Makale

İşte Öyle Bir Gençlik

Paylaş:

     Gençler hakkında her yazı yazmaya başladığımda yüreğimde ayrı bir heyecan oluşur, bir ümit filizlenir. Gençlik bana, imanın aksiyon ve heyecan veren duygularını hatırlatır. Her insan gibi bizler de gençliğin son demlerindeyiz ama önemli olan şudur ki imanımız ve ümidimiz genç kalmalı.

     Bugün öyle bir gençlikten bahsedeceğiz ki her ümmet ferdine kaybettiği veya unutmaya başladığı öz değerlerini tekrar hatırlatacak ve tekrar onu kendisine getirecek. Genç olmak bir nimetse, genç kalmak bir şereftir. Neden mi? Belki de genç olmak Allah’ın her insana verdiği bir nimettir, herkes gençlikten yaşlılığa doğru bir yol alır. Ancak hayatının son demine kadar ruhunu şu melun dünyada genç bırakabilenler, işte o gençliğin enerji veren, zalimlere korku salan, şeytanı titreten özelliği sayesinde her daim İslam ile şeref kazanmaya devam edeceklerdir.

     Öyle bir gençlik ki; 11 yaşında baba evini, koskoca peygamberi ve ashabını İslam düşmanlarına rağmen İslam’ın karargâhı ve davet merkezi hâline getiren Erkam bin Ebi’l Erkam gibi meselenin ehemmiyetini bilen bir gençlik.

     Öyle bir gençlik ki; Hz. Ali Radıyallahu Anh misali 11 yaşında olmasına rağmen yüzlerce mızrak darbesiyle öleceğini bile bile peygamberin yerine yatağına yatıp şehadeti arzulayan bir gençlik.

     Öyle bir gençlik ki; kavminin imanı kurtulsun diye tağutlaşan kralın okunun ucunda can vermeyi davet vesilesi kılarak binlerce insanı cennete şehit olarak taşıyan Ashab-ı Uhdud kıssasındaki yiğit bir gençlik.

     Öyle bir gençlik ki; Saray’ın ve toplumun en önde olan şahsiyetlerinin çocukları oldukları halde ve zenginliğin tüm nimetlerinden faydalandıkları halde, Allah’ın Tevhid dinine davet neticesinde tüm imkân ve nimetlerden mahrum kalacaklarını bilerek zalimlerden bir mağaraya ama aslında Rablerine sığınarak ebedi bir hayatın anahtarını ellerine alan Ashab-ı Kehf gençliği.

     Öyle bir gençlik ki; put yapan babanın put kıran oğlu olup zalim ve azgın kâfir Nemrut’un karşısında akıllara durgunluk veren bir cesaretle, yılmaz bir imanın eserlerini bize miras bırakan Hz. İbrahim Aleyhisselam gibi bir gençlik.

     Öyle bir gençlik anlatılır ki bize; Uhud’da herkes düşmandan kaçarken kendisi düşmanın ardındaki cennet kokusuna doğru şehadete yürüyen Enes bin Nadr kıvamında şehadet aşığı bir gençlik.

     Öyle bir gençlik ki; henüz 12-13 yaşlarında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem emrettiği andan itibaren 17 gün içinde İbranice’yi öğrenen ve resmî yazışmaları çevirip yazılar yazabilen Zeyd bin Sabit misali zekâsıyla ve itaatiyle örnek bir gençlik.

     Öyle bir gençlik ki; Peygamberin müjdesi olmak ve İslam sancağını batılın bağrına saplamak için İstanbul’un fethi için yüzyıllardır mücadele veren ecdadının izini takip ederek yıkılmaz denen surları, kendi icadı olan toplarla yıkan ve Fatih lakabıyla kıyamete kadar unutulmayacak olan Fatih Sultan Mehmet misali kapılar açan, çağlar açıp çağlar kapayan bir gençlik.

     Allah’ın murad ettiği gençler işte öyle kimselerdir ki; herkes otururken onlar ayakta, herkes uykuda iken onlar nöbette, herkes korkarken onlar meydanlarda, herkes köleliğe rıza göstermişken onlar Allah’a kulluğun verdiği özgürlüğün kanatlarında uçmakta, herkes paranın, kariyerin, makamların, kadınların kulu olmuşken onlar yalnızca Allah’a kulluğun şuurunda, herkes güce teslim olmuş iken onlar o güçleri darmadağın edecek İbrahim baltasıyla dimdik ayakta, herkes maddeye kul ve esir olmuşken onlar mananın ve zikrullahın zevkini yaşamakta, herkes Allah dışında her şeye ve herkese hizmet ederken onlar Rablerine ve davasına hizmet etmekte olan bahtiyar gençlerdir.

     Genç olmak, farkında olmaktır. Gençler kuşaklara ayrılsa da onlar hep aynı kuşağın erleridir. Biz ne A kuşağı ve ne de Z kuşağının gençleri değiliz. Biz asırlardır süregelen Allah’ın Kur’an’da “Fete” yani “yiğit-delikanlı” diye isimlendirdiği İslam gençleriyiz.

     Bazen olur Habil ile Âdem babasına yoldaş oluruz, bazen olur Musa Aleyhisselam’ın yol arkadaşı, bazen Talut olur uslanmaz Yahudi kavminin başında ordu yönetiriz, bir gün gelir İsa Aleyhisselam’a havari olup vahye şahitlik yaparız, bazen Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile hicret eder, aç kalır, boykota uğrarız, bir gün gelir Fatih, Alparslan, Selahaddin Eyyubi, Tarık bin Ziyad’ın torunlarından olup çağları değiştirecek fetihler gerçekleştiririz.

     Bizim kuşağımız İslam, adalet, Tevhid, hürriyet, fetih kuşağıdır. Bazen yaşlanır bedenlerimiz ama sürekli taze imanlarımızla hep genç kalan Furkan erlerinin hasretle beklediği ve gelişi için gayret ettiği Öncü Nesil gençliğiyiz! Bedenlerin yaşlanmaya hakkı vardır ama ruhumuzun ve imanımızın asla!

     Mücadelesiz ve davetsiz, ibadetsiz ve zikirsiz geçen her an bizim gençliğimizi alıp götürür. Bizi genç kılan ideallerimiz ve imanımızdan kaynaklı hayatımızdır. Efendimiz’in meşhur hadisini hiç unutmayız:

     “İmanınızı yenileyin.” “Ya Rasulallah, iman da eskir mi?” “Evet! Elbisenin eskidiği gibi içinizdeki iman da yıpranır ve eskir. Kalbinizdeki imanı yenileyin.” “İman nasıl yenilenir ey Allah’ın Rasulü?” “Kelime-i Tevhid (La İlahe İllallah) ile.”1

     Buradaki eskimeyi yaşlanmak olarak ele alır, yenilenmeyi de gençleşmek olarak anlarız. Bizim imanlarımız Tevhid kelimesiyle daima genç kalmalıdır. Bizler Tevhid kuşağıyız.

     Rabbimiz hepimize şurada anlatılan bahtiyar kimseler gibi olmayı nasip eylesin. İmanla gençleşen ve mücadele azmi hiç dinmeyen mübarek şahsiyetlerle aynı istikamette yürümeyi ve ahirette onlarla beraber olmayı hepimize bahşetsin.

  1. Müsned