Hadis

DÜNYANIN DEĞERİ VE İLMİN ÖNEMİ

Paylaş:

Ebu Hureyre’den gelen bir rivayette Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Dünya değersizdir, dünyadakiler değersizdir. Ancak Allah’ı anmak, Allah’ın beğendiği amel ile âlim ve ilim öğrenen talebe müstesna.’’1

Bu hadisi şerif ile Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize değerli bildiğimiz dünyanın ve üzerindekilerin gerçek mahiyetini hatırlatıyor. Zira onun için yaşayanlar, onu gaye edinenler, hayatı ona göre dizayn edenler mevcut. Bu sebeple ifade şiddetli bir şekilde sarsıyor. Hadiste değersiz (mel’un) ifadesi; ‘mesh olunmuş (sureti değiştirilmiş), korkuluk (gerçek mahiyetinin dışında kullanılmış olan), kovulmuş, rezil, helak edilmiş’ manalarına gelmektedir. Bu ifadelerden hangisini alırsak alalım yine de dünyanın yeri bugün anlaşıldığı ve yaşandığı gibi değildir. Mel’un  ifadesini özellikle ‘mesh olunmuş ve korkuluk’ manaları ile ele aldığımızda ise burada değerli gibi görünen dünyanın gerçek yüzünün, suretinin arkasında gizli olduğunu anlamakta güçlük çekmeyiz.

Hadis-i şerifte dünyanın değersizliğinden bahsedilmekle beraber, şu dünyada değerli olan ameller ile amellerin kendilerini değerlendirdiği kişilere de değinilmiştir. Değerlerimizi Kur’an ve sünnetin süzgecinden geçirmeden oluşturacak olursak bir bakarız ki; değerli olan bir şeyi değersiz görmeye başlamışız ya da değeri olmayan belki de lânetli olan bir şeyi de değerli görmeye başlamşızdır. Bu hadis bize bu ölçülerden birini sunuyor ve bugün insanlığın gözünde çok değerli olan dünyanın değersiz hatta hadisteki zahiri manası ile ele alırsak “lânetlenmiş” olduğunu ifade ediyor.

Kur’an-ı Kerim dünyanın değersiz olduğunu ifade eder. “Siz dünya hayatını üstün tutuyorsunuz. Ahiret hayatı daha hayırlı ve daha bâkidir.”2 Hadisler de aynı hakikati ifade eder. “Şayet dünya Allah katında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri olsa idi, Allah hiçbir kâfire şu dünyadan bir yudum su dahi içirmezdi.”3 Aynı zamanda akıl da bunu söyler. Çünkü:

1-Lezzetlerin geçici olduğu dünya ile lezzetleri kalıcı bir âlem olan ahiret karşılaştırılamaz.

2-Zamanın sınırlı olduğu ve yaşayanların öldüğü dünya ile ebedî hayatın hüküm sürdüğü ahiret karşılaştırılamaz.

3-Lezzetinde dahi acının olduğu bir âlem olan dünya ile her şeyinde lezzet olan bir âlem karşılaştırılamaz.

4-Dar mekânlara sıkıştırılmış bir dünya ile mekânı geniş ve belki sınırsız bir âlem olan ahiret karşılaştırılamaz.

Dünyanın kendisi değersiz olmakla beraber tümden her şeyi ile değersiz değildir. Dünyada değerli olan ameller ve bu amelleri işlemek sureti ile en değerli olan kullar da vardır. Hadisin devamında bunlar ifade ediliyor. Allah’ı anmak amellerin en değerlilerinden sayılıyor. Çünkü insanı değerli yapan amel budur. O halde bu amele yönelmek bize düşen vazifedir. Allah Rasulü’nün hayatının Allah’ı anmaktan ibaret olduğunu bizzat sünnetinde görüyoruz. Otururken, kalkarken, yatarken, evden çıkarken, eve girerken, yeni elbise giyerken, mescide girerken, mescidden çıkarken bu hal ile yaşayan Rasulullah, bize Allah’ı anmanın nasıl olması gerektiğinin en güzel örneğidir.

