Tefekkür

İnsanın Yaratılışı

Paylaş:

Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur, O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?”1

Kur’an-ı Kerim, bir bilim kitabı olarak nazil olmamıştır. Yani O, bir Tarih, Tıp, Fizik kitabı veya bir ansiklopedi değildir. O, her şeyden önce bir tevhid, ibadet, eylem ve ahlak kitabıdır.  Kur’an’da birçok bilimsel gerçekler, birçok tabiat kanunları formüle edilmiştir. Ancak Kur’an, bunlara bir mucize olarak işaret etmiş ve bu şekilde hiçbir zaman ilimle çatışmadığını göstermesinin yanı sıra bilimsel gelişmelere ışık tutmuştur. Seyyid Kutub’un da dediği gibi, “Ondaki kevnî hakikatler, ana prensipler halindedir. Öyle ki, hiçbir buluş onu nakzedememiştir ve nakzedemez.” Yalnız Kur’an’ın işaret ettiği hakikatleri anlayabilmek için müspet ilimlere iyice vâkıf olmak ve Kur’an’ı düşünerek tetkik etmek gerekir. Günümüzde bilimsel gelişmeler doğrultusunda daha iyi anlaşılabilen bu ve benzeri ayetler, Kur’an’a şüpheyle bakan, onu Hz. Peygamber (sav)’in yazdığını iddia eden Oryantalistlere (şarkiyatçılar) de tokat gibi cevap olmaktadır.

Yukarıdaki ayete günümüz embriyoloji biliminin penceresinden bakalım. Anne karnındaki cenin çok hassas bir varlıktır. Cenin eğer özel bir korunmaya sahip olmasaydı sıcak, soğuk gibi ısı değişimleri, darbeler, annenin ani hareketleri cenine ya büyük bir zarar verecek, ya da cenini öldürecekti. Annenin karnındaki üç bölge cenini tüm bu dış tehlikelere karşı korumaktadır. Bu bölgeler şunlardır:

Karın duvarı, Rahim duvarı ve Amniyon kesesidir. (İçi sıvı dolu kesecik) Kur’an’ın indiği yedinci asırda insanların Amniyon kesesinden haberleri yoktu. Peki, o zaman Kur’an’ın anne karnındaki üç karanlığa işaret etmesi nasıl açıklanabilir? Hiç şüphesiz bu ifadeyi Kur’an’ın indiği dönemin bilgi seviyesiyle açıklamaya olanak yoktur. Cenin bu üç tabakanın koruyuculuğu altında kapkaranlık bir mekânda gelişimini sürdürür.

Amniyon kesesi temiz, akışkan bir sıvı ile doludur. Bu sıvı sarsıntıları emen koruyucu bir yastık gibidir, basıncı dengeler, Amniyon zarının embriyoya yapışmasını engeller ve ceninin rahim içerisinde rahatlıkla dönmesini sağlar. Eğer cenin bu sıvı sayesinde rahatlıkla hareket edemeseydi bir et kütlesi gibi yığılıp kalacak, devamlı bir tarafı üzerinde aylarca durduğu için yaralar vücudunu saracak ve birçok istenmeyen durum ortaya çıkacaktı. Ceninin her tarafının eşit biçimde ısınması da önemlidir. Sıvının ısıyı eşit dağıtması sayesinde dışarıdaki sıcaklık ne olursa olsun ceninin her yanı otuz bir derecelik sıcaklığa sahiptir. Rabbimiz kudretiyle tüm aşamalarda her şeyi en ince şekilde ayarlamış, karanlıkların içinde her ihtiyacımızı karşılamış, bedenimizi dış dünyanın tüm zararlarından korumuştur. Tam burada “Andolsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.”2 ayetindeki sağlam yerden (kararı mekin) kastın ceninin anne karnındaki koruyucu üçlü kalkana (karın duvarı, rahim duvarı, Amniyon kesesi) işaret ettiğini de ifade etmek gerekir.

