Mazlum Ümmetin Çığlıkları

Bitmeyen Dikta Zulmü: KEŞMİR

Paylaş:

   Yeryüzü Cenneti adı verilen Keşmir; Çin, Hindistan ve Pakistan arasında bulunan, büyük su ve tabii kaynaklarla birlikte aynı zamanda çok önemli stratejik konuma sahip, zengin uranyum yataklarının bulunduğu bir bölgedir.

   Keşmir, 222.000 kilometrekare yüzölçümüyle, Marmara ve İç Anadolu Bölgelerinin toplam büyüklüğü kadar bir alandır. Bölgenin bir kısmı (%35’i) Pakistan’ın, bir kısmı (%45’i) Hindistan’ın kontrolündedir. Çin’in kontrolünde olan (%20’si) alanlar da vardır. Batıdaki Azad yani Özgür Keşmir ile Kuzeydeki Gilgit- Baltistan bölgesi Pakistan’ın kontrolünde, Güneydeki Cammu Keşmir ise Hindistan’ın kontrolündedir. İki ülke arasında 780 km uzunluğunda ateşkes hattı var. Aksai Chin ise Çin’in kontrolündeki bölgedir.

   Keşmir, erken sayılabilecek bir dönemde İslam ile şereflenmiştir. Tarihçi İbn-ul Esir, el-Kâmil isimli kitabında Sultan Gazneli Mahmud’un Hicri 407/Miladi 1016 yılında Keşmir’e ulaştığını ve bölgenin Müslümanlaştığını ifade eder.

Zulüm Yıllarının Başlaması

   Tarihler 1819 yılını gösterdiğinde Keşmir’in bulunduğu bölge için felaket anlamına gelen bir gelişme yaşanır; ‘Sihler’ olarak anılan topluluk Ranjit Sing önderliğinde bölgeye bir saldırı düzenler ve böylece bölgedeki Müslüman hâkimiyeti nihayete erer. Müslümanların bölgenin idaresini yitirmesi aynı zamanda zulüm dolu yılların da başlangıcı olur.

   1846 yılında ise Keşmir’i ele geçiren İngilizler, sonraki 100 yıl boyunca bölgeyi bir Sih ailesine teslim ettiler. Müslüman çoğunluğa rağmen hüküm süren bu ailenin idaresi 1947 yılına dek sürdü. Arap coğrafyasını Sykes-Picot anlaşması ile lime lime eden İngilizler, Hindistan’ı da tek devlet olarak bırakmadı.

   İngiltere, 1947’de Hindistan’dan çekilirken prenslikle yönetilen Keşmir’i Hindistan ya da Pakistan ile birleşme konusunda serbest bıraktı. Keşmir’de halkın çoğunluğu Müslüman, yöneticisi ise Hindu idi. Nüfusunun %90’ı Müslüman olan Keşmir halkı, 1947’de Pakistan’a katılmaktan yana tavır alsa da dönemin prensi, Hindistan ile birleşmeye karar verdi. Karara Müslüman Keşmir halkı karşı çıktı.

   O dönemde Hindu Maharacası (Büyük Kralı) bölgede bir katliam başlattı. Bir hafta içinde 100.000 ile 600.000 arası Müslüman katledildi. Bunun üzerine o bölgedeki kabileler Keşmir’e girdi ve Maharaca korkup, Hindistan’a kaçtı. Pakistan ve Hindistan’ın bölgeye asker göndermesiyle taraflar, 1947’de ilk kez savaştı. 

   O tarihten sonra konu Birlemiş Milletlere taşındı. Hindistan Pakistan ordusu Keşmir’e müdahil olur korkusu ve Pakistan’ın bölgedeki kabileleri desteklediği şikâyetiyle BM’ye başvurdu. BM incelemesini yaptıktan sonra 21 Nisan 1948’de Keşmir halkının kaderini kendi tayin etmesine yani bölgede plebisit yapılmasına karar verdi. Ancak Hindistan karara uymaya karşı çıkıp bugüne kadar da uygulamadı. İki ülke arasında aynı nedenle 1965 ve 1999’da da savaş çıktı.

Cammu Keşmir’in Özel Statüsünün Kaldırılması

   Hindistan, 5 Ağustos 2019’da kabul ettiği anayasa değişikliğiyle Cammu Keşmir’in özel statüsünü kaldırmış, eyalet yönetimini lağvederek bölgeyi merkeze bağlı iki ayrı Birlik Toprağı’na ayırmıştı. Kararın ardından Hint güvenlik güçleri, Cammu Keşmir’de operasyonlarını ve halk üzerindeki baskıları yoğunlaştırmış, sokağa çıkma yasağının yanı sıra internet, telefon ve ulaşım kısıtlamaları getirilmiş, bölgedeki tüm yerel partilerin yöneticileri ve üyeleri gözaltına alınmıştı.

