Fıkıh

İSLAM FIKHININ KAYNAKLARI-2

Paylaş:

Gönderdiği kitabı ile insana yakışır bir medeniyetin temellerini atan Allah(c.c.)’a hamd, bu düstur doğrultusunda İslam medeniyetini inşa eden Rasûlü’ne salât ve selam olsun.

Geçen sayımızda İslam Fıkhı’nın birinci ve en temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i açıklamaya başlamıştık.

Allah (c.c.), hayatın her alanına nüfuz eden ve yalanlanma ihtimali kendisinden giderilen Kur’an-ı Kerim ile hayatımıza müdahale ederek bize en büyük nimeti bahşetmiştir. Bazı insanlar bu nimetin büyüklüğünü idrak edebilirken, bazıları ise idrak edememişlerdir. Bu sebeple yüce Rabbimiz hükmüne boyun eğmeyi insanın arzusuna bırakmamış ve istese de istemese de boyun eğip itaat etmekle mükellef tutmuştur. Çünkü her insanın aklı, doğruları, incelikleri ve hikmetleri kavrayabilecek ölçülere sahip değildir. Kavrayanların dahi imtihanda olmaları sebebiyle, engelleri mevcuttur. Bu şartlarda insan bazen doğruları göremeyecek, bazen ise onlara uymayı istemeyecektir. İşte burada yaratıcının desteği ortaya çıkar ve tek bir gerçeğin kabulü ile tüm doğrulara teslimiyet gerçekleşir. O da “Hüküm ancak Allah’ındır”1 gerçeğidir. Seni yaratan seni idare etme hakkını kimseye vermemektedir. Sonsuz ilmiyle sana sahip çıkarak seni tüm yanlışlıklardan muhafaza etmek istemektedir ve A’dan Z’ye tüm hayatına yön vermektedir.

Kur’an-ı Kerim’in hükümlerinin hayatımızın her alanına girebilmesi tabii olarak bizim için gerekli olan hiçbir detayın ihmal edilmemiş olmasını gerektirir ki yüce Rabbimiz bu meseleyi “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık”2 ayetiyle ifade buyurmuştur. Yani her şeyin hükmü Kur’an’da mevcuttur. Fakat Kur’an-ı Kerim’in beyanı, ekseriyetle küllî (yani meselenin ana hatlarıyla) olup tafsilatlı olanları azdır. Böyle durumlarda ise sünnet devreye girmektedir. O halde Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini, beyan bakımından üç kısımda özetlemek mümkündür: 1- Tam olarak beyan edilenler; sünnet bunların tatbikatını (uygulama şeklini) açıklar. Oruç gibi.  2- Mücmel (genel olduğu için kapalı) olarak beyan edilenler; bunları ise tam olarak sünnet açıklar. Bunun misali de zekâttır. Kur’an’da genel olarak, zekât vermek emredilmiş fakat nisap ve miktarını sünnet açıklamıştır. 3- Kur’an’ın işaretle beyan ettiği hükümler ki; bunların kalan kısmını sünnet tamamlar.3 Bu şekilde hükümlerin temel kaynağı her konuda Kur’an’dır.

Ana hatlarıyla kısımlandırıldığında Kur’an-ı Kerim’in şu hükümleri içine alır:

1- İbadetler: Kur’an-ı Kerim bütün farzları icmalî (genel) olarak emretmiş ve tafsilatını sünnete bırakmıştır. Namaz, oruç, hacc, zekât ve diğerlerini emretmiş fakat vakit, rükun, şartlar ve mekruhlar gibi izahatı sünnet yapmıştır. İbadetler dinin özünü teşkil eder. Fertlerin ahlâkı ve toplumsal yardımlaşmanın temel direği onlardır. Dolayısıyla onları açıklamada kıyas ve şahsî açıklamalar azalsın diye Kur’an ve sünnet birbirini desteklemiştir. Böylece ibadetlerin aslı Kur’an’la, tafsilatı da amelî ve mütevatir sünnetle sabit olmuştur.

2- Keffaretler: Bunlar mana olarak ibadetlere yakındır. Çünkü bir kısım günahların affı bunlarla sağlanmaktadır. Yeminini bozan veya yanlışlıkla bir mü’mini öldüren kişinin keffaretini buna misal olarak verebiliriz.

3- Muâmelât:  Malî muamelelerin âdil ve mübah olan esasları Kur’an-ı Kerim’de beyan edilmiştir. Bu esaslardan birincisi; halkın mallarını haksız yere yemenin yasaklanışı, ikincisi de karşılıklı rızanın olmasıdır. Buna göre yasak kazanç yolları da belirlenmiş olmaktadır. Haksız kazanç sayılan faiz, rüşvet gibi yolların haram kılınmasının yanında meşru yoldan malın artmasına sebep olan bütün tasarruflar da mübah kılınmıştır. 

4- Aileyi Tanzim Eden Hükümler: Kur’an’ın aileyi tanzim eden hükümleri, diğer bütün konulara ait olan hükümlerden daha tafsilatlıdır. Evlenme hükümleri, nikahı caiz olmayan kadınlar, boşanma hükümleri, iddet ve eşlerin birbirlerinin mirasındaki hisseleri oldukça geniş açıklanmıştır. Kur’an’da aile hukuku kadar geniş açıklanmış başka hükümler bulamayız. Kur’an’ın aile hukukuna bu kadar önem vermesi, toplumun temelini teşkil eden ailenin sağlam olması içindir.

