Hatıra

Dert Sahibi Olan Koşar

Paylaş:

Haksız bir şekilde tutuklu bulunan Alparslan Kuytul Hocaefendi’yi ziyaret eden Av. Alişan İnci’nin kaleme almış olduğu görüş güncesini siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.

Esen rüzgârın cama değince çıkardığı ses… Geçip giden gardiyanlar… Açık görüşe gelen ailelerin kalabalığı… Patnos’un serin havası… İki yanı cam, küçük görüşme odasındayım. Günlerdir üzerinde çalıştığımız dilekçenin son haline göz gezdiriyorum. Bir yandan da not almak için defterimi hazırlıyorum. Uzayıp giden koridorda yankılanan ayak seslerini duyunca birilerinin bana doğru yaklaştığını fark ediyorum. Çok geçmeden yanındaki gardiyana bazı İslami meseleleri anlatan Alparslan Hoca’nın sesini tanıyorum. Belki 2 dakika sürüyordur koridorda gardiyanla yürüyüşü ama olsun... O yine de anlatmayı ihmâl etmiyor. Bu haline hem gıpta ediyor hem şaşırıyorum.

Saatlerce aynı dilekçe üzerinde çalışıyoruz. Kanun maddeleri üzerinde tartışıyor, metnin akışını, imla hatalarını, başlıklandırmaları, paragrafları, cümlelerin netliğini vs. titizlikle inceliyor ve düzeltmeler yapıyoruz. Belki de benim bu kadar titizliğe şaşırdığımı hissetmiş olacak ki: “Benim gibi müvekkil bulamazsın” diye araya giriyor. Gülüyoruz. İnsanın yaptığı işi güzel yapması ile ilgili konuşmaya başlıyor:

“Allah’ın yarattıklarına bak! Bir tane bile baştan savma iş bulamazsın. En küçüğünden en büyüğüne hepsi mükemmeldir. İşini güzel yapmak Allah’ın ahlakıdır. Ben yaptığım işi iyi yapmadan rahat edemiyorum. Basit ve çok önemli olmayan bir iş bile olsa onu en ince detaylarına kadar düşünüp kafamda planlıyorum. Hep daha güzel nasıl yaparım diye düşünüyorum. Baştan savma yapamıyorum asla. Elbette bu zordur, insanı yoruyor. Ama emeklerinin sonucunda ortaya güzel bir iş çıkıyor.”

“Ben olsam birkaç defa ara vermiştim. Siz 4-5 saat tam dikkat, usanmadan bir konu üzerine çalışabiliyorsunuz” dedim. Alparslan Hoca:

“Evet. İşini iyi ve titiz yapmak bir ahlaktır. Böyle insanların her işi titizdir. Onlar hep daha iyinin peşindedir. Geçen koğuştaki televizyonda büyük yapıları anlatan bir belgesel vardı. Büyük işler ancak büyük düşünen ve titiz çalışan insanlar sayesinde ortaya çıkıyor. Bak mesela şu gözlüğe. Basit bir gözlük dersin ama camının eğiminde bir hesap var bunun. Kulağa gelen kısmında bir açı var. Burnu acıtmasın diye yumuşak plastikleri var. İşini iyi yapan insanlar sayesinde böyle oluyor bu gözlük. Sonuçta ortaya güzel ve işe yarar bir ürün çıkıyor.”

“Aynı iş üzerindeki uzun süre ince ince çalışmak tahammül istiyor. Herkes yapamıyor” diyorum. Alparslan Hoca:

“Tabi, herkes yapamaz. Bunun birçok nedeni var. Aile yapısı, anne babanın özellikleri, kültürel ortam, büyüdüğün evin tertip düzeni, fıtrat gibi sebepleri var. Mesela kişinin rahatına düşkün olması da titiz olmamasında önemli bir etkendir. Bir kişi rahatına düşkünse titiz çalışmanın zorluğuna katlanamaz. Bir işi daha iyi nasıl yaparım diye düşünmez. Çünkü o rahatına düşkündür ve bir işi bir şekilde yapmışsa ‘tamam işte yaptık’ der ve rahatına bakar. Ne kendini eleştirir ne de daha iyi nasıl olacağı üzerine kafa yorar. Ben tam tersi işimi iyi yapmadığım zaman rahat edemiyorum. İyi ki de edemiyorum. Son bir saattir ayaklarım çok üşüdü ama üşüdüm deyip işimi bırakamıyorum. Devam edip en güzel şekilde bitirmek istiyorum. Her şartta işine odaklanmak zordur. Genelde insanlar küçük pürüzlerde işini bırakıp gider. İşte böyleleri büyük işler başaramaz.”

“Çok haklısınız gerçekten. Geçenlerde bir film izlemiştim. ‘Daha iyi nasıl yaparım’ diye düşünmek deyince aklıma geldi. Filmin ismi ‘Leyla’nın Kardeşleri’ orada fakir bir ailenin hayat mücadelesi gerçekçi bir gözle anlatılmış. Filmde geçen bir cümle konumuzla paralel. Kahramanlardan biri diyor ki: ‘Sana düşünmeyi değil, ne düşüneceğini öğretmişler sadece.’ Çok haklı bir söz. Bize hep şöyle düşün denildi. Daha iyi nasıl yaparız diye kafa yormayı bilmiyoruz biz” dedim. Alparslan Hoca:

“Doğru söylemiş. Ama bu tespiti yapıp bırakmak olmaz. Ben sana daha ilerisini söyleyeyim. İnsana otoriteler, devletler, toplumlar neyi düşüneceğini öğretebilir. Özellikle devletler ister ki insanlar asker gibi olsun, düşünmesin ve itaat etsin. Ben sana bundan kurtulmanın yolunu söyleyeyim. İşini iyi yapmanın yolu ‘dert sahibi olmak ve işini dert edinmektir.’ Dert sahibi olan adam sürekli düşünür. Kendini geliştirmeye, işini daha iyi yapmaya çalışır. Yani anlayacağın dert sahibi olan koşar, dert sahibi olmayan yatar.”

Allah bizi, davasını ve işini dert edinenlerden eylesin duasıyla işimize tekrar dönüyoruz. Saatler ilerliyor ve artık ayrılma vakti geliyor. Ayağa kalkıyoruz. Bir an gözlerine bakıyorum. Kolundan tutsam, diyorum içimden. Kolundan tutup çıkarsam bu büyük adamı, zalimin zindanından. Olmuyor… El mecbur selamlaşıp çıkıyorum. Az kaldı diye fısıldıyorum kalbime, az kaldı…