Kapak

Çağdaş İzmlerden/Sapmalardan Neslimizi Koruyalım

Paylaş:

Peygamber ve kitap göndererek insanı vahyin kılavuzluğunda hayat yolculuğuna başlatan ve onu yalnız bırakmayan Rabbimize sonsuz şükürler olsun. Ayetin ifadesiyle: “…Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmiştir’ derler.”1 Bu ifade dünya hayatında vahyin kılavuzluğuna göre yaşamış ve sonunda Allah’ın vadettiği cennete ulaşmış olan mü’minlerin sözleridir.

Günümüz dünyasında inançsızlık çukurunda debelenen insanları gördükçe bir yandan halimize şükretmemiz diğer yandan bu insanları vahiyle tanıştırmamız gerektiğini hatırlıyoruz. Dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu öyle veya böyle batıl inançlara mensuptur. Kimileri Yahudilik ve Hristiyanlık gibi semavi olup tahrif olmuş dinlerin, kimileri de kendilerinin ihdas ettikleri inançların veya inançsızlığın tesirindedir. İnsanların bu hal ve gidişatını gördükten sonra gerçekten de hidayet nimetine ne kadar şükretsek azdır.

Son 2-3 asırdır insanlığı tesir altına alan, sahte yaldızlarıyla göz boyayan Batı Medeniyeti, Hristiyanlıkla mücadele adı altında aslında bütün dinlere karşı bayrak açmış, insanlığı dinsizliğe doğru sürüklemiştir. Hristiyanlık gibi aklı donuklaştıran, bilimsel gelişmelere engel olan ve fıtratla savaşan bir din ile mücadele Batı için belki gerekliydi. Ancak son tahlilde dinî olan her şeye karşı savaşan, seküler bir hayatı özendiren bu maddeci medeniyet, insanlığı son sürat uçuruma doğru yuvarlamaktadır. Elbette tek suçlu Batı Medeniyeti değildir. Hakkın temsilcisi olan Müslümanların da hakikati ortaya koymamak, sorumluluğunu yerine getirmeyip tembellik yapmak gibi büyük suçları vardır. İslam alemi, dünya gemisinin rotasını ehil olmayan kaptana bırakmış, misyonunu yerine getirmediği gibi zillet içinde kalmayı tercih etmiştir. Tüm bunların sonucunda her geçen gün yeni batıl inançlar çıkmaya veya eski bile olsalar yeniden hortlamaya başlamıştır. Bu sayımızda ele alacağımız Ateizm, Deizm ve Agnostisizm her ne kadar isim olarak birkaç asırlık olsalar da içerdikleri fikir ve inançsızlık açısından bakıldığında çok daha eskidirler. Aslında hepsinin ortak noktası kâinatı yaratan Allah’ı hakkıyla anlamamak, insanın yaratılış gayesini bilmemek olarak göze çarpmaktadır.

ATEİZM

Ateizm kelimesi, eski Yunancadaki tanrı anlamına gelen “theos” kelimesinden türemiştir. “A” olumsuzluk ön eki ile “atheos” kelimesine dönüşmüştür. Kavram olarak tanrının var olmadığını anlatır. Özetle tanrı fikrine, tanrılara, dinlere, ruhsal varlıklara ve metafizik inançlara inanmayı reddeden bir düşünce akımıdır. Önceleri 18. yüzyılda Avrupa’da semavi dinlere inanmamayı, daha sonra 20. asırda tanrıya inanmamayı ifade etmiştir. Kur’an’da dehriyyun olarak isimlendirilen kesime benzemektedirler. İlgili ayette: “Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder. Bu hususta hiçbir bilgileri de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar”2 denilerek onların düşünce yapısı ortaya konmuştur. Bir önceki ayette bunların kendi nefislerini, hevâ ve heveslerini ilahlaştırdıkları söylenmiştir.