5- Cezaî Hükümler: Kur’an suç ve cezalarla ilgili hükümleri ve suçlulara verilecek cezanın genel esasını açıklamıştır. Fertlere karşı işlenen suçların cezası, eşitlik esasına dayanan kısastır. (Yani hakkı gasp edilenin hakkını olduğu gibi tazmin ettirmek ya da işlediği suçun aynısıyla karşılık vermektir.) Kamu hukukuna veya Allah’ın haklarına karşı işlenilen suçlar için verilecek ağır cezalar Kur’an’da belirtilmiş, hafif olanları ise hakimin takdirine bırakılmıştır. Kur’an-ı Kerim tayin ettiği cezalarda; can, akıl, din, mal ve nesil emniyetini sağlamak ve mağdurun hakkını iade ederek kinini dindirmek gibi hususları göz önüne almıştır. Bu şekilde, suçlarla toplumda açılan yaralar maddî ve manevî tedavi edilmiş olacaktır.

6- İdare Eden ve İdare Edilenler İle İlgili Hükümler: Kur’an-ı Kerim, idare eden ve idare edilenler arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir kısım kaideler koymuştur. Bunlar: 1- Adâlet: Kur’an; idare edenle edilenin ve bütün halkın birbirine adâletli davranmasını sağlayarak, bu şekilde ‘içtimaî adâlet’ denilen şeyin gerçekleşmesini ister. Bu da herkesin yaşam imkânlarına sahip olması, güçlülerin zayıfları koruması, zenginlerin fakirleri doyurması, çalışanın emeğinin karşılığını eksiksiz alması gibi konularla ilgili hükümlerle oluşur. 2- Şûra: “Onların işleri aralarında şûra iledir”4 ayetiyle insanların, gayelerine ulaşabilmek için toplumlarına ve çağlarına göre en iyi vasıtalara ulaşabilmelerinin yollarını açmıştır. 3- Müslümanların maslahatını gözetme, 4-  Yardımlaşma, 5- Her türlü hakkın korunması. Bu konularda bir çok ayet mevcuttur ve Allah (c.c.) bunlarla toplumun refah seviyesinde idare edilmesini sağlamıştır.

7- Müslümanların Gayri Müslimlerle İlişkileri:  Kur’an din, ırk, renk ne olursa olsun insanların hakkına hürmeti emretmiştir. Müslüman olmayanları da; 1- Müslümanlarla antlaşmalı yaşayanlar, 2- Müsâde alarak oturan tüccar vb. kimseler, 3- Bunların dışında kalıp Müslümanlarla savaş halinde olanlar olarak ayırmış ve her biri ile ilgili en uygun ve ıslah edici hükümlerini bildirerek, adaletini tüm insanlara yaymıştır.5

Bu şekilde Kur’an-ı Kerim’de fert veya toplumla ilgili her konuda gerekli tüm meseleler aydınlatılmış, her bir alan için sağlam temeller atılmıştır.

Allah’ın kelâmının tam olarak anlaşılması ve hükümlerinin pratize edilebilmesi için sünnetin açıklamalarının yanı sıra ayetlerin nüzul (iniş) sebeplerini bilmek de çok önemlidir. Burada sahabenin konumu önem arzeder. Çünkü onlar Hz. Peygamber’e bir ayet nazil olduğunda nüzule sebep olan hadiseyi ve sebebini, sual soranın durumunu ve suali sorma sebebini bilirlerdi. Bilhassa Efendimiz (s.a.v.)’in yanında olan sahabileri, hükümler ile sebepler arasındaki münasebeti tesis edebilmişlerdir. Bu önemli ilim ile Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini doğru anlamak, ince farkların doğurduğu farklı hükümleri görmek ve hükümler arasındaki ihtilafları çözmek mümkün olmaktadır. Allah-u Teâlâ, sebeb-i nüzul ilmi gibi yardımcı ilimler ile de, Kur’an-ı Kerim’i ve ahkâmını (hükümlerini) en güzel bir şekilde anlamamızı sağlayarak bizlere insanın şanına yakışır şerefli bir yaşam şekline ulaşma yollarını göstermiştir. İnsanın, insanî vasıflarını muhafaza etmek ve çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık gibi her çağında maddî-manevî ihtiyaçlarını, asâletine yakışır şekilde karşılayarak medenî bir hayat yaşamasını sağlamak, insan için paha biçilemez kıymette bir nimettir.

Ekserî ulemaya göre Kur’an’ın en son inen ayeti olarak kabul edilen Maide sûresinin 3. ayetinde “Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim” buyrulmaktadır.

Bu nimeti bizlere bahşeden Rabbimiz; zulmün her çeşidinin var olduğu cahiliye çağını, bu mucize kitabıyla asr-ı saadete çevirmiş, tüm insanlara ve dünya tarihine bir numune olarak göstermiştir. Ve rahmet dokunuşuyla zulmün adâlete inkılabının ve bedevî bir toplumun kardeşlik, yardımlaşma ve fedakârlık duygularının hakimiyeti ile medenî bir topluma dönüşünün mümkün olabildiğini ispatlamıştır. Bu mâlumât bize, bugünün kurtuluş reçetesini de bildirmektedir. Allah (c.c.);  insanın nakıs bilgisinin ve nefsanî arzularının hâkim olduğu, insana yakışır temiz hayatı her geçen gün biraz daha kaybettiğimiz ve bizi her gün daha çok uçuruma yaklaştıran batı medeniyetinden, İslam’ın âdil ve nezih yaşam modeline “İslam Medeniyeti”ne davet etmektedir. Bunun yolunu da net bir şekilde göstermektedir. “O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet.”6

Bir sonraki sayıda İslam fıkhının ikinci kaynağı olan Sünnet ile devam etmek üzere sizleri Allah’a emanet ediyorum.