Makale

CESARET

Paylaş:

‘SİZ ALLAH’TAN KORKMUYORSUNUZ DA BEN SİZDEN Mİ KORKACAKMIŞIM?’

 ‘Onlar Allah’ın risaletini tebliğ edenler, O’ndan içleri titreyerek korkanlar ve Allah’ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır’1  buyurur Rabbimiz Teâlâ. Bu ayet ile bir taraftan bizlere vazifemiz hatırlatılırken,  diğer taraftan korku ve cesaret mefhumunun birbiriyle alâkâlı iki kavram olduğu bildirilmektedir. Allah Azze Celle,  Allah’tan hakkıyla korkan insanların, cesur insanlar olacağını buyurmaktadır. Bu durumda aklımıza şöyle bir soru gelir: Birbirine zıt iki duygudan, nasıl biri diğerinin neticesi olabilir? Korkunun neticesinde cesaret nasıl doğar? Sözü edilen korku Allah korkusu olunca, işte bu korku Allah’ın dışındaki tüm varlıklara ve olaylara karşı insanı cesur kılar. Hatta kişideki Allah korkusu arttıkça, cesarette ziyadesiyle artar.

 Mü’minde cesaretin kaynağı Allah korkusu iken, kâfirde durum tam tersidir. Kâfir, Allah’tan korkmaz, ancak insanlardan korkar. Hatta insanlardan Allah’tan korkar gibi korkar. Kâfir, kalpte bulunan iki önemli duygu olan sevgi ve korku duygularını yanlış bir yöne sevk eder.

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ı bırakıp bir takım putları ilâh edinir, onları Allah’ı sever gibi severler. Fakat iman edenler, Allah’a olan sevgi(leri) cihetiyle daha kuvvetlidir.”2

 İnsandaki sevgi ve korku duygusu, iç içe girmiş temel duygulardandır. Yani bir insan bir kimseyi veya bir şeyi gerçek anlamda sevdiğinde, ondan aynı zamanda da korkar. Gerçek sevgi gerçek korkuyu doğurur.(Konumuz bu olmadığı için bunun sebeplerine girmiyorum.) Gerçek korku ise kişiyi sevdiği dışındaki her şeye karşı cesur kılar. Allah Azze ve Celle âdeta, sevgi-korku-cesaret kavramlarını birbirlerinin sebebi eylemiştir. Dolayısıyla sevgiyi anlamadan ve hissetmeden korkuyu anlamak, korkuyu anlamadan ve hissetmeden cesareti anlamak ve yaşamak mümkün değildir.

Allah’tan hakkıyla korkmanın bir yolu Allah’ı sevmek iken, diğer bir yolu ise, ilim sahibi olmaktır. Rabbimiz Teala: “Allah’tan hakkıyla korkanlar ancak âlimlerdir” buyurur. Aslında ilimsiz sevgi, insanı ‘cahil cesur’ yaparken, ilimle beraber yoğrulan sevgi, insanı ‘akıllı cesur  yapmaktadır. Ayağı yere basan cesurlardan olmak,  ilim sahibi olmakla mümkündür.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Ümmet-i Muhammed’in yenilme sebebi olarak tespit ettiği ve bizlere de bildirdiği ‘vehn’ hastalığının da kökeni, sevgi ve korku duygularının yanlış şeylere kanalize edilmesidir. ‘Vehn’ kavramını Efendimiz, ‘dünya sevgisi ve ölüm korkusu’ olarak şerh etmektedir. Sevgiyi dünyaya hasredenler, korkuyu da ölüme karşı hissederler ve bunun sonucunda ise, cesaretlerini kaybederler. Sevdikleri dünyayı kaybetme korkusuyla dünya işlerinde ziyadesiyle cesurlaşanlar, söz konusu olan davaya hizmet işleri olunca, bu işlerde cesaretsizce davranırlar. Çünkü nasıl ki bir kalpte iki şeye karşı sevgi yer etmez, biri varsa diğeri gider;  aynı yürekte iki şeye karşı cesaret de bir arada bulunmaz, biri varsa diğeri gider.

