Tefsir

Gördün Mü O Engelleyeni?

Paylaş:

 

Mekke’nin sıcak günlerindeyiz… Dinleri ve Tevhid davası uğruna verdikleri mücadeleleri ile Allah Rasulü ve Müslümanların Mekke’si alev alev yanıyor adeta bugünlerde… Her gün kavga var Mekke Meydanı Kâbe’nin çevresinde… Aynı kavga evlerde de hüküm sürüyor, babalar söz geçiremedikleri oğullarını bu yeni dinden alıkoymak için ellerinden geleni yapıyor. Kimi anneler aç bırakıyor oğullarını, kimi babalar evden kovuyor. Fakat Mekke’nin gençlerini aşk sarmış, heyecan damarlarında deli deli geziyor… “Tevhidi anlatacağız ve aydınlanacak tüm dünya… Tevhidi anlatacağız ve kurtulacak tüm mazlumlar… Tevhidi anlatacağız ve yerle bir olacak tüm putlar… Biz bu gerçeği bildik ya dönmeyiz, asla dönmeyiz davamızdan” diye haykırıyorlar. Çünkü onlar kendisi ile pazarlık etmeye çalışan Mekke müşriklerine “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseniz, ben bu davadan asla dönmem” diyen Yiğit Peygamberin talebeleri…

Mekke’deyiz… Şurası Dar’ül Erkam… Cahiliye karanlığından bunalmış kalpler, vahyin ışığıyla burada buluşuyor. Ayet ayet, nakış nakış işleniyor müminler burada. Rableriyle tanışıp, Peygamberleriyle daha yakından kaynaşıyorlar. Şurası Hz. Peygamber’in kutlu evi… Hz. Hatice’nin müşfik ve teselli eden sözlerine rağmen uyuyamıyor Nebi… “Uyku devri geçti ey Hatice!” … Şurası Bilal’in kızgın kumlara yatırıldığı yer… Üstündeki ağır kayalara rağmen Bilal devam eder “Ehad! Ehad!” demeye. Burada bırakın gözyaşlarınızı… Hz. Sümeyye’nin oğlunun gözleri önünde şehid edildiği yer… Buradan yükseldi o temiz ruhu İslam’ın ilk şehidi olarak arş-ı âlâya…

İşte böyle bir ortamda, Alak Suresi’nin son kısmı nazil oldu. Mekke’nin sıcak ortamını kasıp kavurdu âdeta ayetler! “Gördün mü, engelleyeni namaz kılarken bir kulu? Gördün mü, ya o (kul) doğru yol üzerinde ise ya da takvayı emrettiyse? Gördün mü, ya (bu engellemek isteyen) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise? O Allah’ın görmekte olduğunu bilmiyor mu?”1

Çünkü cahiliye çağının cahil kafası izin vermek istemiyordu Hz. Peygamber’e ve getirdiği yüce dine. Kendileri inkâr ettiği gibi Müslümanların önünü açacak hiçbir adıma da izin vermek istemiyorlardı. Allah Rasulü ise aldırış etmiyor ve açık açık namazını gelip Kâbe’nin yanında kılıyordu. Putları terk edip bir olan Allah’a secde etmesi Ebu Cehil’i çok rahatsız etti.  Ebu Hureyre’den gelen rivayete göre Ebu Cehil Kureyşlilere sordu: “Muhammed siz varken de ellerini yere koyup secde ediyor mu?” Onlar da “Evet” dediler. Ebu Cehil kibirle kasılarak: “Lat ve Uzza’ya yemin ederim, eğer onu bu şekilde ibadet ederken görürsem ensesine ayağımı basarak yüzünü yere sürteceğim” dedi. Bir gün Rasulullah namaz kılmaktaydı. Ebu Cehil, ensesine ayağıyla basmak için ona doğru yöneldi. Ama birdenbire korkuyla geri çekildi. Ebu Cehil’e soruldu: “Ne oluyor?” Ebu Cehil: “Benimle onun arasında bir ateş hendeği vardı. Bazı kanatlar gördüm” Rasulullah şöyle buyurdu: “Eğer yanıma gelseydi, melekler onu parçalayacaklardı.”

Bu olay üzerine “Engellemekte olanı gördün mü? Namaz kılarken bir kulu?” ayetleri nazil oldu. Mesele sadece namazı engellemek değildir elbet. Namaz bir misal. İyilik yapmaya çalışana, hayra koşana, insanlığın hayrına, toplumun ıslahına uğraşanlara mâni olmak da bu kapsama girer. Herhangi bir iyiliğe, herhangi bir ibadete, herhangi bir hayra, herhangi bir hayırlı amele engel olmak bu ayetin kapsamına girmek demektir. Sahabi de bu ayetin şümulünü genişletmiş ve “hayra mâni olan” kimse olmaktan şiddetle kaçınmıştı. Hz. Ali namazgâhta bayram namazından önce namaz kılan bazı kimseleri gördüğü zaman Rasulullah’ı böyle yaparken görmedim, demiş. “Öyleyse neden yasaklamıyorsun?” denilmesine karşı ‘Bir kulu namaz kılarken engelleyeni gördün mü?’ uyarması altına girmekten korkarım, demiştir. Yine aynı şekilde İmam-ı Azam kendisine, İmam Ebu Yusuf “Namaz kılan rükûdan başını kaldırırken ‘Rabbim beni bağışla’ der mi?” diye sorduğu zaman “Rabbimiz sana hamd olsun, der” diye cevap vermiş. Bu ayetin kapsamına girerim korkusuyla “Hayır, demez” diyememiştir. Çünkü ayetteki azar şiddetlidir. Ebu Cehil için indiğini de göz önünde bulundurursak hayra mâni olan Ebu Cehil’e benzemiş gibidir. Bu sebeple konu hassasiyeti gerektiren bir konudur.

