Yılın Hedefi

Kurtarmadıkça Kurtulamazsınız!

Paylaş:

                                                                                                                                                            

                Geçtiğimiz sayımızda sizlere bir davetçinin anlattığı şeylerin kendi hayatında tezahürlerinin olması gerektiğini, bu şekilde muhatabına da örnek olacağını anlatmıştık. Bu sayımızda da davetin asıl merhalesi olan “Anlatmak” kısmını ve davetçilerin muhatabını davet ederken ilk olarak hangi konuları ele alması gerektiğini sizlere aktaracağız.

                Her davetçinin vazifesi yaşadığı toplumu Allah’ın istediği bir topluma dönüştürmektir. Bilinmelidir ki; kurtuluşun yolu kurtarmaktan geçmektedir. “Vallahi kurtulamazsınız. Başkalarını kurtarmadıkça kendinizi de kurtarmış olmazsınız. Başkalarının kurtuluşu, sizin kurtuluşunuz demektir. Kendinizi kurtarmak istiyorsanız başkalarını kurtarın.”1

                Ümmeti Muhammed Allah Azze ve Celle’nin vermiş olduğu büyük bir vazifeyle karşı karşıyadır. Omuzlarında bu vazifenin ağırlığı vardır. Bu aynı zamanda Müslümanlara gösterilmiş olan bir hedeftir. “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür”2 ayeti vazifemizin ne denli büyük olduğunu çok net ortaya koymaktadır. Allah Azze ve Celle fitne, zulüm, şirk düzenleri kalkıncaya kadar bu düzenin sahipleriyle mücadele etmemizi emretmektedir.

                Yapacağımız bu mücadelenin yolunu Rabbimiz belirlemiştir. Tüm peygamberlerine bu yolu göstermiş ve hiçbir şekilde taviz verilmesini kabul etmemiştir. Kur’an kıssaları bize hangi durumlarda nasıl hareket etmemiz gerektiğini göstermektedir. Davetçi Kur’an ve sünneti referans alarak hareket etmelidir. Dolayısıyla bu hedefi gerçekleştirmek için başka yollar aramaya gerek yoktur. Bizi sonuca ulaştıracak tek yol Rabbani Hareket Metodudur.

                PEYGAMBERLER EVVELA TEVHİD ÜZERİNDE DURMUŞLARDIR

                Peygamberler İslam davetinin öncüleri olmuşlardır. Kur’an bizlere tüm peygamberlerin istisnasız Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığını anlatarak davete başladıklarını bildirir. Çünkü dinin temeli Tevhiddir. Tevhidi öğretmeden, tek otoritenin, kanun koyucunun Allah olduğunu, sadece O’na itaat edileceğini, ibadet maksatlı birtakım hareketlerin ve sözlerin sadece O’na yapılacağını, duanın sadece O’na edileceğini, insanların oluşturdukları ideolojilerin öneminin olmadığını sadece ve sadece Allah’ın hükümlerinin önemli olduğunu öğretmeden başka meseleleri öğretmek kökü olmayan bir ağacı dikmeye benzer. Nasıl ki bu ağaç ne kadar sulanırsa sulansın büyümeyecek ve meyve vermeyecekse Tevhid ile başlanılmayan davet de başarılı olmayacak, bir sonuç vermeyecektir. Tevhid işin temelidir. Tevhid anlatılmadan İslam’ın diğer meseleleri anlatılırsa o meseleler anlaşılmayacak dolayısıyla verim de elde edilemeyecektir.

                “La İlahe İllallah’ı ortaya koymadıysanız Allah’ın yardımını beklemeyin. La İlahe İllallah’ı ortaya koymadıysanız Amerika’nın ve onun gibi olanların kahredilmelerini beklemeyin. Eğer siz gerçekleri peygamberlerin ortaya koyduğu gibi ortaya koymadıysanız Allah’ın yasalarına göre onlara daha çok mühlet verilecektir, bunu unutmayın!”3