Allah sevgisi ve korkusuyla dolu kalpleriyle, dünyaya meydan okuyan peygamberler ve onların takipçileri tarihe geçmişlerdir. Çocuk yaşlarında bile büyük cesaret örnekleri göstermekte onlar hep önde gitmişlerdir. 950 sene davanın ve davetin çilesini çeken ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan yüzlerce yıl cesaretle davasını anlatan; “Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın”3 gibi tehditlere prim vermeden vazifesine devam eden Hz. Nuh (a.s.)  gibi. Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük diktatörü olan, hatta diktatörlük sistemlerine isim babalığı yapan Firavun’a karşı; “Rabbim göğsümü genişlet…”4 diyerek Allah’ın da yardımıyla büyük bir cesaretle karşı çıkan Hz Musa gibi.  “Hem siz, O’nun haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde ‘güvenlik içinde olmak bakımından’ iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz’5 diyerek çocuk yaşta cesaretin doruk noktasına ulaşan ve dünya âleme, tüm çağların Firavun ve Nemrutlarına ‘SİZ ALLAH’TAN KORKMUYORSUNUZ DA, BEN SİZDEN Mİ KORKACAKMIŞIM’ sözleriyle, dünyanın en mantıklı mesajını vererek meydan okuyan Hz. İbrahim gibi.

 VE CESURLAR CESURU HZ. PEYGAMBER SALLALAHU ALEYHİ VE SELLEM…

Bedîüzzaman Hazretleri şöyle der: “Her hakîkî hasenât (iyilik) gibi cesâretin dahi menbaı (kaynağı) imandır, ubûdiyettir. (kulluktur) Mademki Peygamberimizin imanı emsalsiz bir iman ve kulluğu dahi emsalsiz bir kulluktur. Öyleyse cesareti dahi emsalsizdir.’  Allah’ın aslanı Hz. Ali (r.a.) onun bu emsalsiz cesâretini şöyle bildiriyor: “Biz savaşın şiddetlendiği ve korkulu bir hal aldığı zamanlarda Peygamberimizin arkasına sığınıyorduk.”

Hz. Peygamber, katıldığı savaşlarda olduğu gibi hayatı yaşarken de hep cesur davranmış, hiçbir zaman geri adım atmamış, dinden taviz vermemiştir. En zor zamanlarda dahi ‘La İlahe İllallah’ sözünü başka bir sözle değiştirmemiş, ‘GÜNEŞİ SAĞ ELİME AYI SOL ELİME VERSELER YİNE DE BEN BU DAVADAN VAZGEÇMEM’  diyerek, tevhid davası uğrunda ömrünü ortaya koyarak, dünyaya meydan okumuştur.

Bugün, dünyevî menfaatlerini kaybetme korkusuyla dinden taviz verip, buna da -sözde- Kur’an’dan sünnetten delil getirenlere veyl olsun! Onlar Din-i İslam’a, Resul-ü Emin’e iftira atmaktadırlar. Kendi korkaklıklarına, cesaretsizliklerine Cesurlar Cesurunu ortak etmeye çalışmaktadırlar. Hayatı boyunca dünya nimetlerine karşı zerre kadar sevgi beslemeyen, dolayısıyla bu nimetler elimden gider mi diye hiçbir zaman korkmayan, üstüne üstlük ölümden de korkmayan bir insan, cesur olmaz mı? Böyle cesur bir insan korkakların örneği olabilir mi?

 Allah’ın Resulü cesur yürekli olanlara yani;  dinden taviz vermeyen, kâfire karşı boyun eğmeyen, dünyevî makam-imkân elimden gider diye korkmayan, ölümü ise vuslat olarak görenlere örnektir.    

