Güncel

“Kaybedilen Değerimiz; Ahde Vefa”

Paylaş:

Vefa; “kendisine yapılan iyiliğin ve verilen değerin bedelini ödemek; sevgi, bağlılık ve dostlukta sebatkâr davranmak; aklın ve dinin bir gereği olarak üzerine düşen görevi yerine getirmektir.” Allah Azze ve Celle, insanı henüz yeryüzüne göndermeden, onlardan bir ahid almıştı. Bu ahid, onların yeryüzündeki nişaneleri ve hayat sözleşmeleri olacaktı. Ne var ki insanoğlu nankörlük etti ve verilen ahde zaman zaman vefa gösteremeyerek Allah’a karşı vefasızlık etti. Allah’a rağmen, İslam’a aykırı ideoloji ve yaşam tarzlarına yöneldi. İşte bu vasfını yitiren insanoğlu, artık Müslüman kardeşine ve kendisine bu dini öğreten büyüklerine karşı da vefasızlık yapar oldu.

                “Onlar öyle kimseler ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah’ın ziyaret edilip hâl ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.”1 Rabbimiz davasına, cemaatine ve kardeşlerine verdikleri ahdi bozanları vefasızlardan yazıyor ve onların yaptıklarının yeryüzünde fitne - fesat çıkarmaktan başka bir şey olmadığından bahsediyor. Çünkü bu ahlâka sahip kimseler, asla İslam davasına ve İslam toplumuna bir fayda sağlamayacaktır. Dahası onlar, toplumda ve içinde bulundukları çevrede ayrılık ve moral bozukluğuna sebep olacaklardır. Onlar ziyareti terk eden ve gittikçe akraba ve kardeşlerinden uzaklaşan ve kardeşlik ahdine sadık olmayan kimselerdir.

                Ruhlar âleminde Rabbimize, sadece kendisine kulluk yapacağımıza dair söz vermedik, aynı zamanda Allah’ın bizzat tesis ettiği İslam kardeşliğine de bağlı kalacağımıza söz verdik, yani her meselede verilen söze sadık kalacaktık. Ancak ehli küffarın girdiği her deliğe giren ve ehli dünya ile özdeş bir ahlâka sahip olan neslimiz, ne sadâkâti ne de vefayı kendine gereği gibi ahlâk edindi.

                Bugün tevhide iman ettiğini söyleyen nice Müslümanlar dahi, vefa duygusuyla yaşamaktan yoksundur. Genel olarak Allah’a, özelde ise kendisine cennetin yolunu gösteren hocalarına ve cemaatteki büyüklerine karşı gösterilen vefasızlıklar, fedakâr insanların canını yakmakta ve yüreklerini incitmektedir. Başta da söylediğimiz gibi vefa; kardeşlerini sevmede, hocalarına bağlılıkta sebat etmektir. Doğruluğuna inandığı ve “yolum, cemaatim, hocam, kardeşlerim” dediği değerlerden basit nefsanî sebepler ya da bazı mantıksal gerekçelerle kopanlar, bilsinler ki geride bıraktıkları mirasa başkaları sahip çıkacak ve de kendi adları vefasızlardan yazılacaktır.

                Yazarın birinden şöyle bir söz hatırlıyorum; “vefası olmayanın yarını olmaz.” Çok doğru bir söz. Eğer bir insan Allah’a verdiği söze sadık olursa, o zaman kendisine emanet edilen koskoca İslam gemisini birlikte yürütmekle görevlendirildiği dava arkadaşlarına da sadık olur. Vefası olmayan insan, bu çatının çürük direği olduğunu göstermiştir. Bir direğin düşmesiyle çatı çökecek değildir ama artık çürük direk, bir odundan başka bir şey olamaz. O direğin yerine de daha sağlam bir direk dikilecektir.

                Vefa; bir nehrin yatağına bağlı kalarak düzenli akışıdır. Nehrin yatağında sorun varsa, sürekli insanların tarlaları ve bahçeleri zarar görecektir. Yani, elde edilen ürünlere zeval getirecektir; insan kaynağını, hizmet gücünü israf edecektir. Bir cemaat fertlerinin kardeşlerine vefa duyguları ne kadar fazlaysa, o yerde Allah’ın rahmeti ve desteği de o denli fazla olacaktır.

                Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “Kıyamet günü, Allah öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve ‘Bu, falan oğlu falanın vefasızlığıdır’ denilir.”2

                Peygamberimiz; “Allah’ım! Gücüm yettiği kadar ahdine ve vaadine sadakat gösteriyorum”3 diye dua etmiş ve kendisini Rabbine karşı daima sorumlu hissetmiştir. Yüce Rasul, bu şekilde bizlere her an vefalı olunması gerektiğini öğretiyordu. Her daim vefa timsali olmak ne kadar da zordur! Hoca talebesine; talebe hocasına karşı vefalı olmalı. Talebe, öğrendiklerine ve hocasının ümidini kırmamak adına kendisine verilen değerlere karşı vefalı olmalıdır. Evlat, anne-babasına karşı vefalı olmalı, yaşlandıklarında onları bir başına bırakmamalı. Kadın, kocasına karşı vefalı olmalı; en zor gününde eşinin yanında olmalı, bela ve musibet zamanlarında acısını dindirmeli. Cemaat, hocasına karşı vefalı olmalı. Sahabe misali, liderine sahip çıkmalı, ehli küffara yem etmemeli. Onca zorluğun, sıkıntının içerisinde onu yalnız bırakmamalı.

                İhlâs, kişinin amellerine karşı vefalı olmasıdır. Bizler de kendimize ve işlediğimiz amellere, sahip olduğumuz imanî değerlere karşı vefalı olmalıyız. Ömrümüzü ve gençliğimizi ucuza harcamamalıyız, harcatmamalıyız. Kendisine karşı vefa hissetmeyen, bu ömrü gereksiz işlerle hebâ edecektir.

                Yeniden ruhlar âleminde verdiğimiz sözü yenilemek zorundayız. Yeniden hepimiz, ahde vefa ile kuşanmalı ve nesilleri onunla boyamalıyız. Vefa çimentosuyla, kardeşlik duvarları örme vaktidir. Dayanışmanın ve ziyaretleşmenin temelinde yatan bu ahlâkı, tekrar çağımıza sunma vaktidir. Bizler, karanlıklara meydan okuyan, şirk ordularını dağıtan Hz. Peygamberin neferleriyiz. İlk başta ona olan vefa borcumuzu ödemek ve bıraktığı tevhid meşalesini yeni kuşaklara taşımak zorundayız. Sancağımızda tevhitten başka bir şey yazmamalı, yazmaz! Verilen söz az değildir, verilen mücadele basit değildir. Kaybettiğimiz yerde, vefayı tekrar aramalı ve bulmalıyız.

                Ey ahdine vefa gösteren, kardeşlerini az bir değere satmayan İslam neferi! Sensin, çağların beklenen ÖNCÜ NESLİ!

  1. Bakara, 27
  2. Buhari, Edeb 99
  3. Buhâri, Tirmizî,