Alıntı

Düzeltilmesi Gereken Kavramlar “La İlahe İllallah” -2

Paylaş:

 

Geçen sayımızda “mele” (ileri gelenler) takımının Peygamberlerin ortak çağrısı olan “La İlahe İllallah”a karşı tutumlarından bahsetmiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Ellerindeki egemenlik, yığınları yönetip ezdikleri otorite gerçekte onların değildir. Yaratıp rızıklandıran yüce Allah Azze ve Celle’nin hakkıdır. Yalnız O, helal ve haram belirleyebilir, serbest bırakıp yasaklayabilir. Allah Teala gibi iyilik ve nimet sahibinden başkasının din koyma hakkı yoktur. Ve yüce Allah Azze ve Celle; “Zatına benzer hiçbir şey olmayan”dır.1

“Yaratan, yaratmayan gibi midir? Hiç düşünmüyor musunuz?”2

Onlara La İlahe İllallah, Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilahınız yoktur, diyen bir Peygamber geldi mi her şey alt üst olur.

Yönetim tabakası da aslan payı için sürtüşebilirler. Kimi zaman da bu sürtüşme halkla onların arasında olur; otoritenin ne oranda onların olacağı, yığınların avunmaları için ne kadarını lütfedeceği kavgasıdır bu genelde. Ama Peygamberler gelip La İlahe İllallah, Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilahınız yoktur, dediler mi, iş değişir. O zaman konu otoritenin onlardan alınıp güç ve kuvvet sahibi olan Yaradan’a, haram-helal koyma yetkisinin sahibine verilme olayıdır.

İşte bunun için, yönetimi elinde bulunduranlar La İlahe İllallah çağrısından koltuklarına aday olandan daha fazla çekinirler. Bütün güçlerini bu çağrıya savaş için hazırlarlar. Savaşta kullandıkları araçlardan birisi de kimi zaman olayı ters yüz ederek kandırdıkları, kimi zaman da korkutarak kullandıkları yığınlardı.

“Firavun dedi ki: Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim. (Faydası olacaksa) Rabbini yardıma çağırsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum.”3

“Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.”4

Mekke’deki olay da aynı olaydı. “Mele (ileri gelen tabaka)” Kureyş’ti orada. Davetle savaşı ve ona set olmayı o üstlenmişti. Gerçekte Kureyş ile Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem arasında bir savaş değildi bu; Onlarla Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yüklendiği davet arasında bir savaştı: “Onlar seni yalanlamıyorlar! Fakat zalimler Allah’ın ayetlerini bile bile inkâr ediyorlar.”5

İşler tam karışık olduğu bir zamanda Kureyş, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e elçisini gönderdi. Davetten vazgeçmesi halinde mal, mülk ve dünya varlığını sunuyordu! Düşmanlık onlarla Rasulullah’ın şahsı arasında değildi. Düşmanlık O’nun davete yapışıp bırakmamasından kaynaklanıyordu. Onlar da bu davete dayanıp sabredemiyorlardı. Sonra da onlarla davetin temsilcisi arasında bir savaşa dönüşmesi kaçınılmaz olmuştu.

ÖRNEK NESİL “LA İLAHE İLLALLAH”I NASIL ANLIYORDU?

Ardından Allah Teala kimilerinin La İlahe İllallaha iman etmesini diledi. Bu insanlar tarihin ünlü örnek nesliydi. La İlahe İllallah nasıldı onların hayatında? Ondan ne anlıyorlardı?

Sadece Allah’ın bir olduğunu, bu büyük evrende O’ndan başka bir ilah olmadığını onaylamaktan ibaret miydi? Yoksa kalpte tasdik dilde ikrar mıydı?

Ya da nefislerinde ve günlük hayatlarında bundan daha büyük, daha derin ve daha kapsamlı bir şey mi?

Olayın aslına bakalım: Araplar toprak, çevre, dil, inançlar, kültür, tarih gibi birleştirici unsurların varlığına rağmen birlik değillerdi; parça parça yaşıyorlardı. İslam onları bu durumdan, “insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet” durumuna getirdi.

“La İlahe İllallah” gerçeğini şirkin (yani Allah’a ortak koşmanın) kaba çeşidi olan putçuluğun ortadan kaldırılmasına has kılan bazı tarih kitaplarının belirttiği gibi sadece putlar Arap yarımadasında tapınılan rabler değildi. Şirk çok renkli bir şeydi. Sonunda şu iki başlık altında toplanıyorlardı: İlahların çokluğu ve Yaradan’ın indirdiğinden başkasına uyma.

Kabile tapınılan bir Rab idi. Baba ve dedelerin örfü tapınılan bir Rab idi.

“Kendilerine, ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiği zaman, ‘Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ derler. Şeytan, kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı?”6

Arzu ve şehvetlerde tapınılan Rablerdi. Kureyş ve diğer büyük kabileler, Araplara dilediğini haram kılan Rablerdi: “Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan O’na bir pay ayırdılar ve akıllarınca, ‘Şu, Allah için, şu da bizim ortaklarımız (putlarımız) için’ dediler. Ortakları için olan Allah’ınkine eklenmiyor. Allah için olan ise ortaklarınkine ekleniyor. Ne kötü hükmediyorlar!”7

Putlara ibadetin yanında şirkin bütün bu çeşitlerinden aynı önem derecesiyle Kur’an-ı Kerim nefisleri, kalpleri, düşünce ve tavırları arındırmak için “La İlahe İllallah”a davet ediyordu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekke’deki cihadı da Yaradan’ın yönlendirmesi ile bunun içindi.

Yeniden diriliş ve hesaba çekilmenin Kur’an-ı Kerim’in Mekke müşriklerine hitabında önemli bir yer tutmasında Allahu Teala’nın kalplerinde şirkin her çeşidini ve etkilerini atmada ahiret gününe imanın ne derece önemli olduğunu bilmesinden dolayıdır. Onlar öldükten sonra dirileceklerine ve şirklerinden dolayı hesaba çekileceklerine kesinlikle inanmasalar şirklerini bırakıp ondan tamamen sıyrılamazlar. Bu ister ibadet şirki olsun ister ittiba (bir başkasına yanlışta uyma) şirki…

Müminlerin nefisleri “La İlahe İllallah” ile şirkin renklerinden aklanınca onlarda büyük bir değişme oldu. Sanki onlar, yeniden doğmuşlardı.

Yalın bir tasdik, yalın bir ikrar değildi bu olay.

Demir parçasında atomların yeniden dizilip elektrikli mıknatısa dönüşmesi gibi, adeta onların da yapıları yeniden dizilmişti.

Hakk’a yöneliş hayatın her kesiminde büyük bir değişme getirmişti. Kalplerini, ruhlarını ve tavırlarını yağmalamış olan uydurma rablerin bağlılığı kalkmıştı. Kalplerini ve ruhlarını tek bir kulluk meşgul ediyordu: Ortağı olmayan bir Allah’a kulluk…*

*Muhammed Kutup’un Düzeltilmesi Gereken Kavramlar kitabından alıntıdır.

1.        Şura, 11

2.        Nahl, 17

3.        Mümin, 26

4.        Zuhruf, 54

5.        En’am, 33

6.        Lokman, 21

7.        En’am, 136