 Ashab-ı Kiram, Hz. Peygamberi her konuda olduğu gibi, cesaret konusunda da en güzel şekilde örnek almıştır.  Halid bin Velid onlardan sadece bir tanesidir.  Ömrü cesaretle geçmiş bir insan olan Halid (ra.).’ın korkaklara mesajı çok manidardır: “Şimdiye kadar yüz savaşta bulundum. Bedenimde ok, kılıç, mızrak yarasından, sağlam bir karış yer kalmamış olduğu halde, hamdolsun. İşte şimdi ‘İ’lay-ı Kelimetullah’ uğrunda canımı feda ediyorum. Rahat döşeğimde öldüğüme üzülüyorum. KORKAKLARIN GÖZLERİ UYUMASIN.”

Halid (r.a.)’ın verdiği mesajı Muhterem Hocamız; ‘KORKAKLIK ÖMRÜ UZATMAZ, CESARET DE ÖMRÜ KISALTMAZ!’ sözüyle özetler. Bu beliğ sözüyle de talebelerine ve tüm ümmete cesaret şuuru kazandırır.

Kur’an-ı Kerim bize cesaret örneklerinden bahsettiği gibi, tipik korkaklık örneklerinden de bahseder. Örneğin Firavun’un, saltanatının bekası için endişelenip, erkek çocuklarını öldürtmesi, diktatörlerin korkaklığının ne boyuta geleceğinin önemli bir göstergesidir. Küfür sistemlerinin önderlerini, çocuklar bile korkutur. 

 Dün, kendi bekası için İsrailoğullarının çocuklarını bile kesen Firavun’un yerini, bugün İsrailoğulları ( yani Yahudiler), zulme uğrayan İsrailoğullarının yerini ise, Müslümanlar almıştır. Ancak Allah Azze ve Celle, cesaretle tevekkülle evlatlarını yetiştiren annelere, emrini o günden itibaren vermiştir: “Artık Musa’yı emzir ve O’nu suya bırak, korkma ve üzülme…”6  Muhterem Hocamız bu ayetin tefsirinde: “Annelerin artık Musaları yetiştirme ve adama zamanı gelmiştir” diyerek, tüm annelere ve yine çocukları yetiştiren hocalara verir mesajını.

 Bugün Allah’tan korkmayan Yahudiler, bizim çocuklarımızdan dahi korkmaktadırlar. Rabbimiz Teâlâ: “Ey inananlar! Onların yüreklerine korku salan, Allah’tan çok sizlersiniz; çünkü onlar anlamayan bir topluluktur”7 diye buyurarak, onların kalplerini bizim gözlerimizin önüne serer. Ve o necis kalbin, Allah’tan çok daha fazla mü’minlerden korktuğunu izhar eder. Yahudiler için çocuk-büyük fark etmez, onlar müslümanın yürekli olanından korkarlar. Korkmakta da haklıdırlar. Çünkü o çocuklar, büyüklerinin de cesaretini ve ümidini artırmaktadırlar.

Ve işte o çocuklar… Bir kısmı Türkiye de yetişiyor, onlara ‘ne olmak istiyorsun’ denildiğinde bütün akranlarının aksine ve toplumun baskısına rağmen, cesaretle: ‘ÖNCÜ NESİL olmak istiyorum’ diyor… Bir kısmı Filistin’de yetişiyor, küçücük yüreğiyle koca bir tankın önünde devleşiyor. Küçücük elleriyle tuttuğu taşları, fırlatıyor küfrün kocaman tepesine. O harika çocukların o minicik ellerinden öperiz. Onların o minicik yüreklerindeki dev cesaret, örnek olsun yaşı büyük yüreği çapsız cesaretsizlere!

1. Ahzab, 39

2.Bakara, 165

3. Şuara, 116

4. Taha, 25

5. En’am, 81

6. Kasas, 7

7. Haşr, 13