Kapak

Fitne Nedir? Fitnecilerin Özellikleri Nelerdir?

Paylaş:

Bir cemaat Rabbani bir metodla hareket ettiği takdirde İslam’ın ideallerine ulaşabilir. Bu durum tartışılmaz bir gerçektir. Bugün Müslümanlar bu gerçeği ya bilmemekte ya görmezden gelmekte ya da zor/riskli görmektedir. Ancak Seyyid Kutub’un da Yoldaki İşaretler’in son bölümünde dediği gibi: Yol budur! Yani İslam’ın ideallerini hâkim kılmak için başka bir yol arayanlar beyhude çaba sarf ederler.  Rabbani hareket metodunun dışında başka bir yol/ metod olmadı, zaman geçse de şartlar değişse de olmayacak. Seyyid Kutup: “Değişen şartlar, metodu değiştirecek şartlar değildir” der. Yani bu mukaddes dinin davası gibi metodu da çağlar üstüdür.

Ancak bir cemaat Rabbani metodla hareket etmeye azami ölçüde gayret etse de ideallerine engel olma noktasında, birçok tehlike onun peşini bırakmayacaktır. İslam düşmanları özellikle de böyle idealist cemaatlerin önüne engel koymak için envaiçeşit yola başvuracaktır. Müslümanların cemaati, tüm bu yolları önceden bilmek, olmadan sezmek ve büyük fitne olayları patlak vermeden püskürtmenin gerek nebevi gerekse de akli yollarını bulup harekete geçmek zorundadır.

Bugün Ümmet-i Muhammed’e dış ve iç kaynaklı, dünya ölçeğinde bir zulüm, sindirme, öze dönüşünü engelleme çabası aşikârdır. Bu sözleri birileri hamaset veya komplo teorisi olarak görse de gözü gören, kulağı duyan, aklı da dumura uğramamış her insanın göreceği gerçektir bu durum. Ancak maalesef bu gerçek, siyasi ikbal peşinde koşanların siyaset arenasında kullandığı hamasi sözler menzilesine indirilmiş durumdadır. Bazı gerçekler doğru yerlerde, doğru adamların söylemesiyle ciddiye alınacak gerçeklerdir. ‘Dış güçler’ gerçeği de bu hakikatlerden biridir. Bu kavramı bir aydın-âlim söyler, temellendirir durumun ümmet açısından vahameti ortaya çıkar; bir siyasetçi söyler kavram pula döner komedyenlerin ağzında sakız olur.

Kur’an’da geçen peygamber kıssaları, örnek bir dönem yaşatılan Hz. Peygamber’in hayatı ve İslam tarihi, başımıza nelerin geldiğini anlatırken, nelerin gelebileceğini de ortaya koymaktadır. Hz. İbrahim’in Nemrutla ve Nemrut’un adamı olan babasıyla mücadelesi, bizlere kafirin içeriden, dışarıdan ne zulümler ne engeller yaşatacağının müşahhas örneğidir. Tek başına ümmet olan Hz. İbrahim’in önüne bir taraftan ateşten dağlar koyulurken bir taraftan da kendi adamları olan babasının:1 ‘şayet sen davana devam edersen seni taşlarım’ demesi sağlanmaktadır. Hz. Musa’yı zorlayan hangi tehlikeli düşmandır? Evinde büyüdüğü ancak risaletin verilmesiyle düşmanlığını ilan eden Firavun mu yoksa kendi kavminden ama bir türlü meseleyi anlamayan, en ufak bir zorlukta ihanet eden, kaypaklık gösteren ve her zora geldikleri durumda ‘semi’na ve a’sayna’, ‘işittik isyan ettik’ diyen İsrail oğulları mı? Yani Nemrutla mı mücadele zor Azer ile mi? Firavunla mı zor İsrailoğulları ile mi? Elbette ikisiyle de zordur. Ancak örneğin ümmete Musa’ya zarar verme anlamında İsrailoğulları’nın zararı Firavun’un verdiği zararın fevkinde olmuştur.

