Derleme

İslam Medeniyeti İkliminde İbadet

Paylaş:

 

Allah Azze ve Celle insanı kendisine ibadet etmesi için yaratmış bunun için de insanın huzurlu şekilde yaşayabileceği ve kulluğunu yerine getirirken olumsuz yöndeki etkenlerden kendisini koruyabileceği bir medeniyet göndermiştir. Takvanın, adaletin, kardeşliğin ön planda olduğu; haramların, kibrin ve bencilliğin geri planda olduğu bir medeniyet… Müslümanlar ancak böyle bir ortamda İslam’ın verdiği ibadet şuuruna ulaşmışlardır. Bu sayfamızda İslam Medeniyetinin yaşanmış olduğu dönemlerde ibadetin nasıl yapıldığına ve ibadetten nasıl lezzet alındığına dair birkaç misal vereceğiz inşallah.

                PEYGAMBER EFENDİMİZ VE SAHABE DÖNEMİ

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir yandan kendisi ibadetlerin en güzelini yaparken bir yandan da Sahabe-i Kiram’ı ve onlardan sonra gelecek olan Müslümanları ibadete teşvik etmiştir.

Hz. Osman Radıyallahu Anh’ın azatlısı Haris Radıyallahu Anh anlatıyor: “Bir gün Osman ile otururken müezzin geldi. Hz. Osman bir kap içerisinde su istedi -içinde bir avuç su olduğunu zannediyorum- o suyla abdest aldı sonra da şöyle dedi: “Rasulullah, işte bu benim abdest aldığım gibi abdest aldı ve sonra şöyle dedi: ‘Kim benim bu abdestim gibi abdest alır da kalkıp öğlen namazını kılarsa sabah namazıyla öğlen namazı arasındaki günahları bağışlanır. Sonra ikindi namazını kılarsa öğleyle ikindi arasındaki günahları, sonra akşam namazını kılarsa akşamla ikindi arasındaki günahları, yatsı namazını kılarsa yatsıyla akşam arasındaki günahları bağışlanır. Sonra yatar ve yatınca da birtakım günahlarla kirlenebilir. Eğer kalkıp abdest alır ve sabah namazını kılarsa sabahla yatsı arasındaki günahları bağışlanır. İşte bunlar kötülükleri gideren iyiliklerdir.”

“Dediler ki: ‘Ey Osman bunlar kötülükleri gideren iyiliklerdir. Diğer sahih ameller hangileridir?’ Dedi ki: ‘Onlar La ilahe illallah, Subhanallah, Elhamdülillah, Allah-u Ekber, La havle ve “la kuvvete illa billah’ demektir.”

Tarık İbni Şıhab anlatıyor: “Hz. Selman’ın çalışmasını görmek için bir gece onun yanında geceledim. Gecenin sonuna doğru kalktı ve onu sabaha kadar namaz kılıyor zanneden (beni) görüyormuş gibi namaz kıldı. Zannımı ona anlatınca Selman şöyle dedi: ‘Beş vakit namaza sarılın. Zira beş vakit namaz öldürücü olmayan bütün dertlere kefarettir. Akşam olunca insanlar üç mertebeye ayrılırlar. Kimisi hep lehine hiç aleyhine çalışmaz. Kimisi hep aleyhine hiç lehine çalışmaz. Kimisi de ne lehine ne aleyhine çalışır. Bazısı gece karanlığı bastırıp insanlar uykuya daldıklarında ayağa kalkıp namaz kılarak sabahlar; işte bu adam hep lehine çalışıp hiç aleyhine çalışmayandır. Bazısı gecenin karanlığından ve insanların uykuda oluşundan istifade ederek başını alıp günahlara dalar. Bu adam da hep aleyhine çalışıp hiç lehine çalışmayandır. Bazısı da yatsı namazını kılıp yatar. Bu da ne kârda ne de ziyanda olandır. Sakın seni yoracak biçimde hızlı gitme. Devamlı ve dengeli ol.”

