Makale

İslam Emniyet Dinidir; Müslüman, Selamet Yurdunun Davetçisidir!

Paylaş:

Bizleri sonsuz keremiyle nimetlendiren ve Rasulü Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e indirmiş olduğu yasalarıyla tüm insanlığı, dünya ve ahirette selâmet yurduna davet eden yüce Rabbimize hamd-ü senalar olsun.

Salât ve Selam ise; öncelikle kendi çağdaşlarını ve kıyamete kadar gelecek tüm insanları cahiliyenin o dipsiz karanlıklarından kurtarıp İslam’ın selâmetine eriştirmek için tüm hayatını fedâ eden Peygamber Efendimize ve O’nun yolunda ilerleme gayretinde olan tüm kardeşlerimizin üzerine olsun.

Evet, İslam dini, ‘emniyet’ dinidir. İslam, ‘selamet’, ‘adalet’ ve ‘barış’ dinidir. Huzur İslam’dadır. Hayat İslam’dadır. Bu ifadelere inanmayan bir tane Müslüman bulamazsınız. Ama bu ifadelerin gerçekliğini idrâk edenlerimiz maalesef oldukça azdır. Elimizde bulunan hazinenin farkında olamayışımız ise bizi daima savunma psikolojisine sevkederek ezmektedir.

Başımız dik, tüm kalbimizle ifade ediyoruz ki; İSLAM SELAMET DİNİDİR, EMNİYET DİNİDİR. Bu sayımızda bu konuyu ele alışımız, son zamanlarda gerçekleşen saldırılara karşı asla İslam’ı savunma ihtiyacı hissetmemiz değil; bilakis insanların kalbine ‘İslam Korkusu’ salmaya çalışanlara inat, tüm dünyanın tek çaresi olan bir dine sahip olduğumuzu tüm kardeşlerimize yeniden hatırlatma arzumuzdur.

İslam; Arapça bir kelime olup se-li-me fiil kökünden gelir ve selamette olma, zâhir ve bâtın afetlerden uzak bulunma, sulh ve esenlik manalarını içerir. Allah Azze ve Celle kitabında; “Ey iman edenler! Hep birlikte barış ve güvenliğe (İslam’a), girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Muhakkak ki o sizin apaçık düşmanınızdır”1 buyurmaktadır. Bu ayetle bizlere haber verilmektedir ki; Şeytan insanın düşmanı olduğu için kendisine uyanları felakete sürükler. Allah ise SELAM’dır. Her şeyi selamette kılmış ve kendisine teslim olanlara sulh ve esenlik vermiştir.

Yine Rabbimiz; “Allah selamet yurduna çağırır”2 buyurur. Rabbimizin bu yüce kelamı İslam medeniyetinin selamet yurdu olduğunu ifade eder. Bu doğrultuda baktığımızda İslam hukukunun (şeriatının) bütün hükümlerinin tüm insanlığın maslahatını hedeflediğini görmemiz mümkündür. Kur’an-ı Kerim’deki “Seni insanlara ancak bir rahmet olarak gönderdik”3 ayeti de tam olarak bunu ifade eder.

Bir insanın kendini emniyette hissetmesi ve huzurlu olması şu beş açıdan kendini güvende görmesiyle mümkündür. İslam hukukunun temelleri de bu beş esası koruma üzerine atılmıştır. Bunlar: 1- Dini koruma 2- Canı koruma 3- Aklı koruma 4- Nesli koruma 5- Malı koruma.4

İnsanın canının korunması; bizzat hayatının ya da uzuvlarının korunması dâhil, şeref ve haysiyetinin zedelenmemesi; iş, söz, düşünce ve ikamet hürriyetleriyle şahsî hak ve hürriyetlerinin korunmasıdır. Bütün bu konularda kişiye ve topluma sınırlar koyan İslam dini, o eşsiz ahkâmıyla bu emniyeti gerçekleştirir. Rabbimiz En’am Suresinde şöyle buyurur: “De ki: Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. (Allah) işte bunlarla size emretti; umulur ki akıl erdirirsiniz.”5 İslam’a göre bir insanın öldürülmesi, âlemin öldürülmesi gibi büyük bir günahtır. Sadece günah olmakla kalmaz, bir kimse bir insanın canına kıydığında; kısas (cana can) ya da kan sahiplerinin bağışlaması durumunda bir servet değerinde bir diyet gibi cezaların olması, kişiyi öldürme fiilini düşünmekten bile alıkoyar.

Aklın korunması; sahibini toplum için yük, sıkıntı ve kötülük vasıtası haline getirecek her şeyden aklı muhafaza etmektir. İçki ve her türlü uyuşturucu maddelerin yasaklanışı da bu gayeye dönüktür. Bu maddelerin verdiği zarar göz önünde bulundurulacak olursa, bu pisliklerden arınmanın ne kadar güzel olduğunu anlamak mümkün olur.

