Kapak

Hiçbir Güç Haklı Olanların Önünde Sonuna Kadar Duramaz

Paylaş:

Yazıya başlamadan önce şunu ifade etmek istiyorum: Bu yazımız daha önceki sayılarda yazılan iki yazının (132. ve 133.sayılar) devamı niteliğindedir. Süreci bütünüyle anlayabilmek için ilgili yazılarla birlikte okunmasını okuyucularımızdan istirham ederim. O sayılarda Furkan Hareketine yapılan baskı ve zulmün gerçek sebepleri üzerinde durmuş, kısmen süreci özetlemiştim. İlgili yazıdan bir alıntıyla süreci bugüne taşımak istiyorum. “…Tevhidi bir anlayışla yola çıkan Alparslan Kuytul Hocaefendi ve Furkan Gönüllülerine yapılanları bu noktadan okumak lazımdır. Mesele sadece hocamızın muhalif söylemleri değil, Tevhid üzerinde durması, şartlar ne olursa olsun bu söyleminden vazgeçmemesidir. Bir diğer sebep de sistemin daha önceki İslamcı hareketleri, milliyetçi-muhafazakâr çizgiye çekme tuzağına düşmemesi, sisteme eklemlenmeden hareket etmesidir. Bu hareket yaptığı hayırlı hizmetlerle samimiyetini ispatlıyor, halkın teveccühünü kazanıyor, gelecek vadediyor ve İslam’a dair umutları yeşertiyor. Hayata dair tüm meseleleri İslami bakış açısıyla süzüyor, kimden geldiğine bakmaksızın gördüğü her yanlışın karşısında, her doğrunun da yanında yer alıyor. Zaman zaman da bu nedenle hükümeti eleştiriyor. Tüm bu ve buna benzer sebeplerle bu harekete yönelik baskılar artırılmış, türlü kumpaslarla Alparslan Kuytul Hocaefendi ve sekiz Furkan Gönüllüsü tutuklanmıştır.”1

Bizler, başımıza gelenlerin gerçek sebebinin bu satırlarda özetlendiği gibi olduğunu biliyoruz. Süreç içinde Allah Azze ve Celle’nin yardımı, hareket mensuplarının meydanlarda ve sosyal medyadaki mücadelesi ile halkımızın çoğu gerçek sebepleri anlamaya başladı. Aslında bize zulmedenler, baskı yapanlar ve önümüze engeller koyanlar, kumpaslarla toplumu manipüle etmek için farklı algılar oluşturanlar da gerçek sebebi biliyorlar. Ancak onlar, toplumun daha fazla uyanmaması, hareketin toplum nezdinde itibarının zedelenmesi için iftira ve kumpas kurma yolunu benimsiyorlar. Aslında tarih boyunca da böyle olmuştur. Hakkı temsil edenler, batılın devam etmesini dileyenlerce çeşitli zulümlere maruz kalmışlar; zulmedenler toplumsal desteği almak için hak temsilcilerini düzeni bozmakla, anarşi çıkarmakla suçlamışlardır. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e: “Sen toplumu ikiye böldün, kardeşi kardeşe, aile fertlerini birbirine düşman ettin” diyorlardı. Halbuki Rasulullah’ın yaptığı şey Tevhid mesajını anlatmak, insanları hak yola davet etmek, onları cahiliyenin koyu karanlığından İslam’ın nurlu yoluna çıkarmaktı.

Bu davetin tabiatı gereği, bir tarafta davete icabet edenler diğer tarafta karşı çıkanların olması kaçınılmazdı. Hz. Peygamber’e fiili saldırıların yapıldığı bir sırada Hz. Ebubekir Radıyallahu Anh koşarak gelip olaya müdahil olmuş ve: “Rabbim Allah’tır dediği için bir insanı öldürecek misiniz?” demişti. Gerçekten de hak davanın temsilcilerinin, batılın savunucuları karşısında başkaca suç(!) işlemelerine gerek yoktu. Tek suç(!) buydu: “Bizim Rabbimiz, hayatımızın her alanında bize yol gösteren, kanunları ve esasları kendisinden aldığımız Allah Azze ve Celle’dir!” demek. Uhdud Ashabı tarafından ateşe atılanların tek suçunu(!) Kur’an bize çağlar ötesinden hatırlatıyor: Onların mü’minlere bu işkenceyi yapmalarının tek sebebi, mü’minlerin göklerin ve yerin tek hâkimi, Aziz ve Hamid (mutlak galip ve bütün övgülere layık) olan Allah'a iman etmeleri idi. Allah her şeye şahittir.”2

