Kapak

Cemaat: Hayırda Yarış Ve Kardeşlik

Paylaş:

İnsan, dünyaya imtihan için gönderilmiştir. Yaratılış gayesi, yeryüzünde Allah Azze ve Celle’nin halifesi olarak, O’nun rızasına uygun bir şekilde yaşamak, verilen ömür sermayesini O’nun gösterdiği gibi en güzel şekilde tamamlamaktır. Allah Azze ve Celle, insanı bazı kabiliyetlerle donatmış, görevini ve imtihanını başarması için onu daima kılavuzlarla (Peygamber ve kitap) desteklemiştir. Ancak insan hem takvaya hem de fısk-ı fücura meyyal olarak yaratıldığından kimi zaman hayırlı yönde kimi zaman da (nefis ve şeytanın tesiriyle) şer yönünde adım atmıştır.

İnsanın bu imtihanı kazanabilmesi Rabbinin gönderdiği talimatlara harfiyen uymasıyla mümkündür. Gönderilen kılavuz (vahiy) deyim yerindeyse imtihanda ne ile karşılaşacağını, başarıya ulaşıp kazananların veya kaybedenlerin vasıflarını, ferdi ve toplumsal kurtuluşun reçetelerini sunmaktadır. Bugün okullarda veya üniversitede sınava giren insanlar nasıl hazırlanıyorlar? Sınavda çıkacak soruların müfredatına göre çalışıyorlar, çıkmış veya çıkması muhtemel soruları çözüyorlar ve bu şekilde sürekli pratik yapıyorlar. Bazen sınavda başarılı olmuş kişiler konuşturulup, nasıl hazırlık yaptıkları, kaç saat çalıştıklarına dair gelecek adaylara bazı ipuçları veriliyor. Bununla ilgili uzmanlar konuşuyor, sınav öncesinden sınav anına kadar tüm zaman diliminde ne yapılacağına dair en ince ayrıntısına kadar masaya yatırılıyor. İşte aynen buna benzer şekilde Kur’an, gerek geçmiş kavimler ve onlarla ilgili kıssalar yoluyla, gerekse cennetlik ve cehennemliklerin vasıflarını anlatan kısımlarıyla aslında bizi dünya imtihanımıza hazırlıyor.

Bunun bilincinde olmak ve ömrü en güzel şekilde değerlendirmek esastır. Hayatımızın merkezine bu anlayışı koyup Kur’an’ın direktiflerine uyarsak akıbetimiz hayırlı olur. Aksi halde sermayesini heba eden ve sonu iflas olan tüccar gibi kıyamet günü ortada kalırız. Kur’an ve Sünnet bize bu konuda ne gibi önerilerde bulunuyor, bizi neye teşvik ediyor inceleyelim.

Öncelikle Kur’an, dünyadaki zamanımızın önemli olduğunu, en mühim sermayemiz olan ömrü iyi değerlendirmeyi, buna mukabil dünya nimetlerinin geçici olduğunu söyleyerek dünya-ahiret dengesi kurmamızı ister. Böylelikle kısa zaman diliminde ebedi hayatı kazanmak için bize bir bakış açısı kazandırır. Hayata dengeli bakış, ömrün büyük kısmında ahirete yatırım yapmakla mümkündür. Aklını kullanan insan, bu kıymetli vakti (ömrü) en güzel şekilde, hayırlı işler yaparak geçirmenin yollarını arar. Kur’an bu noktada: “Rabbinizden olan mağfirete ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır”1 ayetiyle hayatın adeta hayırda yarış şeklinde geçmesini, bunun için süratlenmemizi istemektedir. Kur’an bu hedefe ulaşmanın Allah’ın ipine toptan sarılmakla,2 kardeşliği kuvvetlendirmekle mümkün olacağını aksi takdirde bölünme ve parçalanma olacağını söyler. Yani hedefe cemaat halinde toplu olarak ulaşmanın fert olarak ulaşmaktan daha kolay/kapsayıcı olduğu vurgulanmaktadır. İslam’ın bir kısım emirleri fert için, bir kısmı da cemaatin de ötesinde devlet hatta ümmet içindir. Ümmet oluştuğunda hayırda yarış ve ömrün bereketlenmesi daha da kolaylaşacaktır. Çünkü ümmetin meydana getireceği medeniyet, birçok kötülükten insanı muhafaza edecek, hayırlı işlerin yapılmasına da teşvik edecektir. O halde bizi ümmet olmaya götüren argümanlara sarılmak, İslam Medeniyetine giden yolun taşlarını döşemek zorundayız. Bunun ilk basamağı, Allah yolunda hayırlı hizmetler yapabileceğimiz kardeşlerle birlik/beraberlik içinde olmak, planlı ve programlı şekilde mücadele etmektir.

