Makale

İNSAN NEDEN EŞREF-İ MAHLÛKATTIR?

Paylaş:

Hiçbir şeyi boşuna yaratmayan ve insanı da belli bir amaç için yaratan ve ona yolunu göstermek için peygamber ve kitap gönderen Rabbimiz, her iki kılavuzu takip edenleri yükselterek şeref kazandırmış, takip etmeyenleri ve karşı gelenleri  ise hüsrana  uğratmıştır. İnsanın yaratılmışların en şereflisi olmasının nedenlerini Kur’an-ı Kerim ayetlerinden yola çıkarak ortaya koyacağım.

“Hani Rabbin Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?’ dediler. (Allah): “Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim” dedi.1

“Hilâfet;” başkasına vekil olmak, yani az veya çok onun yerini tutarak, onu temsil etmek demektir. Râğıb’ın  “Müfredât”ında açıkladığı üzere; bu vekillik de ya aslın kaybolmasından veya bir yardımdan veya aczinden yahut da bunların hiçbiri olmadığı halde sırf asilin vekiline bir şeref bahşederek lütufta bulunmasından doğar. Ve işte Cenab-ı Allah’ın yeryüzünde velilerini halife seçmesi bu kabildendir. Demek ki her vekilin, halifenin kıymet ve şerefi, asilin şerefi ve vekilliğin derecesine uygundur.2

“O ki, yeryüzünde bulunan bütün varlıkları sizin için yarattı.”3

Buradaki “sizin için” ifadesi zihnimizde geniş kapsamlı sezgiler uyandıran derin anlamlı bir ifadedir. Bu deyim kesin bir biçimde ifade eder ki, yüce Allah şu insanı çok önemli bir fonksiyonu yerine getirmek için yarattı; onu kendisinin yeryüzündeki halifesi olsun, yeryüzündeki bütün varlıklara egemen olsun, yeryüzünde yapıcı bir rol oynasın diye yarattı. İnsan, bu geniş mülke egemen olan en üstün varlık ve yaygın alanlı mirasın birinci derecedeki efendisidir. Buna göre, yeryüzünde cereyan eden olay ve gelişmelerde insanın rolü birinci derecededir. O, yeryüzünün de yeryüzündeki kullanılacak teknolojik araç ve gereçlerin de efendisidir. Günümüzün materyalist dünyasında olduğu gibi o, bu araç ve gereçlerin kölesi değildir. İnsan, materyalist düşüncenin basiretsiz taraftarlarınca iddia edildiği gibi, teknolojik araç ve gereçlerin insan ilişkilerinde ve yaşama şartlarında meydana getirdiği gelişmelere bağımlı sayılamaz. Sözünü ettiğimiz nasipsiz materyalistler böyle düşünmekle yeryüzünün onurlu efendisi olan insanın rolünü ve pozisyonunu küçümseyerek, onu sağır araç ve gereçlerin tutsağı durumuna indirgemektedirler.4

“Hani Rabbin meleklere: ‘Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım’ demişti. “Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman onun için hemen secdeye kapanın.”5

Aklî ve ruhî yönden yükselebilme özelliği sadece insanlara özgü bir özelliktir. Yeryüzünde diğer canlılar bu özelliğe sahip değildir. Yüce Allah insan denen varlığa ruhundan bir soluk üflemiştir. Zira O’nun iradesi insanın yeryüzünde halife olmasını dilemiştir. Belirlediği sınırlar dâhilinde bu evrenin anahtarlarını, yeryüzünün imarını ve bunun için gereken güç ve enerjileri ona teslim etmeyi uygun görmüştür. Yüce Allah, insana bilgide ilerleme gücü vermiştir. O gün bugündür insan bu ilahî soluğun kaynağı ile bağını sağlamlaştırdıkça ve sağlıklı bir biçimde bu kaynağa başvurdukça ilerlemiştir. Ne zaman bu yüce kaynaktan saptıysa yapısındaki ve hayatındaki bilgi akımlarının ahengi bozulmuş ve onu ileriye doğru yönlendirecek uyumlu-eksiksiz yönelişin istikameti değişmiştir.

