Makale

İtikaf Sünneti ve Mücadele Dolu Günler

Paylaş:

Bir Ramazan Ayı’nı daha olaylarla geride bıraktık ve Allah’a hamdolsun yıllardır camilere girerek yaşatmaya ve halkı teşvik etmeye çalıştığımız itikaf sünnetini bedeller ödeyerek tüm dünyaya anlatmış olduk.

Malumunuzdur ki Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Kim benim unutulan bir sünnetimi ihya ederse Allah ona 100 şehit sevabı verir”1 buyurmaktadır. Bizler de pek kıymetli olan bu sünneti yıllardır camilere girerek en başta din görevlilerine ve sonra tüm İslam camiasına anlatmaya çalıştık ama ne kadar anladıkları tartışılırdı. Bu yıl ise Diyanetin herhangi bir yasaklama kararı olmamasına rağmen derin güçlerin talimatıyla ve Emniyet tarafından yapılan cami baskınları yüzünden bir ibadet olmaktan çıkıp bizim için bir sünnet müdafaası haline geldi.

Evet, tastamam bir mücadele ve müdafaa verdik itikaf ibadeti için. Amacımız camilerde ruhumuzu ve kalplerimizi arındırmak için ibadet etmekti ve bir taraftan da bu ibadeti tanıtmaktı. Maalesef birileri ibadetin huzurunu kaçırdı ve onu bizim için mücadele sahasına çevirdi. Müftülerin ve bazı sözde cemaat liderlerinin söylemesine göre biz fitneye alet olduk ve bir sünnet gerektiğinde fitne zamanında terk edilmeliydi. Ancak İslam’ın tek bir şiarı bile birileri her yapılana fitne diyecek diye terk edilemezdi.

İslam’ın esasları bellidir: Kur’an ve Sünnet. Kur’an’ı mana ve hüküm olarak terk eden ve sünnetin de işine geldiği kadarını alanlardan elbette bize sahip çıkmaları beklenemezdi. Rasulullah’ın ömrünün son demlerine kadar asla terk etmediği itikaf sünneti de toplumun bilmediği ve bilenlere de zor geldiği için terk edip unuttuğu sünnetlerdendi ve biz bu sünneti onlara tekrar hatırlatmak istedik. Şahsım 17-18 yıldır bu sünneti Alparslan Kuytul Hocaefendi vesilesiyle yerine getirmekte ve kardeşlerimle ilk defa bir sünnet ibadet için bu kadar baskı ve zulme maruz kalmaktayız.

Geçen yıl ve bu yıl Ramazan Ayı’nın başında verdiğimiz teravih mücadelesini daha önce anlatmıştım. Namazla direniş ve özgürlük kazandıran Rabbimize hamdolsun ki bu defa da bize unutulan ve terk edilen bir sünnetin ihyası ve müdafaası için fırsat verdi. Yüzlerce camide kardeşlerimiz, itikafa girdi ve son anda talimatla alınan karara rağmen bedeller ödemek pahasına terk etmedi. Sünneti müdafaa sadece kitaplar yazarak veya ilmi münazaralar vererek olmaz. Bazen bir sünnet için ağır bedeller de ödemek gerekebilir.

Hadis ilmini bilirsiniz, tek bir hadis için çöllerde yürünen o günleri ve geceleri bilirsiniz. Bu din bize bedava ulaşmadı. Bizden sonraki kuşaklara da bedava aktarılamaz! Bedelsiz ve bilgisayar başında kopyala-yapıştır yöntemleriyle din ayakta duramaz! Cami kürsülerinde önüne konulan vaazları okuyarak halk İslam ile buluşturulamaz. Dinin içselleştirilmesi için her buyruğunuzun insanlara ne zorluklarla ulaştırıldığının bizzat gösterilmesi elzemdir.

Din, hayatı kuşatan bir hayat tarzı ve insanların düşüncelerine ve ideallerine yön veren bir okuldur. Farzları ve haramları olan bir din, elbette sünnetlerle koruma altına alınmıştır. Sünnet, farz ve haramların önünde bir kalkan mesabesindedir. Birileri İslam’ın özüne yani akidesine göz dikmiş olacak ki sünnet kalkanını delmeye çalışmaktadır. Bizlere adımıza her ne denirse densin ister Y ister Z kuşağı densin; adımız Müslüman ve Öncü Nesil kuşağı denilmesini tercih ederiz. Ve bizler İslam’ın her bir değeri için rahatımızı, malımızı, çocuklarımızı, gençliğimizi ve gerekirse özgürlüğümüzü feda etmeye hazırız elhamdülillah.