CEMAAT HALİNDE ÇALIŞMANIN HİKMETLERİ

Bir tüccar sermayesini kısa vadede en çok kâr getirecek alanlara yatırmak ister. Kur’an’ın bize gösterdiği kârlı alışveriş ve acıklı azaptan bizi kurtaracak ticaret, ‘Allah’a ve Rasulüne iman ve Allah yolunda mallarımızla, canlarımızla mücahededir.’3 Bunu yaparken fert olarak yapmak ile cemaat halinde birlik/beraberlik içinde yapmak arasında hem kalite hem de sevabının miktarı açısından fark vardır. En basitinden cemaat halinde bir farz namazı eda etmek yalnız başına kılmaktan 25 veya 27 kat daha sevaptır. Hâl böyle iken, Allah yolunda mücadele ve dinin hükümlerinin hayata hâkim olması noktasında birlikte atılacak adımlar hem kaliteli, planlı ve programlı olacak hem de hedefe daha emin/sağlam bir şekilde gidilmesini sağlayacaktır.  

Cemaat içerisinde topluca hayırda yarışmanın Allah’ın emri, Rasulü’nün de uygulamalarıyla bize gösterdiği sünneti olduğunu, bu durumun da İslam Medeniyetine doğru atılan ilk adımı teşkil edeceğini söyledik. Bunun dışında da cemaat halinde hayırda yarışmamız gerektiğinin birçok sebebi vardır. Dünya nimetlerini elde etmek için yapılan yarışlarda genellikle sınırlı sayıda makam olmasından ötürü kazanan kişi sayısı da sınırlıdır. Dünya için yapılan yarışlarda ilk üçe giren ödül almaktadır. Taliplisi çok makamlar ise azdır. Dolayısıyla bu durumdaki yarışta rekabet ve kazanma hırsı devreye girer, yarışanlar birbirine çelme takmaya çalışırlar. Hâlbuki Bediüzzaman Rahimehullah’ın da dediği gibi, "uhrevi nimetler/makamlar çoktur". Dolayısıyla elbirliği ile herkes bu nimetlere ulaşabilir, aralarında kısmi derece farkları olsa da topluca herkes kazanabilir. Son dönemlerin moda tabiri ile kazan-kazan prensibi söz konusudur. Hayırda yarış, tatlı bir rekabet ve kardeşlik havasında geçer, kıskançlık yerine gıpta olur, sonuçta herkes kazandığı için de aralarındaki muhabbet devam eder.