Artan Zulüm

   5 Ağustos 2019’dan bu yana Hindistan, sokağa çıkma yasağı uygulamasıyla bölgeyi adeta açık cezaevine dönüştürdü. Hindistan’ın işgali altındaki Keşmir’de iletişim yok. İnsanlar evlerinde hapis, ilaca erişim yok, hastaneler çalışmıyor, su ve yiyecek götürülmüyor. Hindistan’ın 5 Ağustos’tan önce bölgede 700.000 askeri vardı. Sonrasında 180.000 asker takviye edildi. Şu anda o bölgede 900.000 civarında Hint askeri var. Bu pek çok ülkenin ordusunun asker sayısından daha fazla…

   Hindistan, İslamcı terör (!) bahanesiyle Müslüman Keşmir halkı üzerinde büyük bir baskı ve şiddet uyguluyor. Protesto gösterileri yapan halka Hint polisi tarafından ateş açılıyor. Keşmir’in önde gelen isimleri bir bir tutuklanıyor, bölgeyi dünyadan izole etmek için internet kesiliyor.

   Şehirlerarası seyahat neredeyse imkânsız hâle geldi. Yollarda barikatlar ve asker kontrol noktaları konuldu. Özellikle Cuma namazına ve cenaze merasimlerine müsaade edilmiyor. Keşmirli Müslümanların mülklerine el konuyor, Müslüman kadınlara olmadık eziyetler yapılıyor. Hint faşizmi yaşanan vahşeti daha da körüklüyor. Fanatik Hindu milisleri halkın evlerine ve iş yerlerine baskın yapıyor. Değerli buldukları her şeyi çalıyor, istedikleri kişileri “gözaltı” bahanesiyle alıkoyduktan sonra yıllarca haber alınamıyor. Özellikle küçük çocuklar ailelerinden koparılıyor ve çalınıyor. Bir kısmı organ mafyasına bir kısmı fuhuş mafyasına satılıyor, bir kısmı ise Hintli tüccarlara köle olarak satılıyor.

   Gazetecileri Koruma Komitesi, 2019’da yayımladığı raporda, sosyal paylaşım sitesi Twitter’ın, Cammu Keşmir’de ifade özgürlüğünü baskıladığını ifade etmişti. Raporda, 2017-2019 yıllarında Cammu Keşmirlilerin Hint zulmünü ortaya koyan 1 milyondan fazla paylaşımının siteden silindiği bilgisi yer almıştı.

   Hindistan’ın dünyada yasaklı olan ve gözü kör eden Pellet silahı başta olmak üzere Müslüman Keşmir halkının üzerine seyreltilmiş kimyasal silah kullandığı da birçok gözlemci tarafından dile getirilmektedir.

   Keşmir Medya Servisinin verilerine göre, Haziran 2016’dan bu yana yaşanan gösterilerde Hint güvenlik güçlerinin protestoculara karşı uyguladığı aşırı güç kullanımı ve ateş açması nedeniyle 174 Keşmirli sivil hayatını kaybetti, 20.000’den fazla kişi yaralandı. Hint polisi tarafından kullanılan plastik mermiler nedeniyle 73 gösterici kör olurken, 207 gösterici de tek gözünü kaybetti. Gösterilerde 18.990 kişi gözaltına alındı ve bunlardan 818’i tutuklandı.

   Keşmir’de son 30 yılda yaşanan olaylarda 94.888 kişi hayatını kaybetti. 7.120 kişi gözaltında hayatını kaybetti. 109.200 ev yıkıldı. 107.754 çocuk yetim bırakıldı. 11.110 kadına tecavüz edildi.

   Bir zulüm coğrafyası yine bize gösterdi ki; Müslümanlar dünya sevgisini kalplerinden atıp kardeşlik ruhunu yaşamadıkça ve Tevhid şuuruyla bir araya gelmedikçe maalesef acılar ve gözyaşları dinmeyecek; hem ümmet rahat bir nefes alamayacak hem de insanlık adalet, huzur, barıştan mahrum kalmaya devam edecektir. Biz Müslümanlar vazifemizi bilip ümmetin derdiyle dertlendiğimiz, mazlumun yanında zalimin karşısında durduğumuz zaman inşallah Allah Azze ve Celle de yardımını gönderecektir.