DEİZM

Tüm dinleri, peygamberleri ve kutsal kitapları reddeden, tanrının varlığının akılla kavranabildiğini savunan, kaynağını mantık ve doğadan alan tek tanrı inancıdır. Deizme göre tanrı evreni yaratmıştır ama sonrasına karışmaz ve evren kendi yasalarına göre işler. Deistler dine akılcı yaklaşırlar, onlara göre peygamber, kutsal kitap, melek, şeytan, günah, sevap gibi dinle ilgili kavramlar yoktur. Deist düşünce milattan öncelere tekabül etse de Avrupa’da özellikle coğrafi keşifler, Rönesans ve Reform sayesinde filizlenmiştir. Deizm kelimesi 17. yüzyılda İngiltere’de kullanılmaya başlanmıştır. Deistler, evrene baktıklarında her şeyin detaylıca tasarlandığını düşünürler ve böylece evreni tasarlayan üstün bir varlığa inanırlar. Ancak her ne hikmetse o üstün varlığın insana karışmadığına, insana akıl vererek kendi haline bıraktığına inanırlar. Felsefe tarihinde deizm esas olarak Aristo metafiziğinde temellendirilmiştir. Deizmin kendi içinde pek çok alt dalları vardır. Temelde hepsinin ortak noktası bir tanrının varlığına inanmakla birlikte onu hayatın dışında tutmuş, insanın kendi yolunu aklıyla çizmesi gerektiği üzerinde durmuşlardır. Deizmin bulduğu çözüm bilimin önünü açmış; ancak dinin aleyhine olmuştur.3

AGNOSTİSİZM

Agnostisizm Yunancada “bilinmeyen”, “bilememek” demek olan “agnostos” kelimesinden türemiştir. Tanrı’nın varlığının ya da yokluğunun bilinemeyeceğini kabul eden bir felsefe akımıdır.4

Özetle ne anlamlara geldiğini anlatmaya çalıştığımız bu inançlara baktığımızda gördüğümüz manzara şudur: Ateizm toptan reddederek, yok sayarak kendince bir sonuca (aslında ortada bulduğu bir sonuç da yoktur) varmaya çalışmıştır. Deizm ise bir tanrı inancına sahip olsa da aklı mutlaklaştırmış ve onun dışındakileri (peygamber, melek, kutsal kitap gibi) yok saymıştır. Agnostisizm ise akılla bir sonuca varamamış ancak diğerlerini de kabul etmeyerek şüpheler içerisinde kalmıştır. Sonuç itibariyle, insanlara sundukları tatmin edici bir çözümleri yoktur. Yaptıkları şey, insanı daha çok dünyaya bağlamak, ahiret ve hesabın olmadığına inandırmak ve keyfine göre yaşamayı hedef göstermektir. Aslında bu inanca sahip insanların evrenin yaratılışı, insanın yaratılış gayesi ve gidişatına dair tüm sorulara cevap veremedikleri için son tahlilde ruhen çok iyi durumda oldukları söylenemez. Ancak günümüzde neden insanlar üzerinde (özellikle de gençler) tesiri artmaktadır, bunun üzerinde ciddiyetle durmak gerekmektedir.

Bu ve benzeri fikirler geçmişte İslam alemine (özellikle Abbasi dönemi) felsefi akımların tesiriyle girmiş, ancak İslam Medeniyeti güçlü olduğu için kısmen etkili olsa da o dönemin uleması tarafından yazılan reddiyelerle toplumda fazlaca yer bulamamıştır. Ancak daha sonra Batı’nın eliyle son asırlarda tekrar gün yüzüne çıkmışlardır. Ümmet gücünü kaybedince bir yandan Batılı hayat tarzı diğer yandan din ve düşünce yapısı İslam coğrafyasını etkilemiştir. Son yıllarda özellikle gençleri etkisine alan bu akımlar aslında insanı dinin tesirinden çıkarmaya, dünyevi istekler ve arzular çerçevesinde nefsin kontrolünde tutmaya çalışmaktadırlar. Gençlerin büyük bir kısmı dini yeterince anlamadığı (hakkıyla kendisine anlatılmadığı) için, bir kısmı da gençlik hevesiyle aykırı olmanın kazandıracağı popülerlik için bu akımlara kapılmaktadır. Aslında bu fikirlere kapılmalarının en büyük sebebi sekülerizmin, konformizmin ve dünyevileşmenin artmasıdır. Ancak bizim üzerinde durmamız gereken en önemli husus Müslümanların (gerek aile içinde gerekse toplum nezdinde) kendi gençlerine yeterince güzel örnek olamamasıdır. Gençler ailede ve toplumda Rabbani bir eğitimden geçmiş olsalar, dinin kendilerine kazandıracağı maddi ve manevi dinamiklerin farkında olsalar bu tür akımlara tevessül etmezler. Ancak ne yazık ki Müslümanların çoğunlukta oldukları toplumlarda Müslüman şahsiyetini temsil edenlerin sayısı her geçen gün azalmaktadır. Son yıllarda yapılan İslamilik endeksi sıralaması ile ilgili çalışmalarda5 İskandinav ülkeleri ilk sıralarda, İslam ülkeleri son sıralarda yer alıyorsa, bu elbette Müslümanların kendilerini ve toplumlarını sorgulamaları gereken bir durumdur. Bu endekste yer alan kriterler elbette bütünüyle İslam’ın değerlerini yansıtmıyor olabilir; ancak yine de bazı ipuçları sunuyor.