Bir sebebi/hikmeti de şudur: Cemaat halinde yapılan faaliyetlerde kişi, sadece kendi yaptıkları sevaplardan değil o yapının tüm hayırlı faaliyetlerinin sevabından da hisse alacağını bilmelidir. “Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir ancak Ashab-ı Yemin başka.”4 Bu ayette bahsi geçen Ashab-ı Yemin (sağ ehli), kıyamet günü amel defteri sağdan verilen ve cennetlik olanlardır. Ashab-ı Yemin’in bir manası da Allah Azze ve Celle’nin rızası için bir araya gelmiş ve birlik/beraberlik içinde faaliyet yapmaya azmetmiş olanlar demektir. Bu kişiler o topluluğun bir ferdi oldukları için sadece kişisel olarak yaptıkları sevaplardan değil aynı zamanda toplu olarak yapılan (kendi bizatihi yapmasa bile) hayırlı faaliyetlerden de hissedar olacaklardır. Bu faaliyetler, hayrın öncülüğünün yapılması durumunda ise Ashab-ı Yemin’in de ötesinde Sabikun’dan (öne geçmiş, öncülük yapmış olanlardan) olmaya ve cennette derece olarak daha yükseklerde olmaya vesile olacaktır. Aynı zamanda hayırda öncülük yapmak, o hayrın devam etmesiyle birlikte kıyamete kadar amel defterinin kapanmamasına ve elde edilen sevaptan istifade etmeye vesile olacaktır. Hadiste ifade edilen amel defteri kapanmayan üç kişiden biri (diğerleri istifade edilen ilim ve hayırlı evlat) sadakayı cariyedir. Cemaat halinde yapılan hayırlı hizmetler birer sadakayı cariye olan yol, köprü ve imarethaneden daha mühim olduğuna göre, o hizmet cari (devamlı) olduğu sürece elde edilen sevap da devam edecektir biiznillah.

İnsanları hayra davet etmek ve onların hidayetine vesile olmak hayırda yarışmanın en önemli parçasıdır. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, savaş sırasında bile bu anlayışın muhafazası için uğraşmıştır. Hz. Ali Radıyallahu Anhu’yu Hayber’in Fethi için komutan tayin ettiğinde ona söylediği cümlelerden bunu anlayabiliyoruz: “Ey Ali, Allah-u Teâlâ’nın senin sayende tek bir kişiye hidayet vermesi, iyi bil ki, sana kızıl develer bahşe-dilmesinden (senin kızıl develerin olmasından) çok daha hayırlıdır.”5 Bir kişinin hidayetine, kurtuluşuna vesile olmak böyleyse bir toplumun kurtulması için çalışmak ve buna vesile olmak kim bilir ne kadar sevaptır?

Cemaat şuuruyla hayırda yarışırken dikkat edilmesi gereken en mühim nokta, yaptığımız tüm işlerde yalnız Allah’ın rızasını gözetmek, yani ihlası muhafaza etmek olmalıdır. İslami hizmetlerde çoğunlukla dünyevi kazançlar söz konusu değildir (özellikle samimi ve hareket metodu Rabbani olanları kastediyorum). Ancak bu hizmetlerde manevi makamlar elde etmek, bu yönde şöhret olmak durumu söz konusu olabilir. Buna karşı dikkatli olmak gerekir. Aksi halde hem mücadele ederken yorulmuş olacağız hem de kıyamet gününde ihlası kaybetmenin acı faturasıyla karşılaşacağız. Çok az sayıda kişiyle sınırlı şekilde yapılan ihlaslı hizmetin Allah Azze ve Celle’nin yardımıyla bereketleneceği, ihlaslı kişilerin (yağmur ormanlarının yağmur bulutunu o bölgeye çekmesi gibi) Rahmet-i İlahi’yi çekeceği unutulmamalıdır.

