Kapak

İslam Davasını Tanıtmanın Önemi

Paylaş:

                Duyurunun, tanıtımın, propagandanın çok yoğun bir şekilde yapıldığı bir asırda yaşıyoruz. Siyasi partiler, ideolojilerin mensupları, şirketler; görüşlerini veya mallarını satmak ve tanıtım için harcadıkları paraya acımıyorlar. Çünkü hemen hepsi, tanıtım olmadan yeni insan kaynağı veya müşteri potansiyeli bulamayacaklarını çok iyi biliyorlar.

                Aslında tanıtım faaliyetlerinin arka planında, insanlara bir hayat tarzını empoze etme isteği mevcuttur. Bu bazen bir ürünün tanıtımı veya reklamının bazen de bir ideolojik söylemin felsefi arka planında yer etmektedir. Ürün veya ideoloji pazarlanırken, beraberinde bir hayat tarzı da çaktırılmadan dayatılmaktadır.

                En âdi hayat tarzları ve medeniyetleri dahi envai çeşit yolla- televizyon sinema, gazete, dergi vs.- tanıtıp pazarlamaya çalışanların mevcudiyeti, hak olan davanın mensuplarını harekete geçirmek zorundadır. Nasıl ki en kaliteli malın dahi tanıtıma ihtiyacı vardır; aksi halde kitlelere ulaşması ve kitselelleşip toplumları değiştirmesi mümkün olamayacaktır. Yeryüzünün en kaliteli medeniyetinin ve en kaliteli hayat tarzının da - ki bugün insanımızın hayat kalitesi ciddi anlamda düşmüştür- kitlelere ulaşması için tanıtıma ihtiyacı vardır. 

                Tanıtımın en etkili yolu tebliğdir. Çünkü hiçbir teknolojik aygıt, insanın insanı birebir muhatab alarak anlatması kadar etkili olamaz. Bu davanın klasik tanıtım yolu tebliğdir ve bu yol bu çağda da en etkili yoldur. Bu noktada Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yöntemleri, çok kıymetlidir ve örnektir. Siyer kitapları Peygamber Efendimiz’in, boykot dönemi de dâhil olmak üzere, tebliğe hiçbir dönem ara vermediğini anlatır. Davasını tebliğ yoluyla ulaşabildiği yere kadar götürmeye çalışan Efendimizin bu çabasında öncelikle davayı tanıtım gayesinde olduğunu görüyoruz. Allah’ın Rasulü, muhatabına İslamı tanıtırken, önce tevhid akidesini anlatmıştır. Tevhidi anlatırken de daima Kurandan ayetler okuyarak karşısındaki muhatabın kafasına kalbine hitap etmiştir. Hakikaten Kuran, Allah’ın kudretiyle ve ilmiyle ilgili yüzlerce ayette, Allah’ı tanıtırken, mükemmel bir üslup ve ikna tekniği ortaya koymaktadır. Allah Celle Celâluhu, Kur’an vasıtasıyla kendini en güzel şekilde tanıtmaktadır. Dolayısıyla bugün tevhidi anlatanların, Kur’an’daki, Allah’ı tanıtan ayetlerden istifade etmeleri elzemdir.  

                Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Mekke’nin gerek ticaretinin gerekse de entelektüel birikiminin kalbinin attığı meşhur Ukaz, Zü’lmecaz gibi panayırları tebliğ maksatlı defalarca ziyaret ettiğini biliyoruz. Evet, tüm bu tanıtım faaliyetlerinden kısa zamanda ciddi sonuçlar alınamamıştır. Ancak şu bilinmelidir ki; tanıtım faaliyetleri, hemen meyve vermeyen bir tebliğ yöntemidir.

                Yine Efendimizin Taif seferindeki gayretinin de neticesi hemen alınamamıştır. Sabırlı ve basiretli Efendimiz, bu realitenin o kadar farkındadır ki. Cebrail Aleyhi’s Selam; ‘Eğer istersen Allah, sana zuledenlerin hepsini helak edecek’ dediğinde; ‘Bilmiyorlar’ dedikten sonra; ‘Belki onların zürriyetinden birileri iman eder’ demiştir. İşte bu yaklaşım Efendimizin, tanıtımın-tebliğin uzun vadede faydalar getireceğine inancını ortaya koymaktadır.   

