Gündem

İfade Hürriyeti ve Verilen Mücadele

Paylaş:

Gün geçmiyor ki ifade hürriyetine bir yumruk daha vurulduğuna şahit olmayalım. Birileri eline geçirdiği güç ile her fırsatta ifade hürriyetine dayak atmaktan çekinmiyor. İstiyorlar ki herkes sussun, herkes bizim dediğimizi kabul edip “tamam” desin, kimse bizi eleştirmesin. Oysa fikrin, ilmin, bilimin gelişmesi ancak ifade hürriyetinin tesis edildiği ortamlarda vuku bulur. İfade hürriyetinin olmadığı; bilenin bildiğini, görenin gördüğünü, duyanın duyduğunu konuşamadığı ülkelerde güçlü fikirler ortaya çıkmaz ve gelişim de olmaz.

İfade hürriyeti insan olmamızdan kaynaklı olarak var olan bir hürriyettir. Zira insan Yaratıcının düşünebilme, irade edebilme, karşı çıkabilme yetisiyle yarattığı varlıktır. İnsan düşünebildiği, irade edebildiği, bir şeylere karşı çıkabildiği veya bir şeyleri isteyebildiği ölçüde insandır. Maalesef insanın önemsiz olduğu, fikri ve ilmi gelişimin umursanmadığı, “biz iktidarda kalalım da varsın kıyamet kopsun” mantığının yürürlükte olduğu ülkelerde ifade hürriyeti de gelişmemektedir. Hatta aksine ifade hürriyetinden korkulmaktadır. Çünkü ifade hürriyetine sahip olan insan konuşacak ve zulmedenlerin zulümlerini aşikâr edecektir. Zalimlerin en çok korktuğu hususlardan bir tanesi zulümlerinin konuşulması yani bir yiğidin karşılarına geçip “sen zalimsin” demesidir. Buna fırsat vermemek için en baştan ifade hürriyetini yok ediyorlar ve kendilerince rahat etmiş oluyorlar. Kurdukları korku imparatorluğunda kimse çıtını çıkaramıyor ve onlar da zulümlerine devam edebiliyorlar.

Türkiye özelinde bu konuyu konuşacak olursak karşımıza ilk olarak Türkiye’nin AHİM karnesi çıkmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan 47 devletten 1959-2018 yılları arasında yol açtığı toplam 777 ifade özgürlüğü ihlalinin 321’inin yani yaklaşık olarak %41’inin Türkiye’den olduğu bilinmektedir. Bu istatistik dahi ifade hürriyeti konusunda Türkiye’nin ne denli kötü durumda olduğunu göstermektedir.1

İstatistiklerin ötesinde reel hayatta da ifade hürriyeti konusundaki baskıları hepimiz hissetmekteyiz. Bir tweet yazarken “acaba dava açılacak bir şey yazdım mı?” diye tekrar tekrar okumayanımız yoktur. Maalesef emniyet güçleri işi gücü bırakmış sosyal medyada dava açacak paylaşım arıyor desek sanırım abartmış olmayız. Buna bir de “sosyal medya sınırlandırılmalıdır, denetlenmelidir” diyen siyasileri eklediğimizde ifade hürriyetini elde etmek konusunda çok mücadele edilmesi gerektiği sonucuna varırız.

İfade hürriyeti soyut bir kavram olsa da bu hürriyetin mücessem hale geldiği çeşitli enstrümanlar bulunmaktadır. Bunlardan ilk aklımıza gelenler, basın açıklaması, yürüyüş, televizyon tartışmaları, sosyal medyada paylaşım yapmak… Bizler ifade hürriyetini bu tarz yollarla kullanırız. Örneğin hükümetin bir konudaki kararına karşı olduğumuzda bizimle aynı görüşteki 20-30 kişi ile birlikte bir basın açıklaması yaparız ve hükümete, bu ülkenin vatandaşları olarak kararını beğenmediğimizi, kararının hatalı olduğunu ve değiştirilmesi gerektiğini söyleriz. Anayasa bu hakkı bize vermekte hatta izin dahi almadan bu tarz etkinlikler yapabileceğimizi söylemektedir. Peki basın açıklaması gibi etkinlikleri yapmak burada anlattığım kadar kolay mıdır? Bir bakalım!