Yine neslin korunması; çocukların zihin, duygu, din ve ahlak yönlerinden güçlü yetiştirilmesi ve iyi terbiye edilmeleri; sağlıklı bir aile ortamı ve mutlu bir ana-baba için gerekli tüm tedbirlerin alınması ile mümkün olur. Zinanın hatta harama bakmanın bile yasaklanması, namusa atılacak bir iftiraya bile meydan verilmemesi hep bu bağlamdadır.

Malın korunması ise; zulüm ve haksızlığa yol açmadan helal yoldan kazanılıp artırılmasına dönük sınırların konulması ile gerçekleşir. Ayrıca hırsıza verilen cezanın caydırıcılığı da malın korunmasında büyük yer tutar. Ayette Rabbimiz: “Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah’tan, ‘tekrarı önleyen kesin bir ceza’ olmak üzere ellerini kesin. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir”6 buyurur. Aksi halde hırsızlığı meslek haline getirenlere engel olmak ve toplumda mal güvencesi sağlamak, bugün de görüldüğü üzere mümkün değildir.

Dinin korunması; din yüzünden baskıyı önlemek, sapıklığın ve keyfi arzuların din adına hâkim olmasını engellemek ve tam bir din hürriyeti sağlamaktır ki Rabbimiz: “Dinde zorlama yoktur, iman ile küfür apaçık ortaya çıkmıştır”7 buyurmaktadır.

Dinin hükümleri bu beş ana esasta, insanların maslahatını oluşturacak bir tarzda tanzim kılınmış ve âlimlerimizin derin inceleme ve araştırmalarıyla kişi ve toplum açısından zarar teşkil edecek ya da fayda temin edecek her mesele detaylarıyla İslam hukukunda yerini bulmuştur. Bu kadar ince bir hukuk anlayışı İslam dışında hiçbir dinde veya medeniyette mevcut değildir. İnsanı yaratan Yüce Rabbimiz, onun mutluluk ve huzur yollarını çok iyi bilmektedir. O’nun bizleri davet ettiği selamet yurdunda gasp, zulüm, haksızlık ve aklınıza gelebilecek tüm zararlar kaldırılmış, bunlara giden yollar dahi yasaklarla kapatılmıştır.  Yine insanlığın yararına olan her şey bildirilmiş ve bunların bir kısmı zorunlu olarak bir kısmı ise teşvik yoluyla hayatımızın her alanına yerleştirilmiştir.

Ferdin ve toplumun huzuru için kanunlarla yapılan bu müdahalenin yanı sıra; vahiy yoluyla sinelere süzülen iman hakikatleri, İslam Medeniyeti’ne mensup tüm fertlerin kalbine Allah korkusu ve sevgisi gibi birer asker diker ki; bu asker, kötülüklere karşı içten gelecek olan meyle ‘dur’ demekle vazifelidir. Yani İslam’ın kalplere yerleştirdiği Allah korkusu ve Ahirette tüm yaptıklarının karşılığını eksiksiz göreceği bilinci, kuvvetli bir fren olur da o toplumda gerçekleşebilecek tüm kötülüklere son verir.

İslam Medeniyeti’nin o muazzam nizamına ulaşmış bir devlet sırf güçlü olduğu için asla başka bir devlete karşı teröristlik yapamaz. Fertleri, birbirine zulmedemez. Güçlü zayıfı ezemez. Kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve düşkünlere kimse merhametsizlik yapamaz. Dolayısıyla herkes Rabbinin kendisine teslim ettiği emanete karşı hassastır. Çünkü Allah her şeyin şahididir ve tüm insanlar, tüm yaptıklarından kıyamet günü tek tek hesaba çekileceklerdir.

Evet, İslam Selamet ve Emniyet Dinidir!

Zulüm ve çirkef kokan şu dünyada; bir yanda kâfirlerin zulmüyle yüreği yanan mazlumların, diğer yanda Allah’tan koparılmış; imansızlık ve hayâsızlıkla günah bataklığında perişan olan Müslüman toplumların İslam’ın selametine, adaletine ve huzuruna ne kadar ihtiyacı var!

Bu arada Batı toplumunu da unutmamak lazım! İslam’ın selamet ve huzuru ile tanışmadıkları için maddeperestlikten ruhları boğulan, tatminsizlikten başı dönmüş, manasızlıktan içi kurumuş, emniyet ve adaletten hiç nasiplenmemiş tüm insanlığın emniyet ve barış yurduna; İSLAM’a ne kadar da ihtiyacı vardır!

1- Bakara, 208

2- Yunus, 25

3- Enbiya, 107

4- İslam Hukuku Metodolojisi, M. Ebu Zehra, sf.238

5- Enam 151

6- Maide, 38

7-  Bakara, 256