Alıntı

Düzeltilmesi Gereken Kavramlar “La İlahe İllallah” -4

Paylaş:

 

Geçen ayki yazımızda “La İlahe İllallah”ın gerekleri konusunu üç ayrı noktadan ele almaya başlamış ve birinci noktayı açıklamıştık. Şimdi ikinci noktadan devam ediyoruz.

Soruyoruz: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabının La İlahe İllallah’ın gerek­lerinden uyguladıkla­rı, kendiliklerinden nafile ibadet olarak yaptıkları, emre­dilmemiş şeyler miydi? Burada karıştırılabilecek bir husus var: As­hab nesline göre nafile ve teklif1 arasındaki fark.

Örnek neslin özel­leştiği nokta, Allah Azze ve Celle’den gelen emirleri yerine getirmek değildir. Teklif­ler bütün nesillere farz olan ve onlar­dan da istenen bir şeydir. O neslin özelleştiği nokta, bu teklifleri çok üstün bir derece ile yeri­ne getirmiş olmasıdır.

Allah Teâlâ harbi farz kıldı. Ama yanındaki azığı birkaç hurma ile evinden cihat için çıkan ve cennete giden yolda kendisini geri kalmış sayarak; “Bunları yiyecek kadar beklesem, çok uzun bir şey!” deyip, hurmalarını elinden at­tıktan sonra kendisini savaş alanına atıp şehit düşen insan!... İşte bu, ilahi teklifin uygulan­masında üstün bir derecedir. Bu ve benzerleriy­le örnek nesil ashab, özelleşmiştir bunda. Fakat harbin kendisi, ilahi teklife icabettir, sadece o nesle de ait değildir, geneldir.

Allah Teâlâ, İslam toplumunun ta­mamından, o topluma lütfettiği zenginliklerle genel hayra katılmalarını istemiştir. Zenginler, nisap faz­lası mallarından ve­rirler ve devlet de ayetin açıkladığı muhtaçlara da­ğıtır onu.2 Allah yolunda yapılacak harcamalar içinse zekâttaki gibi öl­çüler konmamıştır. Rasulullah Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki: “Malda zekâtın dışında bir hak vardır.”3

Allah yolunda yapılan bu harca­ma sadece ilk neslin yaptığı bir şey değildi. Zira bu bütün nesillere emredilmiş bir tekliftir. Ama bütün malını verenler… Misafiri geldiğinde, çocuklarına yetecek kadarından başka yiyeceği olmayan ve hanımına: “Kandili söndür, çocuk­ları da yataklarına yerleştir” deyip, yalnızlık hissetmesin diye misafirin yanında yiyor gibi yapan, hakkında Allah Teâlâ’nın şu ayeti in­dirdiği insan: “Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile başkalarını kendile­rine tercih ederler.”4

İlk örnek ve bu örnek, Allah Teâlâ’nın farz kılmadığı nafile bir ibadettir. Eşsiz nesil yapa­bilmiştir bunları ve benzerlerini. Kimi insanla­rın zihninde karışabilen iki şeyi tamamen ayır­mış olduk böylece. Eşsiz neslin O’nun emriyle yaptığı şeyler; bu yalnız onlara ait değildir, bü­tün nesiller içindir, terk etmeleri ile günahkâr olurlar. Ve köklü, derin imanları ile O’nun emir­lerine karşı pek hassas olan kişilikleriyle güzel amelleri farzları gibi yapmaları…

Şimdide teklif olduğu için (nafile olduğu halde farzlar gibi yaptıkları şeyler değil) yaptık­ları amellerine bakalım: Yüce Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün sünnetinde olan şeylere uyma, her­hangi bir işte O’na ve Rasulü’ne başvurmayı ilk nesil, üzerine farz olmadan nafile olarak mı ya­pıyordu? Allah Teâlâ yolunda gerçek bir cihat, teklifin dışında nafile bir ibadet midir?

Toplumun fertleri arasındaki dayanışma, mü’minler arasındaki gerçek kardeşlik, iyilik ve takvada yardımlaşma, mal, kan ve ırzların korunması ve bunların bütünüyle gerçekleşen ümmet anlamının gerçek şekli, teklif edilme­dikleri nafileler miydi? Yeryüzü gerçeğinde ilahi adaletin sağlanması, La İlahe İllallah’ın ahlakı ile ahlaklanma, ahitlere vefa… Teklif ol­madan yapılan nafileler miydi? Onların hissin­de, imana ek olarak yapılan şeyler miydi bun­ların hepsi? Hiçbirini yapmasalar da somut bir tasdik ve ikrarla iman, nefislerinde ve hayatla­rında gerçekleşir miydi?

Yoksa bütün içtenlikleriyle -Kur’an-ı Kerim ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den öğrendikleri gibi- bu tekliflerin yerine getiril­mesinin, Kelime-i Tevhid’e imanın gereği oldu­ğuna mı inanıyorlardı? Ardından da O’na yak­laşma için o yüksek değerlere mi ulaşmışlardı?

Allah Teâlâ, kalplerde örtülsün, göğüslerde yerleşsin ama insanların hayatında bir değişik­lik yapmasın, hakkı destekleyip batılı kaldır­masın, iyilikleri uygulamasın, kötülüğe de tepki göstermesin diye mi kitaplar indirdi, Rasuller gönderip onları sabır ve sürekli cihatla mükel­lef kıldı?

Şu ümmetin varlık amacı bu mu? “Siz, in­sanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsi­niz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.”5

Bu ümmetin çıkarılmasındaki hedefin fazla­dan; varlığı ve yokluğu aslı etkilemeyen anlam­da olması makul mü? Yoksa La İlahe İllallah’la gerekleri arasındaki bağlantı ile nesle, ashaba hastı, onlardan sonra gelenler için tasdik ve ik­rarın dışında bir amel yoktur, mu diyecekler? Bu sözün kitap, sünnet veya sağlıklı bir mantık­tan dayanağı var mıdır?

Gerçekten ilk nesil, La İlahe İllallah’ın ge­reklerini kendinde ve hayat gerçeğinde, tarih­te tekrarı olmayan bir şekilde uygulamıştır. Sonraki kuşaklar da uzun yıllar boyunca, adım adım gereklerden kopmuş, sonunda da nere­deyse tamamen sıyrılacak duruma gelmiştir. Ama bunun nedeni ilk neslin, sonraki nesiller­de olmayan özel emirlerle mükellef olması veya diğer nesillerin önceki nesillere emredilenler­den muaf tutulması değildir. Teklifler aynı tek­liflerdir, O’nun Kitabı ve Rasulü’nün sünnetin­deki gibidir. Onları uygulamaya koymak ise, La İlahe İllallah’ın gereğidir. Hakikatte herhangi bir nesille ilgisi yoktur.

*Muhammed Kutup’un Düzeltilmesi Gereken Kavramlar kitabından alıntıdır.

1.        Teklif: Allah Teâlâ’nın insanları, emir ve yasakları üzerine hareket etmeye görevlendirmesi, Allah’ın emirleri.

2.        Tevbe, 60

3.        İbn Mace

4.        Haşr, 9

5.        Âl-i İmran, 110