Pazartesi günü elimize telefonu alıyoruz. Mardin’de 5 Furkan Gönüllüsünün bir parkta oturup çay içmek isterken polis tarafından taciz edildiğini, darp edilerek gözaltına alındığını okuyoruz. Salı günü oluyor bu defa Adana’da basın açıklaması yapmak isteyen Furkan Gönüllüsü 15 kadının polis araçlarıyla abluka altına alındığını okuyoruz. Ertesi gün Erzurum’a gidiyor ve bir düğün salonunda sohbet yapmak isteyen bayanları engellemek için salonun elektriklerinin kesildiğini öğreniyoruz. İstanbul’a gidelim bir de. Bir grup Furkan Gönüllüsü basın açıklaması yapmak üzere bir parkta toplanmaya başlıyor. İstanbul’un o günkü en önemli olayı oymuşçasına hemen park polislerle doluyor. Bağrışmalar, atkıları çekmeler, darp etmeler, gözaltına almalar… Aslında bu yapılanlar oradaki vatandaşlara yapılmıyor yalnızca. O vurulan kalkanlar ifade hürriyetine vurulmaktadır, bağırmalar, yumruklar, gözaltılar, ablukalar hep ifade hürriyeti isimli yaralı ve sakat çocuğa yapılmaktadır. Garip çocuk bir türlü ne iyileşiyor ne de büyüyor!

Derken Konya’ya düşüyor yolumuz. 20 kadar Furkan Gönüllüsünün yürüyüş yaptıklarını, tam dağıldıkları sırada polislerin geldiğini, dağılmakta olan Furkan Gönüllülerini gözaltına aldıklarını öğreniyoruz. Bundan daha vahimi gözaltına alınan kişilerin tutuklama talebiyle sulh cezaya sevk edildiğini ve hukuk ile karar vermesi gereken hâkimin 7 Furkan Gönüllüsünü tutukladığını öğreniyoruz. Bakınız tutukluluk diyorum. Sadece Anayasal hakları olan ifade hürriyetlerini kullanmak isterken tutuklanan insanlardan bahsediyorum.

İfade hürriyetinin yerlerde süründüğü ve can çekiştiği ülkemde bu anlattıklarım yeter mi peki? Elbette hayır. Osmaniye’ye gidelim. Bir vatandaşın evi, “izinsiz Kur’an eğitimi verildiği” iddia edilerek mühürleniyor. Bu mühürleme kararına tepki göstermek isteyen Müslümanlar da en doğal hakları olarak bir basın açıklaması yapmak istiyorlar. Daha basın açıklamasına başlamadan polis müdahalesi başlıyor ve 30 Furkan Gönüllüsü darp edilerek gözaltına alınıyor. Bu 30 kişi Osmaniye Emniyetinde sabaha kadar ifade veriyor. Sonrasında ise aralarında Semra Kuytul ve kızının da bulunduğu 9 kişi tutuklama talebiyle sulh cezaya sevk ediliyor. Ahmet, Fatih ve Arif isimli 3 Furkan Gönüllüsü tutuklanırken 3 kişi adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor, 3 kişi de doğrudan serbest bırakılıyor. Bu kişiler hâlâ tutuklu durumdadır. Ne için peki? Yalnızca Anayasal haklarını kullandıkları için.

Sadece Furkan Gönüllüleri değil ülkenin farklı kesimleri ifade hürriyetine vurulan darbeleri, yapılan baskıları yakinen hissetmektedir. Hukuksuzluklar ülkenin tüm kesimlerini vurmaktadır sadece bazıları hariç! Malum 1984 isimli romanda geçtiği gibi “Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir.”

İfade hürriyetini yok etmek isteyenler baskılarını artırmaya devam ederken ülkemizin vicdanlı insanları ise mücadele etmekten geri durmamaktadır. Bir yerde baskıdan söz ediyorsak aynı zamanda direnişten de söz ediyoruz demektir. Zira direnecek kişiler yoksa baskı kuracak kişiler de yoktur. Dik duranlar var oldukça ümidimiz de hep var olacaktır. Ülkemizde ifade hürriyetinin tesisi için çalışan vicdanlı vatandaşlarımıza selam ederek yazımı sonlandırmak istiyorum.

Av. Alişan İNCİ

  1. AİHM, Violations by Article and by State, 1959 2018,

https://www.echr.coe.int/Documents/Stats_violation_1959_2018 ENG.pdf (erişim: 03.05.2019)