                DAVETTE ÖNEMLİ BİR DİĞER NOKTA AHİRETE İMANDIR

                Peygamberler cennetin ve cehennemin yani ahiretin delilleri üzerinde durmuşlardır. Allah’ın adalet sahibi olduğunu anlatmışlardır. İslam davetçileri de bu konu üzerinde durmalıdır. Bu dünyada adalet tam manasıyla gerçekleşmemektedir. Eğer Allah adalet sahibi ise -ki bunda şüphe yoktur- adaletin gerçekleşmesi şarttır. Nice iyi insanlar bu dünyadan yaptıkları iyiliklerin karşılığını görmeden, nice kötüler de yaptıklarının cezasını çekmeden ölüp gidiyor. Allah ise mutlak adalet sahibidir. Bu dünyada adalet tam tecelli etmediğine göre demek ki Allah sonraya bırakıyor. Hem Allah Azze ve Celle ‘Kerim’dir. Kerim olan Allah sürekli nimetlerinden vermek ister. Kıyamet koptuktan sonra yeniden yaratmazsa o zaman kime nimet verecek? Kerim sıfatıyla nasıl muamele edecek? İmtihanı kazanmış olanlara nimet vermeyecekse kime verecek? Kendisi için ömrünü verenlere, canını veren şehitlere vermeyecek de kendisinden korkan salihlere muttakilere vermeyecek de kime verecek? Onun için Allah Azze ve Celle’nin ‘Kerim’ sıfatının gereği olarak bu kullarını yeniden yaratması ve yeniden nimetlendirmesi gerekmektedir. Bu anlayış ile insanlar ahiret inancına daha çok bağlanırlar. Dolayısıyla İslam davetçileri bu nokta üzerinde dikkatle durmalıdırlar.

                İSLAM DAVETÇİLERİ İNSANLARI BATIYI VE BATILI TAKLİT ETMEKTEN VAZGEÇMEYE DAVET ETMELİDİRLER

                “Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takip edeceksiniz.” Hz.Peygamber’in gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz sahabiler sorduk: “Ya Rasulullah! İzlerini takip edeceğimiz bu topluluklar Yahudiler ve Hıristiyanlar mı olacak?” Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?”4

                Elbette ki Müslümanlar yanlışa yanlış demek zorundadırlar. Batılı reddetmek zorundadırlar. Hakka davet ederken bir taraftan da batılın reddedilmesi gerekildiği unutmamalıdır.

                İSLAM DAVETÇİLERİ İNSANLARA ALLAH SEVGİSİNİ VE ALLAH KORKUSUNU ÖĞRETMELİDİRLER

                İslam davetçilerinin bir vazifesi de Allah’ın rahmet sıfatlarını öğreterek insanların marifetullaha ve muhabbetullaha ulaşmalarını sağlamaktır. Diğer taraftan da azap sıfatlarını öğreterek mehafetullaha ulaşmalarını sağlamaktır. Allah sevgisi ile Allah korkusu insanların harekete geçmesini kolaylaştırmaktadır. İki duygu aynı anda verilmelidir. İslam davetçileri bu konular üzerinde de sıkça durmalıdır.

                İSLAM DAVETÇİLERİ ALLAH’IN DÜŞMANLARINA KARŞI NEFRETİ DE VERMELİDİR

                Yaşadığımız dünyayı batı medeniyeti bu hale getirdi.  Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da ve dünyanın birçok yerinde milyonlarca Müslüman şehit oldu. İslam davetçisi, kâfirin küfründen, ideolojisinden, zulmünden, kanunundan, toplumları ifsat eden mimsiz medeniyetinden bahsetmelidir.  Kâfire ve medeniyetine nefret üzerinde durmalıdır. “Allah’ın davasına ve Müslümanlara olan sevgi insanı hareket geçirdiği gibi kâfirlere ve zalimlere olan nefret duygusu da insanı harekete geçirir. Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiler, namus kavramını bitirdiler, aile kavramını ayaklar altına aldılar. Allah, erkek ve kadın olarak iki sınıf insan yarattı onlar insanı dört cinse çıkardılar. Erkekleşmiş kadınları onlar ürettiler, kadınlaşmış erkekleri de onlar ürettiler. Bu medeniyetten nefret etmek benim hakkımdır.”5

1.        Alparslan Kuytul Hocaefendi

2.        Enfal; 39

3.        Alparslan Kuytul Hocaefendi

4.        Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6

5.        Alparslan Kuytul Hocaefendi

6.        *Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin “2016 Şanlıurfa Hakka Davet Vazifesi” konferansından yararlanılmıştır.