Ciddi manada ilgilenmediğimiz gençlik inanç anlamında elimizden kayıp gitmektedir. Ülkemizde bir okulda gençlere dönük yapılan deizmle ilgili çalışmada şu tespitler elde edilmiştir: “…Gençlerin özellikle bu fikirlerden etkilenmesinin temel nedenleri arasında bağımsız olma arzusu, kural tanımama ve özgürlüğe olan düşkünlük onları din dışı akımlara itmiş olabilir… İçinde bulunduğumuz dönem bilimin ve teknolojinin her şeye hükmettiği, her şeyin sorgulandığı, aklın her şeyi açıklayabileceğinin düşünüldüğü bir dönem. Dolayısıyla sorgulayan gençlere, ‘dinde bu kadar soru sorulmaz, dinden çıkarsın’, ‘bunları biz değil âlimler bilir, âlimler sorgular’ gibi söylemler, gençlerin dine olan yaklaşımına mesafe koymasına neden olmaktadır… Gençler bir dine tabi olup onun sorumluluklarını üstlenip, ibadetlerini yerine getirmek yerine daha özgür olmayı tercih etmektedirler. Bu gerekçeler de deizmin yayılmasına katkı sağlamaktadır.”6

Biz İslam’da eksiklik olmadığını, bu dinin en son ve en mükemmel şekilde kıyamete dek geçerli olduğunu biliyoruz. Ancak bunu gençlerimize teoride ve pratikte ne kadar gösterebiliyoruz? Yaşantımızda sergilediğimiz eksiklikler İslam’a mâl ediliyor, Müslüman ülkelerin geri kalmışlığının faturası dine ve dini değerlere kesiliyor. İslam coğrafyasında savaşların ve yoksulluğun vurduğu kentlerin acılı çocukları, gidişatı sorguluyor. Bu dinin mensuplarındaki yanlışları gördükçe dinin insanları düzeltemediğini düşünüyor, neticede dini sorgulamaya başlıyorlar. Dine dair bazı şeyleri sorup öğrenmek istediklerinde ebeveynlerinden yeterli bilgiyi alamıyor, doğru yaklaşımı göremiyorlar. Bununla birlikte içinde yaşadıkları toplumda adaletsizlik, haksızlık ve zulümlerin kol gezdiğini, liyakatin yerini yalakalık ve akrabalıktan kaynaklı torpillerin aldığını görüyorlar. Tüm bunlar ülkeleri ve gelecekleri adına kaygı duymalarına neden oluyor.

Buna mukabil Avrupa’nın kendi içindeki kısmi özgürlüğünü ve ekonomik refahını görünce oradaki hayat kendilerine daha cazip geliyor. Gençliğin verdiği heyecanla oradaki hayatın kısa vadede dünyasını mamur etse de uzun vadede ahiretini harap edeceğini düşünemiyor. Maalesef bugün geri kalmış ülkelerden ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerle Avrupa’ya beyin göçü her geçen gün artmakta ve bunu engellemek neredeyse mümkün görünmemektedir. Oysa ki vasıflı, genç ve dinamik insanların gitmesi demek o toplum için gelecek adına çok büyük kayıptır.