Kütlesi küçük, gücü sınırlı, ömrü kısa, bilgisi az olan insanın şerefli Rabbinin lütfu olmadan, onurlu derecesine ulaşması mümkün değildir. İnsan bu dünya gezegeni üzerinde yaşayan milyonlarca canlı türünden, canlı cinsinden sadece biri olan küçük, değersiz basit bir yaratıktır. Dünya gezegeni de yıldızlardan sadece birinin uydularından biridir. Allah’tan başkasının genişliğini ve büyüklüğünü dahi kavrayamadığı uzayda bu türden milyarlarca yıldız vardır. Öyleyse insan denen bu varlığı Rahman’ın meleklerinin kendisine secde etmesi derecesine ulaştıran şey; bu büyük ve latif sırdan başka nedir ki? İnsan işte bu ilahî sır ile onurlanmış, şereflenmiştir. İlahî sır kendisinden ayrılınca veya ondan elini eteğini çekince değersiz olan aslına, yani çamura dönecektir!6

“Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.”7

Ayette Allah Azze ve Celle sadece insanları ve cinleri yarattığını belirtmiştir. Oysa O, tüm kâinatı Yaratan değil midir? Ayrıca kâinattaki her zerre Allah’a ibadet etmekteyken, niçin sadece insanların ve cinlerin Allah’a ibadet etmeleri için yaratıldıkları söylenmektedir? Bu soru şu şekilde cevaplanabilir; cin ve insanlar kendilerine Allah’a ibadet etme veya yüz çevirme ya da başkalarına ibadet etme hürriyeti verilmiş olan yaratıklardır. Kâinattaki diğer varlıklar ise, böylesine bir irade hürriyetine sahip değillerdir. Onlar Allah’ın koyduğu yasalara uyarak, Allah’a ibadet etmenin dışında başka bir seçeneğe sahip olmadıklarından ayette sadece insanlara ve cinlere hitap edilmiştir. Onlar dilerlerse kendilerini yaratan Allah’a ibadet ederler, dilerlerse O’ndan yüz çevirip, kendilerini yaratmayan başka varlıklara ibadet ederler. Ancak bu şekilde davrandıkları taktirde fıtratlarının dışına çıkmış olurlar. Bu bakımdan insanlar ve cinler, kendilerini yaratan Allah’ın dışında başka hiç kimseye ibadet etmeleri için yaratılmadıklarını bilmeli ve kendileri için doğru olan, onlara verilen bu hürriyeti yanlış yolda kullanmamaları gerektiğini anlamalıdırlar. Bu hürriyeti doğru yolda kullanarak, -tıpkı vücutlarındaki her zerrenin Allah’ın kanunlarına uyarak, O’na ibadet ettiği gibi-, kendi iradeleriyle Allah’a ibadet etmelidirler.8

“Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.”9

Burada “emanet” kelimesi, Kur’an’a göre yeryüzünde insana verilen “hilafet” görevi yerine kullanılmıştır. İnsana isyan ve itaat etme seçeneğinin ve bu özgürlüğü kullanırken kendisine sayısız yaratık üzerinde hâkim olma yetkisinin verilmesi, kaçınılmaz olarak insanın yaptığı hareketlerden sorumlu olmasını ve iyi amelleri için mükâfatlandırılıp, kötü amelleri için cezalandırılmasını gerektirir. İnsan bu güç ve yetkileri kendisi kazanmadığı, bilakis bunlar kendisine Allah tarafından ihsan edildiği ve Allah’a bu güçlerini iyiye veya kötüye kullanmasının hesabını vereceği için bunlar, Kur’an’ın başka yerlerinde hilafet, burada ise emanet olarak tanımlanmıştır.10

Yeryüzünde başıboş bırakılmayan insanın şerefli olmasının nedenlerini;

*Allah’ın halifesi olması

*Her şeyin insan için yaratılmış olması

*Allah’ın ruhundan üflenmiş olması

*İrade sahibi olması

*Emaneti yüklenmiş olması

Şeklinde özetleyebiliriz.

 

 

1) Bakara, 30

2)Elmalılı, Hak Dini, 1, 301 

3)Bakara, 29

4)S.Kutup, Fi zılal’il-Kur’an, 1, 75 

5)Sad, 71-72

6) S.Kutup, Fi Zılal, 8, 556-557

7) Zariyat, 56

8)Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, 5, 522

9)Ahzab, 72

10) Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, 4, 465