Konunun hassasiyetini göz önünde bulundurarak düşündüğümüzde “Gördün mü? Engelleyeni…” hitabına Allah yolunda atılacak adımların, yapılacak hayırlı amellerin, İslam’a kazandırılacak insanların, fakir ve düşkünlere yapılacak yardımların önünü kesmeye çalışanlar, mâni olanlar da elbette girecektir. İslam için çalışanların karşısına dikilenler, Allah’a eğilen başları ezmeye çalışanlar bilsinler ki hasımları Allah’tır. Tüm hayrı, ibadeti, İslam’ı engellemek isteyenlerin hasmı Allah’tır. Ve Allah onların Allah’a eğilen başları ezmelerine asla izin vermeyecektir.

Atılacak bir adıma engel olmak bile böyle şiddetli bir korkutmayı gerektiriyorsa ya binlerce adıma mâni olanlar… Bir insana bile engel olmak böyle şiddetli bir azabı gerektiriyorsa ya binlerce insanın binlerce hayrına engel olmak isteyenler… Bunun için Allah yolunda canla başla çalışılarak kazanılmış vakıfları, ilim yuvalarını kapatanlar… Daha da vahimi âlimleri zindana atıp, onun değerli zamanını hayırlı faaliyetlerde kullanmasına engel olanlar… Bunca insanın âlimlerin sözüne, dersine, ilmine ihtiyacının olduğu bir zamanda insanları âlimlerden mahrum edenler… Nice insanın gözyaşı dökmesine, nice insanın zamanının, emeğinin israf olmasına sebep olanlar… İşte bu kimseler Allah’a yaptıklarının hesabını veremeyeceklerdir. Bu kimseler Peygamberimiz ve O’nun davasının safında değil Ebu Cehillerin safında yer almayı tercih etmişlerdir. Böyleleri için soruyor Rabbimiz “O Allah’ın görmekte olduğunu bilmiyor mu?” Bu kadar mı cahil, bu kadar mı gafil yani... En azından Allah’ın gördüğünü düşünse böyle davranmaktan vazgeçer. Demek ki bu kimse Allah’ı tanımıyor, bilmiyor ya da Allah’ı tamamıyla unutmuş, gündeminden çıkarmış. Yazıklar olsun böylelerine… Onların varacakları son ne kötüdür! İşte onların sonu: “Hayır, eğer o bu tutumundan vazgeçmezse andolsun onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz. O yalancı, günahkâr alnından. O zaman da meclisini (yandaşlarını) çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. Hayır, ona boyun eğme. Secde et ve yaklaş!”2

Rasulullah Makam-ı İbrahim’de namaz kılarken “Ey Muhammed, ben seni bundan men etmedim mi?” diyerek tehdit eden Ebu Cehil’e karşı indi bu ayetler de diğer kısmın devamı olarak. Tehdide karşılık Rasulullah ona sert davranmış ve “Sen kim oluyorsun?” diye kızmıştı. Bunun üzerine Ebu Cehil: “Sen kime güvenerek beni korkutuyorsun? Burada en fazla yardımcısı olanlardanım” demişti. Rabbimiz: “Biz onu alnından tutup sürükleyerek cehenneme atarken de yardımcılarını çağırırsın” buyuruyor. Kimmiş güçlü, kimmiş galip, kimin yardımcıları daha fazla eninde sonunda ortaya çıkacaktır. Ve Allah’a meydan okuyarak dünyadaki yandaşlarına güvenenler sonunda zelil bir halde mağlup olacaklardır.

O halde Ey Rasulüm bu güvenle, “Onlara boyun eğme.” Yolundan taviz verme. Güvenle, dimdik Allah’ın sana gösterdiği yolda devam et. Onların dediklerini yapma, tehditlerinden korkma! Doğru yoldan asla dönme, Allah’a şerefle eğdiğin başını onların karşısında asla eğme. Tam tersi “Secde et ve yaklaş.” Onlardan uzaklaş, Allah’a yaklaş. Sen ibadetine, dinine hizmete devam ederek, sadece Allah’ı dikkate almaya devam et. Çünkü senin bir tek şeye ihtiyacın var. O da Rabbin ve O’ndan gelecek yardım… 3*

* Bu yazı dergimizin 85. sayısından alınmıştır.

1.        Alak, 9-14

2.        Alak, 15-19

3.        Elmalılı, Tefhim’ül Kur’an ve Fi Zilalil Kur’an tefsirlerinden istifade edilerek yazılmıştır.