Yıllardır bu ülkede adaletin büyük bir yara aldığını, adliyenin güvenilmeyen kurumlar içerisinde en önde geldiğini söyledik. Bu mahkeme süreci ve işleyişi bu durumun bir devamı oldu. Dosya içeriğine bakıldığında tüm avukatların ve bu hususlarda uzman olan kişilerin dile getirdiği şey, elde somut veriler olmamasına karşın tutuklu yargılamanın zulüm olduğu ve iddiaların ancak müştekinin beyanlarından öte gitmediği yönündedir. Zaten bu dava ile ilgili ilk gözaltına alınan (bir kısmı da gözaltında iken işkence gören) üç kişinin hâkim karşısına çıkarıldıkları ilk mahkemede salıverilmeleri bu durumun en açık göstergesiydi. Ancak birtakım karanlık eller devreye girdi ve tekrardan alelacele göstermelik bir yargılama ile bu üç Furkan Gönüllüsü tutuklandı. Sonra işi örgüt kapsamına sokmak için daireyi genişlettiler ve Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi ve 6 kişiyi daha dahil ederek 10 kişiye tamamladılar. 13 ay sonra tamamlanan iddianame incelendiğinde yaklaşık 15 sayfalık kısmının 2018’de başlayan ve hali hazırda devam eden 4. Ağır Ceza Dava Dosyasındaki iddianameden kopyalanıp yapıştırıldığı görüldü. İddianame hazırlanana kadar her ay yapılan ara mahkemelerde (normalde bu ara mahkemelerde mahkûmlar hâkim karşısına çıkarılmazlar, tutukluluk incelemesi adı altında ve dosya incelemesi şeklinde olur) hâkim tarafından her seferinde bu işi Alparslan Kuytul’un emriyle yaptıklarını söylemeleri yönünde ima yollu telkinler yapılmıştır. Furkan Hareketi mensubu tutuklu Emrah Taş kardeşimiz, ailesiyle yaptığı telefon konuşmasında bu duruma işaret etmiştir: “…Bir de tutukluluk incelemesi var. Tutukluluk incelemesi normalde duruşmasız yapılır. Hatta koğuştaki sayımız 15 ile 18 arası. Benden başka kimse o duruşmalara katılmıyor. Bunun sebebi duruşmalarda kendimizi kurtarmak için masum insanlara iftira atmaya zorlanmamızdır. Delili ise, duruşmalarda hâkimin sürekli ‘Tahliye olmak istiyor musunuz? Beraat almak istiyor musunuz?’ diye sormasıdır. Hiçbir hâkim böyle konuşmaz. Hâkim suçu kabul etmediğimiz halde cemaatimizi ve hocamızı ima ederek ‘Size bunu kimin yaptırdığını söylesenize’ diyor. Cemaate ve hocamıza iftira atmamızı istiyorlar. Hedeflerinin hocamız ve cemaatimiz olduğu aşikârdır…”

Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere 4. Ağır Cezadaki dava ile birleştirmek, o dosyada isnat ettikleri suçlamalara bu davadan kuvvetli bir delil bulmak ve böylece tüm Furkan Hareketini şaibeli bir duruma düşürmek istemektedirler. Toplamda üç günlük oturum şeklinde süren mahkeme, 5 kişinin tahliyesine Alparslan Kuytul Hocaefendi ve 4 kişinin tutukluluk halinin devamına karar verdi. Buruk bir sevinç de olsa 5 Furkan Hareketi mensubunun serbest kalması sevindirici ve gelecek adına umut verici oldu. Her ne kadar adalet tam tecelli etmese de dosyanın örgütlü bir suç olma kapsamında boşa çıkması anlamında önemliydi.

Mahkemenin ilk oturumunda dikkat çeken bir diğer nokta ise daha öncesinde 3 yıl Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin avukatlığını yapmış olan Âdem Tural’ın müşteki tarafının avukatlığını üstlenmiş olmasıydı. “Aynı dosya değil” diyerek Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye karşı avukatlık yapmasının hukuki olduğunu öne sürmesine rağmen birçok baro ve avukat tarafından eski müvekkilinin aleyhinde bir dosyayı kabul etmesi kınandı ve yaptığının etik olmadığı açıklandı. Bununla kendilerince psikolojik üstünlük sağlamaya çalışsalar da mahkeme süreci ve gidişatı istedikleri gibi olmadı. Avukatlığının ilk yıllarını Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin davalarıyla geçirmiş olmasına ve aynı zamanda “Hocaefendi’nin avukatlığını yapmak bir şereftir” diyerek bununla gurur duymasına rağmen, bir müfterinin yanında yer alarak ilkesiz bir duruş sergilemesi de dikkatleri çekiyordu.

