Gündem

Bu Yargı’nın Hali Ne Böyle!

Paylaş:

 

                Avukat Mehmet Ali Başaran 8 Ocak’ta yazmış olduğu yazısında yüksek makamdakilerin cehaletini ve yargıda yaşanan hukuki garabetin trajikomik bir mecraya doğru kaymasını sivri bir dille eleştiriyor… Son yıllarda artan bu “ileri derecedeki” hukuksuzluklar, “Yargının kararları siyasi mi?” sorusunun çokça dile getirilmesine neden olurken yaşananlar toplumun her kesiminden tepki toplamaya devam ediyor.

                Dün yine “haddini bilmez” bir hâkim çıkmış, kendi kafasına estiği gibi hukuku uygulayarak bir tutukluyu serbest bırakmış. Yıllardır anlatıyoruz, gösteriyoruz, bir türlü öğrenemediler şu usulü: Amirinizi arayacaksınız, amiriniz de amirini arayacak ve tepeden izin alacak: “Efendim, müsaade buyurursanız falancayı serbest bırakmak istiyorum yahut filancayı tutuklamak istiyorum” diye soracak, “sizce bir sakıncası var mı?”

                İktidardan rol çalmaya kalkmayacaksınız! “Yargı Emir Ve Görüşlerinize Hazırdır Efendim” diyeceksiniz. Ülke yedi düvelle savaşıyorken işi gücü bırakıp bir de size talimat vermekle mi uğraşacağız? Hükümet sizin arkanızı toplamak zorunda mı her defasında? Haddinizi bilin haddinizi!

                Yahu, gaza gelip inisiyatif alıp öyle hatalar yapan hâkim-savcılar var ki, insan hayretler içinde kalıyor. Hiç mi ders almazsınız, hiç mi ibret almazsınız? Kafasına göre tutuklayan, kafasına göre serbest bırakan hâkimleri geçtim; becerip bir iddianame yazamayan savcılar var. Adamı tutuklatıyoruz, belli ki yargılamaya niyetlenmişiz, bir yıldan fazla zaman geçmiş, yazsana artık şu iddianameyi be adam!

                “Yok, yazamıyorum çünkü delil yok!”

                “Ne demek yok! İyice baktın mı, layıkıyla aradın mı?”

                “Efendim, aradım taradım bulamadım; biraz daha adam mı toplasak hem zaman kazanırız hem de bu arada, olur ya, bir delil de yakalarız, ne dersiniz!?”

                Allah sizi bildiği gibi yapsın, ne diyeyim! Herkes işini iyi yapsa ülke bu halde mi olurdu! Bir gün yine savcının birine talimat verdik, “şu adam hakkında bize şöyle ‘sağlam’ bir iddianame yaz” dedik… Sağ olsun, hemen yazdı. Yazdı yazmasına ama, mübarek vur deyince öldürüyor! Sen git adam hakkında “birbiriyle kanlı bıçaklı dört terör örgütüne aynı anda üye olmak” iddiasıyla dava aç.

                Bir yemek yaptın, tuzu yok! Hani bunda inandırıcılık?

                Diyorum diyorum ama anlatamıyorum: Kararında örgüt, kararında delil, kararında zan, şüphe, dedikodu, kararında sevk maddesi! Sizi nasıl bir mülakatla verdiler bize? Ya ifratsınız ya tefrit! İyi bir iddianame nasıl pişirilir, bunu da size ben mi öğreteceğim? Haddinizi bilin haddinizi! Bu fahiş hatalar vatandaşta “yoksa yargıya müdahale mi ediliyor” zannı oluşturuyor. Önümüz ardımız sağımız solumuz seçim, bu kadar basiretsizlik olur mu Allah aşkına?

                Geçen yine bir hâkim tutturmuş, “Ben bu davada sanığa ceza vereceğim, olayda ağır ihmal var, şu kadar vatandaşımız ölmüş” falan filan… Yahu, sen kim oluyorsun da!.. Had bilmezlik dediğim, bu işte! Uğraş dur şimdi. Onu al başka yere sür, onun yerine “beraat verecek” hâkim ara bul, getir… Tüm bunlar bu ülkenin kalkınma hızını yavaşlatıyor.

                Niye mi biz bu haldeyiz? Bunlar hep cahillikten oluyor. Sıradan vatandaşın cahillik etmesi tamam da mevki makam emanet ettiğimiz kişilerin cahillik etmesi kabul edilemez. Ne diyor Üstadımız Yunus Emre: İlim ilim bilmektir, ilim haddin bilmektir, sen haddini bilmezsen, sana haddini bildirmektir!

                Herkes haddini bilecek! Yok öyle yağma! *

* https://mehmetalibasaran.com/