topluma bir savaş ilan etmek anlamına gelir. Bu onların dinine ve inançlarına karşı yapılan bir devrimdir.

   İkincisi: Ahlak ve gidişattaki ayrılıktır. Bu yolda zina, hırsızlık, kız veya erkek çocukları diri diri gömmek ve iftira atmak yoktur. Cahiliye toplumunun tüm özelliklerine karşı, İslam’ın güzelliklerini özümseyebilen bir kişi İslam askerliğine ehil olan ve belli bir müddet sonra kendisine verilecek emirleri uygulamaya kadir olan kişidir.

   Üçüncüsü: Velayetin değişmesidir. Medine yöneticilerine veya kabileye olan itaat bitmiş, Allah’a ve O’nun elçisine itaat başlamıştır. Bu emirlere muhalefet edenler asidirler ve taksirlerinden (kusurlarından) dolayı hesaba çekilirler. Böylelikle, itaat ve masiyet terazisi, kabile reisinin emirlerine veya kabile âdetlerine karşı çıkmakla tartılır olmuştur.

   Dördüncüsü: Uygulamada, emirler veren bir otoriteyi değil, vicdan ve maneviyatı esas almaktır. Günahların cezası Allah’tandır, devlet otoritesinden değildir. Vefanın mükâfatı da cennettir, hükmeden sultanın maddi bağışı değil.

   Kısa olmasına rağmen, küfürle bâtılı tamamen ayıracak olan bu yeni merhalede, bu terbiyenin verilmesi zaruri idi. Günümüzün İslami hareketi bu durumu kendine örnek olarak almalıdır.

  1. Bu biatin işaret ettiği mefhum sabır mefhumudur. Birinci Akabe Biatinin değerlerinden konuşacak olursak, bu meyanda, zamanın hiçbir fonksiyonu olmadığını görüyoruz. Mekki terbiye tam on üç yıl, Medine’deki terbiye ise iki yıl -bundan biraz çok veya az olabilir- sürmüştür. Buna rağmen Muhacir ve Ensâr’dan İslam’a ilk girenler aynı seviyede kabul edilirler. Önemli olan terbiyenin kalitesi ve semeresidir, kapsadığı zaman değil. Bunun için Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, temsilcisinin Medine’de bulunduğu bir senelik bir zaman zarfı içerisinde hazırlamış olduğu raporu dinlediği zaman, gerekli olan imani hazırlıktan sonra, İkinci Akabe Biatinde silahlı hazırlık için izin vermekte bir sakınca görmemiştir.

* Münir Muhammed Gadban, Nebevi Hareket Metodu, syf: 163-166