Tahliye olan kardeşlerimizle yapılan söyleşide Rıdvan kardeşimizin anlattığı kısımlarda belki bir çoğumuzun dikkatlerinden kaçan bir noktayı hatırlatmak istiyorum. Rutin koğuş araması sırasında arkadaşların gönderdiği mektuplardan birinde yolladıkları hocamızın resmini birkaç kez farklı yerlere astıklarında oralardan indirmişler. En son masalarının üzerinde kalmasına izin vermişler. Aylık rutin koğuş araması sırasında masadaki resmi gören yetkili iki kişinin (birisi sivil giyimli diğeri üniformalı) kendi arasında geçen diyalogda şöyle söyleniyor: “Bu kişinin resmine neden izin veriliyor, niçin yasaklamadınız?” Diğeri ona cevaben: “Henüz bunları terör/örgüt kapsamına sokamadık, eğer başarabilirsek ancak o zaman tamamen yasaklayabiliriz” diyor. Bu sözler de sürecin asıl maksadını özetliyor. Tüm çaba toplumun da tepki göstermeyeceği/ikna olacağı bir şekilde Furkan Hareketini terör kapsamına veya suç örgütü kapsamına almak ve böylelikle faaliyetlerini tamamen yasaklamak.

2018’de önce terör örgütüne üyelik/propaganda suçlaması ile ilgili algı oluşturuldu. O iddia tutmayınca dosya, suç örgütü kurmak, nitelikli dolandırıcılık üzerine yoğunlaştı. O dava üzerinden 5 yıl geçti. 4. Ağır Cezada süren duruşmalar sonucunda mevcut dosya ve iddialar iyice boşa düşecekken bu iftira ve kumpas dosyasına dört elle sarılıp buradan bir şeyler çıkarmaya çalıştılar. İddianamede tutuklu bulunan kişiler hakkında verilen önbilgilerde geçmişte suçu olduğunu göstermek için 2911 Sayılı Kanun’a muhalefet etmeyi (bundan onlarca kez beraat alındığı halde) yazarak o kısmı dolu gösterme çabasına girmişler. Halbuki herkes şahittir ki Furkan Hareketi mensupları hiçbir zaman meşru sınırların dışına çıkmamış, ancak anayasal haklarını kullanmak istemişlerdir. Ne zaman emniyet güçlerince haksız ve orantısız müdahale olmuş, o durumda arbede yaşanmıştır. Bu durumlarda da darp edilen, mağdur bırakılan Furkan Hareketi mensupları olduğu halde emniyet mensupları onlar hakkında şikâyette bulunmuş, hareket mensupları bir de mahkemelerde suçsuzluklarını ispat etmek zorunda bırakılmışlardır. Hiçbir güç haklı olan ve haklılığını savunmak için mücadele edenlerin önünde sonuna kadar engel olamaz. Öyle veya böyle hak ve hakikat er ya da geç ortaya çıkar. Bir yandan dışarıda olup hocalarının ve kardeşlerinin hakkını savunanların mücadelesi, diğer yandan içeridekilerin sabrı, tevekkülü ve sebatı Allah’ın yardımını celbetmiş, Allah’ın yardımıyla da bu kumpas dosyası büyük oranda çökmüştür.

Tahliye olanların anlattıkları, onlarda görülen tevekkül ve teslimiyetin getirdiği olgun ruh hali, aileleri ile olan münasebetlerinin eskiye oranla daha iyi olması, bu sürecin Furkan Hareketi mensuplarına çok şey kazandırdığını göstermektedir. Daha önce harekete karşı ön yargılı bakanların, kafalarında soru işareti olanların ön yargılarının kırılması, harekete dair fikirlerinin netleşmesi bu sürecin en önemli kazanımlarıdır. Durumu bu hale getirenlerin hesabının şaştığı en önemli nokta, hesaplarında Allah’ı dikkate almamaları olmuştur. Süreç uzadıkça kendilerince hareketten kopmalar olacağını, fitnelerin çıkacağını, destekleyenlerin azalacağını hesapladılar. Allah’ın sadıklarla ve kendi yolunda mücadele edenlerle beraber olduğunu, kalplerin O’nun kudret elinde olup istediği kimselere meylettirdiğini unuttular.

Sonuç olarak her bir imtihan eksik yönlerimizi tamamlıyor, olumsuz yönlerimizi törpülüyor, bizi daha da olgunlaştırıyor ve saflarımızı sıklaştırıyor. Önemli olan hak dava uğrunda ve hak yolda mücadeledir. Rabbim dava kardeşliğimizi ve kendi yolundaki mücadelemizi daim eylesin. Sonraki duruşmada başta Muhterem Hocamız olmak üzere tüm kardeşlerimizin tahliye olmalarını ve haksız tutukluluğun bir an evvel son bulmasını temenni ediyorum.

  1. Furkan Nesli Dergisi 132. Sayı, “Baskı ve Zulmün Asıl Nedeni” başlıklı yazı. (Not: Yazı yazıldıktan sonra bir Furkan Gönüllüsü daha tutuklanmış, toplam sayı 10 olmuştu.)
  2. Bürûc, 8, 9