İnsanları bu fikirlere sevk eden diğer bir neden ise ‘din-bilim karşıtlığı’ fikrinin ortaya atılmasıdır. Böylelikle İslam da dahil bütün dinleri çağdışı, akla ve bilime zıt göstererek güya insanları dinin tesirinden kurtarmaya çalışıyorlar. Aslında İslam ile kanıtlanmış pozitif bilim arasında bir karşıtlık söz konusu değildir. Kanıtlanmış bilime karşı olan din, Hristiyanlıktır. Zaten Batı’nın da savaştığı din, bu katı Hristiyanlık anlayışıdır. İslam, akla da bilime de bu yöndeki gelişmelere de önem verir. Buna dair Kur’an ve sünnette bolca malumat vardır. Aksini iddia edenler ya meseleyi bilmiyorlar veya kasıtlı bir şekilde İslam’ın akla ve bilime engel olduğunu söylüyorlardır. İslam’ın söylediği şey, aklın önemli olduğu ancak her şeyi bilecek derecede mutlak olmadığıdır. Sonuçta onun da bir sınırı vardır. İnsan kâinatın bütün sırlarını keşfedemez. Bunu vicdanlı bilim adamları da itiraf etmişlerdir.  

Buraya kadar çağdaş sapmalardan olan ve son günlerde moda haline gelen ateizm, deizm ve agnostisizm gibi akımlardan ve onları ortaya çıkaran temel sebeplerden bahsettik. Ortada çözüm bekleyen, tehlike arz eden bir durum var ve burada insanların imanı söz konusudur. Bu konuda İslam davetçilerine ve özellikle ebeveynlere büyük iş düşüyor. İslam’ı ve ondaki güzellikleri hem sözlerimizle hem de yaşantımızla göstermemiz lazımdır. Gençlerimizin sorunlarına içtenlikle ve sabırla yaklaşmalı, sorularına güzel cevaplar vermeli ve bu konularda gerekli altyapıya sahip olmak için okuyup araştırmalıyız. Daha küçük yaşlardan itibaren onlara dinin temel meselelerini öğretmeli, en küçük problemini büyük bir dikkatle dinlemeli ve çözüme kavuşturmaya çalışmalıyız. Arkadaş çevresi, okuduğu kitaplar ve izlediği videolara, filmlere varıncaya kadar kendisinin hayrına olacak şekilde seçici davranmalı; onu sıkboğaz etmeden gözetlemeli, tamamen kendi haline bırakmamalıyız. Hayatın sadece dünyadan ibaret olmadığını anlatmalı, sağlam bir ahiret inancını yerleştirmeye çalışmalıyız. İslam Medeniyetinin sadece ahirete dönük olmadığını, dünyayı da mamur ettiğini, Tevhid Medeniyetinin gölgesinde hakiki adaletin tecelli edeceğini anlatmalıyız.

Sonuç olarak elbette ki insanları tesirine alan ve sapmalarına sebep olan batıl inançlar pek çoktur. Geçmişte ortaya çıktıkları gibi bugün de yarın da ortaya çıkmaya ve zihinleri bulandırmaya devam edecektir. Bu inançların her geçen gün çoğalması, insanlığı zifiri karanlığa mahkûm etmeye çalışmasındaki en temel sebep, hakkın ortaya konulamamasındandır. Çünkü batılın zail olması hakkın hakiki manada ortaya çıkışına bağlıdır.De ki: "(Artık) Hak geldibâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur.”7 Hakikat olan İslam Medeniyeti bir güneş gibi doğunca karanlıklar ve sahte aydınlıklar kaybolacaktır.

  1. A’raf, 43
  2. Casiye, 24
  3. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/575439
  4. TDV Ansiklopedisi, Laedriyye Maddesi
  5. https://www.dogrulukpayi.com/dogruluk-kontrolu/2020-islamilik-endeksi-siralamalarina-yonelik-iddialar
  6. Edebiyat Dilbilim Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Dergisi, Gülten Koç, 2022. Lise Öğrencilerinin Deizm Algısına Dair Sosyolojik Bir Araştırma İstanbul / Başakşehir Örneği
  7. İsra, 81