                Tanıtımın hemen meyve vermeme durumuna takılmayıp, sonucu belirleyecek ve hidayeti verecek olanın Allah olduğunu unutmayıp, tanıtmaya-anlatmaya devam edenler şunu göreceklerdir ki, tüm bu çabaların neticesinde, Allah önümüzü açacaktır. Tanıtımın, zamanla insan kazanmaya çok büyük faydaları olacaktır. Tanıtımda en büyük hedef, insan kazanmadır. Asgari hedef ise, duyurudur. İslam’ın duyulmadığı, tanınmadığı hiçbir ev kalmamasını sağlamaktır. Rivayetlerde büyük sahabi Mus’ab Bin Umeyr’in Medine’ye gidişiyle, ‘İslam’ın konuşulmadığı tek bir evin dahi kalmadığı’ anlatılır. Bu rivayetler Mus’ab Radıyallahu Anh’ın, görevini ne kadar iyi ve ne kadar gayretle yaptığını kanıtlamaktadır. Efendimiz hicret etmeden önce, dini-davayı tanıtarak, anlatarak, Medine’nin zeminini İslam Medeniyeti’ne elverişli hale getirmiştir. Tanıtımın ulvî gayesi ise, ahirette, ‘ben dilim döndüğünce anlattım-tanıttım’ diyebilmek ve Allah’ın rızasına kavuşmaktır.

                Tanıtım için öncelikle evden veya bulunduğun ortamdan çıkmak ve yola koyulmak lazımdır. ‘Medeniyetleri muhacirler kurar’ denilmiş. Ashab-ı Kiram’ın Efendimiz’den sonra, Arabistan’ı terk edip dünyaya yayılması, kıtalar aşıp davayı tanıtma çabası sonucu, bu din bu kadar geniş kitlelere ulaşmıştır. Bugün İstanbul’da, Kıbrıs’ta, Afrika’da hatta Çin’de dahi sahabe mezarlarının olması, Resulullah’ın talebelerinin bu konuya ne kadar önem verdiklerinin göstergesidir.

                Tanıtımda elbette bugünün teknolojisinden de faydalanmak gereklidir. İletişim çağı denilen şu çağda, insanlarla iletişime geçmeyi, en hızlı ve en yaygın şekilde gerçekleştirmeyi sağlayan tüm aygıtlar, Müslümanlar için, davayı tanıtımda önemli bir araç olacaktır. Bugün gayr-ı Müslimlerin elinde gelişen bu teknolojiyi kendi lehimize çevirmenin yollarını bulup, ivedilikle bu yolları kullanımı yaygınlaştırmalıyız. Kaldı ki zaten düşmanımız da, kendi geliştirdiği teknolojiyi, kendi davasını tanıtım ve İslam davasını da kerih göstermek için ziyadesiyle kullanıyor. Düşmanımızın bize tuzaklar hazırlamak ve İslam davasını kötü tanıtmak amacıyla bulduğu ve kurduğu tuzakları, onların başına geçirmek ve onların silahıyla onları vurmak, iletişim araçlarını iyi kullanmak ile mümkün olabilecektir.

                Kardeşlerim! Evet, bugün gayr-ı meşru hayat tarzları tanıtılıyor, anlatılıyor, sevdiriliyor; meşru gösterilmeye çalışılıyor. Ancak şöyle de bir tezat durum yaşanıyor ki, bu gayr-ı meşru hayatları tanıtanlar, bir taraftan da İslam’ı tanıtıyor. Birileri bizi tanıtıyor, birileri bizim dinimizi tanıtıyor; ama tanıttıkları ne biziz ne de bizim dinimizin gerçekleri. Derler ki reklamın, tanıtımın iyisi kötüsü olmaz. Bu mantıktan yola çıkarak ‘İslam’ı negatif veya farklı tanıtma, İslam’ın işine yarayacaktır’ diyenler olabilir. Oysa yanlış tanıtım veya yanlış tanınmanın vereceği zararın telafisiyle uğraşmak, tebliğ ile uğraşmaktan çok daha zor olacaktır. Bu sebeple gerçek İslam’ı, gerçek İslam tebliğcilerinin tanıtması gereklidir. Bunun için de, bilinçli bilgili ve tebliğ vazifesine ‘farzlar üstü farz’ diyen Üstad Bediüzzaman gibi bakan, kaygılı- gayretli milyonlarca İslam davetçisi yetiştirmek lazımdır. Müslümanlar olarak vazifemiz, dünyada, tevhid davasını duymayan tek bir insan dahi kalmayana kadar tanıtmaya ve anlatmaya devam etmektir.