Cemaat halinde yapılan faaliyetlerde en mühim noktalardan birisi cemaatte olması gereken kardeşlik ruhudur. Eğer kardeşlik yetersiz olursa, kardeşliğin gereği olan fedakârlık yapılmazsa o yapı dağılmaya, çözülmeye uğrayacaktır. Öyle bir kardeşlik ki her türlü menfaatin, ırk, bölge ve akrabalığın üzerinde olmalıdır. Evs ve Hazreç birbirine düşman iken ve aralarında yüz yıldan fazla süren kanlı savaşlar varken bu din onları hakiki kardeşler yaptı. Efendimiz’e hitap eden ayette: “Eğer yeryüzündeki her şeyi infak etseydin yine de onların kalplerini kaynaştıramazdın. Fakat Allah, onları kaynaştırdı…”6 Cemaat şuuru ve dava kardeşliği, İslam davasını omuzlayanlarda olmazsa olmaz bir özelliktir. Bunu sadece söz olarak söylemek değil, vakti saati geldiğinde pratik olarak göstermek önemlidir. Kardeşliğin edebiyatını yapmak kolay, gereğini yerine getirmek zordur. İslam kardeşliği örnekleri tarihimizde çoktur. Bir sefer sırasında İslam ordusunun nehri geçmesi ve karşıdaki düşmana ulaşması gerekiyordu. Nehrin ortalarına varınca hep birden suya dalıp, tekrar su yüzüne çıktılar. Düşman da bunu seyrediyordu. Düşman: “Ne oluyor?” diye sordu. Bir askerin kabının suya düştüğünü, askerin: “Kabım! Kabım!” demesiyle hep birlikte suya daldıklarını öğrenince, gaflet içinde: “Birinin kabı için böyle yaparlarsa ya canı için ne yaparlar” dedi ve düşmanın azmi kırıldı.7

Mısırlı bir gazeteci İhvan-ı Müslimin için şunu söylüyor: “Bir üyesi İskenderiye’de aksırsa Asvan’daki (Mısır’ın iki ucu) diğer üyeleri Yerhemukellah (Allah sana rahmet etsin) derler.” Yani o kadar birbirlerine bağlıdırlar ki en küçük bir olayda birlik ve beraberlik içinde olurlar. Aynı sözleri ve daha fazlasını Furkan Hareketi Gönüllüleri için de söylemek mümkündür. Yaklaşık 4-5 yıllık süreçte Furkan Hareketi de kardeşlik yönünden rüştünü ispat etti diyebiliriz. Gün geçtikçe daha çok zulme ve haksızlığa uğramalarına rağmen birliktelikleri, birbirlerine olan tutkunlukları daha çok perçinlenmektedir. Gerek Alparslan Kuytul Hocaefendi ve bazı kardeşlerin hapis yattığı dönemler, gerekse son yaşanan hadiselerde (itikâf olayı ve son gözaltı süreci) gösterilen tavır, cemaat olmanın, kardeş olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Son zamanlarda cemaat şuurunun, cemaat kardeşliğinin unutulduğu, insanların bir araya gelmekten imtina ettiği bir zamanda her türlü engele rağmen gösterilen bu birlik ruhu çok ama çok önemlidir. İnsanların cemaatlere, İslam kardeşliğine olan inançlarının zayıfladığı bir dönemde bu duruşun gösterilmesi daha takdire şayandır, gelecek adına da ümitleri yeşertmektedir. Furkan Hareketi; Nebevi metotla mücadele eden, Tevhidi söylemle yoluna devam eden, her türlü zulmün ve haksızlığın karşısında, mazlumların yanında olma anlayışını düstur edinen bir harekettir. Bu yönleriyle ve mücadeleci kimliğiyle kamuoyunda yer edindi. Bu durumdan rahatsız olanlar her gün yeni iftiralarla ve karalamalarla bu hareketi halkın gözünden düşürmek, itibarını zedelemek istiyorlar. Böylesi zamanlarda gösterilecek cemaat şuuru ve kardeşlik, onlara en güzel cevap olacaktır.

Cemaat kavramının yozlaştırıldığı, insanların dünyaya ait şeyleri elde etmek için koşuşturduğu bu zamanda, Rabbim hayırlı hizmetlerde yarış yapanlardan olmayı, cemaat şuurunu ve dava kardeşliğimizi muhafaza etmeyi bizlere nasip etsin.

  1. Ali İmran, 133
  2. Ali İmran, 103
  3. Saff, 10
  4. Müddessir, 38-39
  5. Buhârî, Fedâilu'l-Ashâb 9, Cihad 102,143; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 34
  6. Enfal, 63
  7. Yusuf El-Karadavi, İman ve Hayat, s.288-289