Güncel

İbadetlerin Hayatımızdaki Önemi ve Üç Ayların Fazileti

Paylaş:

Taha DEMİR

Her bireyin olduğu gibi toplumların da şahsiyetleri vardır. Bu şahsiyet; toplumların olaylar karşısında göstereceği kitlesel tavrın belirlenmesinde oldukça belirleyici olduğu gibi insan, varlık, hayat ve ölümü de nasıl okuyacağı hususunda son derece etkilidir. Bu sebeple bir toplumun başına gelebilecek en büyük zararların başında, o toplumun şahsiyetini oluşturan kavramların içinin boşaltılması ya da anlamlarının bozulması gelmektedir. Bu gerçekleştiğinde artık o toplum için inanç, ahlak ve toplumsal değerlerin değişimi kaçınılmaz olacaktır.

Toplum olarak özellikle son asırda gerçek anlamından oldukça uzaklaştığımız kavramların başında ‘ibadet’ kavramı gelmektedir. Bu kavram en iyi ihtimalle 4-5 kuşaktır sadece namaz kılıp oruç tutmaktan, zekât verip hacca gitmekten ibaret sayılsa da esasen çok daha derin ve hayatın her alanını kuşatan bir mana içermektedir. İbadet en yalın ifadeyle, Allah’ın rızasını kazanmak kastıyla ortaya konan tüm söz ve davranışlardır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere İslam inancına göre ibadet kavramı; ferdi, ailevi ve toplumsal hayata ilişkin tüm alanları kuşatırken hayatın tüm pratikleri içerisinde de var olabilmektedir. Çünkü İslam’a göre ibadetler, bugünün dünyasında algılandığı şekilde insanı hayattan koparan değil bilakis onu sosyal hayatla iç içe kılan ve aynı zamanda hayatı en güzel biçimde anlamlandıran bir role sahiptir. Dolayısıyla İslam insanın hayatını, dünya işleri ve ibadetler diyerek parçalamaz, onu bir bütün olarak değerlendirir. Bu sebeple gerçek Müslümanlıktan bahsedebilmek ancak hayatı; inanç, amel ve ahlak bütünlüğü içinde aile hayatından ekonomik esaslara, ferdi hayattan devlet nizamına ve sosyal hayattan siyasete kadar bütüncül bir şekilde ibadet bilinci içerisinde ele almakla mümkündür.

Bugün dünya üzerinde geniş ölçekte egemen olan seküler anlayış bireye dünya hayatını, vahiy ve manevi değerlerden soyutlayarak sadece maddi değerler üzerinden sunmaktadır. Halbuki dünya hayatı insanoğluna asıl yurdu olan ahireti kazanabilmesi için imtihan yurdu olarak tayin edilmiştir. İmtihan yurdunda başarıya ulaşabilmek ancak vahye tabi olmak, tayin edilmiş ibadetleri yerine getirmek ve helal-haram sınırlarını muhafaza etmekle mümkündür. Vahyin belirlediği emir ya da tavsiye niteliğindeki tüm ibadetler kulun; Rabbinin mağfiretini, rızasını ve mükafatını kazanmasına vesile olması için yapılabileceği gibi bundan çok daha kıymetli bir maksat olan; hiçbir beklenti içerisinde olmaksızın O’nun her türlü yüceliği karşısında sırf hürmet ve muhabbet duyularak da yapılabilmektedir. Elbette ikincisi çok daha kıymetli ve insanlardan çok azının yükselebileceği bir mertebedir.