Hz. Ayşe Radıyallahu Anha’ya bazılarının bir gecede Kur’an’ı bir veya iki kere hatmettikleri anlatılınca Hz. Ayşe: “Onlar Kur’an’ı okuyor (gözüküyor)lar. Ancak (gerçekte) okumuyorlar. Ben bütün gece Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte olurdum da O Bakara, Al-i İmran ve Nisa surelerini okurdu. Tehdit ayeti geldiği zaman Allah’a dua eder, O’na sığınır, müjde ayeti geldiği zaman da Allah’a dua ve niyazda bulunurdu.”1

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE ASHABININ ARKASINDAN GELEN NESİL

İşte Sahabe, böyle manevi bir atmosferin içerisinde Allah’a karşı kulluk vazifesini yerine getirmiş, bunun sonucunda da kendilerinden sonra gelen nesli etkilemiştir. Daha sonra gelen neslin ibadetleri de İslam Medeniyetinin vermiş olduğu manevi atmosferinden dolayı bu denli güzel ve manalı olmaya devam etmiştir.

Ma’ruf-i Kerhi, ölüm hastalığındayken kendisine, “Vasiyetini yap” dediler, şöyle dedi: “Ben öldüğümde, gömleğimi sadaka olarak bir fakire verin; ben dünyaya çıplak geldiğim gibi ondan çıplak olarak (hiçbir şeye sahip olmadan) çıkmak istiyorum.”

Cüneydi Bağdadi demiştir ki: “Ben Seri’den daha çok ibadet eden birini görmedim; üzerinden 98 sene geçti, ölüm hastalığı hariç, kimse onu uzanıp da yatarken görmedi (istirahatini oturarak veya bir yere yaslanarak yapardı.)”

Ömer bin Vasıl-ı Basri, Sehl bin Abdullah-ı Tüsteri’nin şöyle dediğini nakleder: “Bir gün dayım bana ‘Seni yaratan Allah’ı zikretmez misin?’ diye sordu. Ben de ‘O’nu nasıl zikrederim?’ dedim. Dayım: ‘Yatağına girdiğin zaman dilini oynatmadan kalbinle üç kere Allah benimle beraberdir, Allah bana bakmaktadır, Allah bana şahittir de.”

“Ben bunu üç gün söyledim sonra gelip kendisine haber verdim. Bana ‘Her gece bu şekilde yedi defa söyle’ dedi. Ben de söyledim ve kendisine haber verdim. Bana, ‘Onları her gece on bir defa söyle’ dedi. Ben de söyledim. Kalbimde bir tat oluştu. Bir sene geçtikten sonra dayım bana ‘Bu şekilde kabre girene kadar devam et, sana fayda verecek olan odur’ dedi. Ben de buna senelerce devam ettim. Sırrımda yaptığım bu zikrin tadını buldum. Sonra bir gün dayım bana ‘Ey Sehl! Allah biriyle beraber olunca, ona bakınca ve onun şahidi olunca, o kimse Allah’a isyan eder mi? Sen de günah işlemekten sakın’ dedi.”

Muhammed bin Hamid şöyle anlatmıştır: “Ahmed bin Hadraveyh, ölüm döşeğindeyken yanında oturuyordum. Doksan beş yaşına gelmişti. Yakınlarından biri kendisine bir soru sordu; Ahmed bin Hadraveyh’in gözlerinden yaş boşaldı ve: ‘Evladım! Önümde öyle bir kapı var ki ben onu doksan beş senedir çalıyorum. O kapı şu an bana açılıyor. Onun cennete mi cehenneme mi açılacağını bilmiyorum. Bu halde sana nasıl cevap vereyim?’ dedi.”2

Rabbimiz ahir zaman Müslümanlarına da bu şekilde ibadet şuuru kazanabileceği bir medeniyet inşa edebilmeyi nasib eylesin…

1.        Hayatü’s Sahabe

2.       Kuşeyri Risalesi