Hareketler ve cemaatler de ümmet olmaya giden yolun bir numune-i imtisalidir. Onlara da gerek içeriden gerekse de dışarıdan zarar verme teşebbüsleri olmuştur, olmaktadır. Aslında zarar vericileri iç ve dış diye ikiye ayırsak da iç kaynaklı olanların, bir süre sonra genellikle dış kaynaklı olanlarla bağlantılı olduğu ortaya çıkmaktadır. İç kaynaklı munzurların en tahripkârı fitne hareketleridir. Rabbimiz bu mühim gerçeğe dikkat kesilmemiz için çok net iki ayet göndermiştir: وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ: “Fitne (zulüm ve işkence), (insan) öldürmekten daha şiddetli (bir kötülük)tür.”2 وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ “Fitne, katilden beterdir.”3

Fitne nedir? Nasıl ortaya çıkar? Nelere sebep olur? Bu sorulara öncelikle klasik olarak cevap verecek olursak fitne, altını cürufundan ateşle ayırma işlemidir. İmtihanlar da manevi anlamda zorluklar yaşatarak sağlam insanı çürüğünden ayırdığı için fitne kelimesiyle ifade edilir. Fitne kavramının klasik anlamın dışında pratik olarak manasına baktığımızda ‘iç kargaşa, anarşi, içtimai huzursuzluk, pusu kurarak yol kesmek’ manalarına gelmektedir. Cemaatin içindeki fitne hareketleri tam da bu manaları-durumları yaşatmaktadır. Fitneyi önlemenin en önemli yolu onu erken sezmektir. Ancak bu öyle kolay değildir. Fitne, öyle sinsi bir kanser türüdür ki bazen vücuda tamamen yayılınca anlaşılır. Bu durumda artık iş işten çoktan geçmiştir. Bu seviyedeyken yapılan bir teşhisin cemaati kurtarmada, cemaatin bünyesi çok güçlüyse bir anlamı olsa da toparlanmak ciddi zorluklar oluşturacak ve zaman gerektirecektir. Bu sebepten dolayı kanser hükmündeki fitneyi erken teşhis ve erken müdahale hayat kurtarıcı olacaktır. Mütehassıs bir cerrahın mahir elleri, tümoral yapı hükmündeki fitneyi, her bir neşter darbesiyle vücuttan sıyıracak ve sonunda koparıp atacaktır.

Fitnecilerin bariz özellikleri vardır. Bu özelliklerin başını eleştiri adı altında; kalplerde şüphe oluşturacak, güven sarsmaya, ümit kırmaya yönelik konuşmalar yapmak çeker. Bunu yaparken bazen masum sorularla ‘cemaatin gidişatını nasıl görüyorsunuz?’ bazen cemaati düşündüğünü ifade eden ‘benim cemaatin hayrını düşünmekten başka gayem yok’ cümleleriyle konuştukları görülür. Bu tuzak sorular ve cümleler özellikle yeni, genç veya kalbinde hastalık olanları etkileyecektir. Cemaatin, bu sinsi tuzaklara karşı mensuplarının Rabbani metodu iyi anlamasını, lidere olan bağlılık, itaat ve muhabbetini güçlü ve diri tutmasını sağlaması gerekmektedir. İslam’ın ideallerini zerre kadar önemsemeyip, İslam davası için gerçek, riyasız, somut fedakârlıklar ortaya koymayanlar, bağlılık, itaat, disiplin gibi kavramları gereksiz görüp-gösterebilir. Tüm cemaat mensupları şunu iyi bilmelidir ki bu özelliklerin yerleşmediği bir cemaatin hedefine ulaşması mümkün değildir. İslam Medeniyetine adım adım kavuşabilmek sadece doğru metodu uygulamakla mümkün olmayacaktır. Güçlü, derli toplu bir cemaatin doğru metoda uymasıyla hedefe doğru gidilebilecektir. Bu da o cemaat mensuplarında kardeşlik-dayanışma, disiplin, bağlılık, itaat gibi kavramların yaşanmasıyla gerçekleşecek bir durumdur.