Yaratılıştan Yaratılışa Geçiş: Bu ayetin anne karnında, yaratılış aşamalarımızda içinde bulunduğumuz üç farklı ortama veya üç farklı yaratılış aşamasına işaret ettiğini düşünenler de olmuştur. Buna göre üç karanlık şöyledir:

Fallop borusu: Spermle yumurta birleştikten sonra fallop borusu boyunca ilerler. Fallop borusu boyunca ilerleyen zigot bölünerek çoğalır.

Rahim duvarındaki bölge: Bu bölgede asılıp tutunma (alaka) aşaması geçirilir.

Amniyon kesesi: Ceninin etrafındaki içi özel bir sıvı ile dolu kesedir. Gelişimin geri kalan uzunca kısmı burada geçirilir.

Dıştan görünüşte bu karanlık mekânların farkları yok sanılır. Hâlbuki minik bir hücrenin boyutuna bölünüp bu mekânları gezebilsek, nasıl farklı mekânlar olduğunu gözleriz. Birinci karanlık mekân, hücreye göre dev karanlık bir tüneli hatırlatmaktadır. İkinci karanlık mekân, ışıksız kapkaranlık bir ormanı, üçüncü karanlık mekân ise ışıksız bir denizin altını andırır.

Görüldüğü gibi iç içe katman olarak karanlık mekânlar üç kat olduğu gibi, sırasıyla geçilen karanlık mekânlar da üç tanedir. Ayetin bu iki açıklamadan herhangi birine mi yoksa her ikisine de mi işaret ettiğini Allah bilir. Bir de ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine dikkat çekilmektedir. Gerçekten de bugün modern biyoloji, bebeğin anne karnındaki embriyolojik gelişiminin tam ayette bildirildiği gibi üç farklı devrede gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bugün tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarında, bu konu en temel bilgiler arasında yer alır.

“Rahimdeki hayat üç evreden oluşur; pre-embriyonik evre (ilk iki buçuk hafta), embriyonik evre (sekizinci haftanın sonuna kadar) ve fetal evre (sekizinci haftadan doğuma kadar)” Bu evreler bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Bu üç gelişim safhasının belli başlı özellikleri kısaca şöyledir:

Pre-Embriyonik Evre: Bu ilk evrede zigot (yeni döllenmiş hücre) bölünerek çoğalır. İlk üç hafta içinde bir hücre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarına gömer. Hücreler çoğalmaya devam ederken üç tabaka halinde organize olurlar.

Embriyonik Evre: İkinci evre toplam beş buçuk hafta sürer ve bu süre boyunca canlı, “embriyo” olarak adlandırılır. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar.

Fetal Evre: Gebeliğin üçüncü dönemine girildiğinde ise embriyo artık “fetüs” diye adlandırılır. Bu dönem gebeliğin sekizinci haftasından itibaren başlar ve doğuma dek sürer. Bir önceki dönemden ayırt edici özelliği fetüsün yüzü, elleri ve ayaklarıyla belirgin, insan dış görünümüne sahip bir canlı olmasıdır. Dönemin başında 3 cm. boyunda olan fetüsün tüm organları ortaya çıkmıştır. Bu dönem otuz hafta kadar sürer ve gelişme doğum haftasına kadar devam eder.

Ayetin işaret ettiği gibi yaratılışımız, bir yaratılış aşamasından diğer yaratılış aşamasına geçerek olmaktadır. Tüm aşamaların ortak özelliği her birinde yaratılışın delillerinin gözükmesidir. Fransa Komünist Partisi Genel Sekreteri iken İslamiyet’i seçen ve Müslüman olan Roger Garaudy, kendisine neden İslamiyet’i seçtin diye soranlara, “İslamiyet’i seçmekle ben çağı seçtim. Diğer tüm doktrinler çağların gerisinde kalırken, İslam çağları peşinden sürüklemektedir.” cevabını veriyordu.

Kur’an, icazıyla geçmişte gönülleri fethettiği gibi, bugün de kalplerin derinliklerine nüfuz etmektedir. Çünkü O, her şeyi ilmiyle kuşatan ve Hâkimler Hâkimi olan Allah Azze ve Cellle’nin kelamıdır.

  1. Zümer, 6
  2. Müminun, 12,13