Neden bu yazıyı yazma ihtiyacı duyduk? Oysaki Ramazan bitti ve ona rağmen neden hâlâ bu konuyu kapatmıyoruz diye sorabilirsiniz. Bizler bu konunun kapanmasını değil daima açık kalmasını ve mücadelenin kök salıp dallanıp yeşermesini istiyoruz. İtikaf dallardan biridir. İslam’ın esasları ve sünnet konusu daha nice dalda yeşerip filiz verecek bizim mücadelemizle. Allah itikaf sünnetini yeşertmeyi ve tüm dünyanın böyle bir ibadetten haberdar olmasını bize nasip eyledi. Alparslan Kuytul Hocamızın da dediği gibi: “Az bir mücadele ve bedelle Allah bizlere çok büyük bir nimet bahşetti. Ne kadar hamd etsek azdır. Aslında çok bir bedel ödemeden koskoca dünyaya itikaf diye bir sünneti tanıtıp sevdirdi.” İşte vaziyetimiz budur, hamd makamındayız. Şükrediyoruz ki Rabbimiz de bizlere olan nimetini arttırsın ve bizi İslam’ın unutulan başka şiarlarını aydınlığa çıkartmak ve gündem yapmak için görevli kılsın.

Bu yıl istediğimiz gibi bir itikaf yapmadık belki ama birçok kardeşimiz itikaf ile alacağı yüz şehit sevabını, dinin bir şiarı için mücadele etmek niyetinden Allah’ın izniyle cihat sevabı alarak sevabını kim bilir yüzlere katladı. Hem bir ibadet sevabı hem de cihat sevabı birleşti Allah katında. Gözaltında geçen günler ve geceler, yedikleri dayaklar ve dışarda kardeşleri için Emniyetin önünde kuru hasır üzerinde yatılan geceler, parklarda bahçelerde yapılan iftar ve sahurlar…

Bunların hepsini tarih de yazdı, yazması kaçınılmaz olan melekler de yazdı. Bazen bir şey söylersin bir şey yaparsın Allah için, melekler bile bunun sevabını yazamaz, sadece amelin adını oraya kazırlar. Sevabı Allah’a kalmıştır. Oruç ibadetinin sevabını böyle vereceğini yani sevabının kendisine ait olduğunu söyleyen Rabbimiz, acaba şu oruçlu günlerde camiden dayaklarla, coplarla alınıp günlerce gözaltında kalan kulları için de aynı şekilde yapar mı? Neden olmasın ki?

Biz basit bir iş yapmıyoruz, koskoca dinin halk nezdinde küçük görülen ama Hak katında büyük olan bir ibadetin ve cihanın son peygamberinin bıraktığı emanete sahip çıkıp onu kuşaklara bedeli ödenmiş bir mücadele sahası olarak miras bırakıyoruz. Gençler ve bazı kardeşlerimiz hâlâ farkına varmamışlarsa uyansınlar ve bunu anlasınlar. Bizler diriliş ve uyanış nesliyiz. Emaneti aldık ve kuşandık, ötelere taşıma gayretindeyiz. Sancak yere düşmesin diye her şeyimizi feda etmeye rıza gösterdik. Bedeller ödedik, ödüyoruz ve ödemeye devam edeceğiz.

Bizim mirasımız, mal mülk olmaz! Biz ilmi, ahlakı, cihadı ve takvayı miras bırakırız. Bizden sonra İslam’ın ve sünnetin müdafaasını miras alanlar da bilsinler ki bu çok ciddi bir iştir. Tevhid koskoca bir çınar, o çınarın da her bir dalı, her bir yaprağı, her üzerine düştüğü gölge pek kıymetlidir. Tabiri caizse bu çınarın yaprağına bir zarar gelirse ne bizim ve ne de bizden önceki atalarımızın hakları size helal değildir.

  1. İbni Adiy; Taberani