Yarattıklarını en ince detaylarına kadar bilen Yüce Allah’ın kitabı veya peygamberi ile tayin ettiği farz/sünnet tüm ibadetler, ahiret hayatının dışında dünya hayatına dair de hem birey hem de toplum için büyük faydalar sağlamaktadır. İbadetler bireysel açıdan Allah Azze ve Celle’nin rızasını kazanmaya, ahlakın güzelleşmesine, dünya hayatında çalışkanlığa, manevi doygunluğa ve ahiret hayatını hatırlatması sebebiyle musibetler karşısında dirayetli olmaya; toplumsal açıdan ise suç oranının düşmesine, toplumsal huzurun sağlanmasına, birlik ve dayanışma duygusunun güçlenmesine, güven ve istikrarın pekişmesine ve sosyolojik yapının sağlamlaşmasına önemli ölçüde katkı sağlar. Şunu özellikle belirtmeliyiz ki birey ya da toplum üzerinde sayılan tüm bu faydaları doğuran en önemli etken, meşhur bir hadiste ifade olunan ihsan duygusudur. Kendisine ihsanın ne olduğu sorulduğunda Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen de O seni görmektedir”1 buyurmuştur. Her an Allah’ın gözetimi altında olma bilinci -ki buna murakabe denir- toplum genelinde kötülüklere karşı kuvvetli bir iç denetim, iyiliklere karşı ise büyük bir hassasiyetin gerçekleşmesini sağlayan en önemli etkendir.

Arkadaşlarını vahyin esasları ile yetiştiren Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ibadetlerin en güzel şekilde yerine getirilmesini isterdi. Esasen toplumsal sorunların ve ruhsal bunalımların ciddi manada yaygın olduğu çağımızda insanlığın, hayatı anlamlı ve huzurlu kılabilmesi için en büyük ihtiyacı tam da budur. Namaz, oruç veya zikir gibi bireyin kendisine dönük olan ibadetler irade ve maneviyatı dolayısıyla psikolojiyi; emr-i bil maruf nehy-i anil münker, zekât, komşuluk ilişkileri vs. gibi topluma dönük ibadetler de toplumsal birlik ve dayanışmayı yani sosyal yapıyı güçlü kılacak bir güce sahip olduğu unutulmamalıdır.

İslam’a göre gece ve gündüz, gizli ya da açık her an ibadet edebilmek mümkünse de bazı vakitler var ki o vakitlerde yapılan ibadetler çok daha değerli sayılmaktadır. İşte tam da böyle bir dönemin, İslami gelenekte “Üç Aylar” diye bilinen ve içinde Recep, Şaban ve bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ne ev sahipliği yapan Ramazan ayı gibi faziletli gün ve gecelerin bulunduğu manevi bir iklimin arifesindeyiz. İnsan için kul olduğunu idrak etmek ve imanın lezzetini tadabilmek ancak hayatının belli dönemlerinde ibadetlerde yoğunlaşmasıyla mümkün olabilmektedir. Zira yüzeysellikle, imanın kalbin derinliklerine inmesi mümkün olamamaktadır. Bu sebeple üç aylar yaklaştığında Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem sık sık “Allah’ım, bize Recep ve Şaban’ı bereketli kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır”2 diye dua eder, bu aylarda istiğfar ve ibadetlere yoğunlaşır ve bu dönemde özellikle Ramazan ayına çokça önem verirdi. Üstad Bediüzzaman da bu ayların faziletine ilişkin Şualar’da “çok sevaplı ibadet ayları” ifadesini kullanır.

Recep, Şaban ve Ramazan ayları Müslümanlar için ibadet kavramını en güzel haliyle anlayıp yaşayabileceği çok bereketli bir dönemdir. İman edenler ‘belki de bir daha görmek nasip olmayacak’ şuuruyla bu ayları büyük bir fırsat olarak görmeli ve değerlendirmelidir. Ancak bu ayları en güzel şekilde değerlendirmesi gerekenlerin başında ise İslam davetçileri gelmektedir. Çünkü çok uzun ve zor olan davet yolunda yol alabilmek ancak sürekli manevi azık almakla mümkündür. Bilinmelidir ki bu yolda manevi azığı tükenenlerin dökülmesi kaçınılmazdır.

Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki dinde bu aylara ve bu aylardaki kıymetli gecelere ilişkin özel bir ibadet şekli belirtilmemiştir. Bununla birlikte Müslümanlar bu bereketli aylarda sık sık nefsini muhasebeye çekmeli, tevbe istiğfar etmeli, nafile ibadetlere ağırlık vermeli, akraba ve komşularıyla ilgilenmeli ve ayrıca hayatlarına dair de hayırlı kararlar almalıdır. Üç ayların toplumumuz ve ümmetimiz açısından hayırlar getirmesini dilerim. Bu ayları en güzel şekilde değerlendirebilmek temennisiyle…

1.        Buhari, Müslim

2.        Ahmed b. Hanbel