Bunun yanı sıra tüm cemaatte gencinden yaşlısına, eğitimlisinden eğitimsizine, kadınından erkeğine, fitneye sebep olacak tavır ve konuşmaları fark etme ve gereken refleksi gösterme ahlakı yerleşmelidir. Bu durum elbette yetkili insanlara gelinip söylenen eleştirileri fitne şeklinde algılamayı oluşturmamalı, evham noktasına gelmemelidir. Böyle bir durumun, yani kimseye güvenin olmadığı, şüphenin ileri derecede evham derecesine vardığı durumların da çok başka bir fitneye sebep olacağı unutulmamalıdır.

Fitnecilerin özelliklerini en iyi anlatan ayetlerden biri Maide Suresi 41. Ayettir. Rabbimiz ayetin başında münafıkları ve Yahudileri zikrederek fitnecilerde bu ahlakların olduğunu bildirir. Merhum Elmalılı ‘bu kişilerin özelliklerinin tek tek sayılması, aynı zamanda bu durumların sadece belli kişilere has olmadığını ifade eder’ der.

“Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla 'İnandık' diyenlerle Yahudiler'den küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, 'Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının' derler. Allah, kimin fitne (ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiçbir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtmak istemediği kimselerdir. Dünyada onlar için bir aşağılanma, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.”

Maide 41. Ayetin tefsirini Mevdudi’den de istifade ederek kısaca yapacak olursak, şu noktalar öne çıkmaktadır:

  • ‘… Onlar, yalana kulak tutanlar...’ Bunlar yalanla, hileyle İslam cemaati başarısız olsun isterler. Gece- gündüz çalışan insanları karalayarak, onların cesaretini kırarak İslam cemaati başarısızlığa uğrasın isterler.
  • ‘…sana gelmeyen bir topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır…’ Bunlar toplantılara, istişarelere, başkaları adına katılırlar. Bunların gayesi onlara, İslam düşmanlarına bilgi toplamak, arşiv hazırlamaktır. Yani bunlar ARŞİVCİDİR, JURNALCİDİR.
  • ‘…Onlar kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar.’ Bunlar olayları, konuşmaları öyle cımbızlayarak anlatırlar ki İslam’a, cemaate kalbi ısınan insanların aklını bulandırırlar. Özellikle de olayların gerçeğini cemaatin yetkililerine soramayan, uzaktaki insanların, cemaate olan muhabbetini soru işaretleriyle yok etmeye çalışırlar.
  • ‘…Allah kimin fitne (ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah’tan hiçbir şeye malik olamazsın…’ Fitne imtihandır, Allah imtihan eder. Eğer bir kişide iyilikten, hayırdan hiçbir iz kalmamışsa, önüne konan her şeyi fırsat bilir ve içindeki kötülük kendisine baskın gelerek, onu her türlü bozucu şeye yem haline getirir. Böyle bir insana laf anlatmak mümkün değildir.
  • ‘İşte onlar Allah’ın kalplerini arındırmak istemediği kimselerdir’ Eğer insan arınmak isterse onu bundan yoksun bırakmak Allah’ın sünnetinde yoktur. Ancak arınmak istemezse Allah da arıtmak istemez.
  • ‘Dünyada onlar için bir aşağılanma, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.’ Ayetin sonu bu insanların dünyada nasıl RÜSVÂ olacaklarını bildirip uyarırken, ahirette de BÜYÜK azabın onları beklediğini haber vermektedir.

Rabbim İslami hareketi fitnelerden muhafaza eylesin. Rabbim fitneye düşmekten, fitnecilerin şerrinden, fitneye/fitnecilere zerre-i miskal destek vermekten cümlemizi muhafaza eylesin. Âmin.

  1. Tarihi Taberi’de Azer Nemrut’un yakın adamlarındandır.
  2. Bakara, 191
  3. Bakara, 217