Kulu Allah’a yaklaştıran, gerçek ve halis kul yapan şey; amellerinin çokluğundan ziyade o amellerdeki ihlâsıdır. İşlenilen herhangi bir ameli sadece Allah’a yaklaşmaya vesile kılmak sureti ile işlemek temel esasımız olmalıdır. Bütün azalarımız, ameli Allah’a yakınlaştırıcı bir mühürle damgalamak sureti ile işlemelidir, bu da ancak sürekli Allah’ı zikretmek ile meşgul olan bir hal ile mümkündür. Bu sebeple Rabbimiz Teâlâ: “O’na yaklaşmaya vesile arayın, O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa erebilesiniz”4 buyurmuştur.

Ele aldığımız hadiste âlimler ve ilim öğrenenler bu dünyada lânetlenenlerin dışında tutulmuştur. Çünkü âlimleri ve ilim öğrenenleri fazla olan bir memleket, yönetilen değil yöneten olur. Yönlendirilen değil yönlendiren olur. Kitabımız bu sebep ile ‘Oku’ emri ile başlamıştır. Bu ümmet vahyi elinde tutan ümmet olarak insanlığı yöneten olmalıdır.  Âlimleri az olan medeniyetlerin egemen güçler tarafından yönetileceği bir hakikattir. Âdeta bu ümmete ‘siz okuyan ve insanlığı yöneten olmalısınız’ denilmek istenmiştir.  Şer güçlerin uzmanları tarafından plânlanmış olan oyunları ancak vahyin nuru ile meselelere bakan, feraset sahibi âlimler tarafından bozulabilir. İslam ümmetinin diğer medeniyetlerin yörüngesinden çıkarak kendi kimliğini kazanması, âlimlerin ve ilim sahiplerinin çabaları ile gerçekleşebilir. Bugün egemen güçlerin yönetmek istedikleri toplulukları cahil bıraktıklarını ve böylece onları hem yönettiklerini hem de yönlendirdiklerini görüyoruz. Vahyi elinde tutan bu ümmet, diğer medeniyetler tarafından yönetilmemeli ve de yönlendirilmemelidir. Bunun da yolu ilme değer vermekten geçer. İlme değer vermek, ümmetimizi yeniden ihya edecek ve olması gereken mevkiye çıkaracaktır.

İlim ile meşguliyet; en değerli olan ile meşguliyet olduğu için de övülmüştür. En değerli olan ve yanılma ihtimali olmayan vahiydir. Vahye tâbi olmak üzere onu sürekli etüt etmek, onu talep eden ya da öğreten olmak takdire şayan amellerdendir.

Âlimin kıyamete kadar devam eden ilmi kendisi için bitmeyen bir hayırdır. İlim sahiplerinin davetleri ile nice beldeler İslam beldesi olmuş ve nice şirkle yaşayan fertler iman etmiştir. Âlimler ilimleri ile öyle kapılar açtılar ki; o kapı belki de kıyamete kadar kapanmayacaktır. Bu açtıkları kapılar ile kıyamete kadar kapanmayacak bir amel defterine sahip olmuşlardır. Zira Rasulullah: “Kişi öldüğü zaman amel defteri kapanır. Şu üç şey hariç; sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat”5 buyurmuştur.

Allah’ın rızasını celbedecek olan amellerin sıhhati ancak ilme bağlıdır. Bir kimse âbid dahi olsa ilim tahsil etmek zorundadır. Çünkü namazını doğru olarak kılabilmesi, orucunu gereği gibi tutabilmesi dahi bilgi gerektirir. İlim; İslam ümmetinin içindeki her ferdin bir düzeyde ihtiyacıdır. Bu sebeple ilim ve ilim sahipleri övülmüştür.

Rasulullah’ın övdüklerini elde etmek için gayret, yerdiklerinden ise kaçınmak bize düşen en önemli görevlerdendir. Rabbimiz bu minvalde ilerlemeyi ve ilim sahiplerinin eriştiği yüce mevkiye erişebilmeyi hepimize nasip eylesin…