Başyazı

Maddeci Dünyada Maneviyat Aleminde Yükselmek-2

Paylaş:

 

Hamd; gönderdiği kitabı ile kullarına, nefsi terbiye etmek suretiyle manevi olarak yükselmenin yollarını gösteren Allah Azze ve Celle’ye, Salât-u Selam; Kur’an-ı Kerîm’in eğitim metodunu uygulayarak ashabını, maneviyatı yüksek şahsiyetler haline getiren Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, Selam ise; üzerinden asırlar geçse de eskimeyen Nebevî eğitim metodu ile maneviyatını yükseltme gayreti içinde olan tüm kardeşlerimin üzerine olsun.

Bildiğiniz gibi Kasım sayısında “Maneviyat Aleminde Yükselmek” konusuna başlamış ama sıcak Kudüs gündemi sebebiyle konuya ara vermek durumunda kalmıştık. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem tasavvufî bir hayatı her an ve tabi bir şekilde yaşamaktaydı. Allah Rasulü’nün hayatının her anında zikir ve maneviyat örneklerini, zühdü ve takvayı görürsünüz.

İbadet etmek Peygamber Efendimizin gözünün nuruydu. Hz. Enes Radıyallahu Anh anlatıyor: “Rasulullah Aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: “Bana, (dünyanızdan) güzel koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı.”1 O, gözünün nuru kılınan namazı, farzların dışında nafile namazlarla da takviye ediyor ve daima Rabbiyle birlikte olmaya çalışıyordu.

MANEVİYAT VE TAKVA DOLU BİR HAYAT

Allah Rasulü’nün bütün hayatı ibadetti. Bazı kelimeleri bize yanlış öğrettikleri gibi ibadet kelimesini de yanlış öğrettiler. İbadeti yalnızca namaz, oruç ve hacc gibi ömrümüzün az bir kısmını kapsayan ameller olarak öğrettiler. Hâlbuki ibadet yirmi dört saati yani bütün hayatı içine alır. Bütün hayatın ibadete çevrilmesi mümkündür. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashabını bütün hayatlarını ibadetle geçirmeleri hususunda eğitmişti ve onların içerisinden büyük velileri, Sıddıkları bu şekilde ortaya çıkarmıştı. Eğer Kur’an’a göre yaşarsanız uyumanızı, yemenizi, çalışmanızı kısaca hayatınızın tamamını ibadete dönüştürebilirsiniz. Allah Rasulü bunu anlamış ve yirmi dört saat Rabbiyle birlikte olmanın lezzetine varmıştı. O, evine girip çıktığında, yatağına uzandığında, geceleyin sağa sola döndüğünde, uykudan kalktığında Rabbini zikrederdi.

Uykudan uyanınca: “الْحَمْدُ اللّٰهِ الَّذ۪ى اَحْيَانَا بَعْدَ مَا اَمَاتَنَا وَاِلَيْهِ النُّشُورُ “Bizi öldükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Dönüş sadece O’nadır.”2

Tuvalete girerken “اللهمّ اِنِّي اَعُوذُ بِك مِنَ الْخُبْثِ وَالْخَبَائِثَ ” “Allah’ım! Erkek ve dişi şeytanlardan sana sığınırım” der ve tuvaletten çıkarken de: “غُفْرَانَكَ، اَلْحَمْدُ لِلّهِ الّذِى اَذهَبَ عَنّي اْلاَذى وَ عَافَانِي “(Allah’ım!) Senin mağfiretini dilerim. Benden eza veren şeyleri gideren ve bana afiyet veren Allah’a hamdolsun”3 diyerek hamd ederdi.

Sahabe der ki, biz Allah Rasulü’nün yanında oturduğumuz zaman, konuşmuyorsa daima Rabbini tesbih eder, istiğfar eder ve “أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ derdi. Acaba bu sefer kaç defa diyecek diye sayardık ve yüz defa saydığımız olurdu.

Evden çıkarken: “ بِسْم اللهِ تَوَكّلْتُ عَلَي اللهِ و لاَ حَوْلَ وَلاَقوّةَ اِلاّ بِاللهِ العَلِيّ العَظِيمِ ” “Allah’ın adıyla! Allah’a tevekkül ettim. Allah’a dayanmaktan başka kudret ve kuvvet yoktur” derdi. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabına tevekkülü öğretebilmek için: “Evinizden her çıktığınızda böyle söyleyiniz” buyururdu.

Hayatınızın tamamının, attığınız her adımın ibadet olmasını istiyorsanız her halinizde Kur’an ve Sünnette öğretilen o duruma uygun dualarla Rabbinizi zikrediniz. Allah Rasulü’nden rivayet edilen duaları bilmiyorsanız mesela yeni bir elbise giydiğinizde: “Ya Rabbi bana bu yeni elbiseyi giydirdiğin için sana hamd-u senalar olsun” deseniz yine Rabbinizi zikretmiş olursunuz.

Efendimiz, sadece ibadete düşkün değil aynı zamanda harama düşmeme konusunda da çok dikkatli idi. Bir gün kendi yatağında bir hurma görmüş ve düşünmeden onu yemişti. Daha sonra birden aklı başına gelmiş ve “Ne yaptım ben” demişti. Ya bu hurma benim malım değilse, diyerek sabaha kadar uyuyamamıştı. Hanımı kendisine, “Neden uyuyamadın ya Rasulallah, Allah Rasulü’nün evinde haram lokma olur mu, Allah buna müsaade eder mi?” demişti. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Evimizde başkalarının vermiş olduğu zekât hurmaları var, onları fakir fukaraya dağıtmak için almıştık. Acaba onlardan bir hurma, benim hurmalarıma karışmış olabilir mi? Onun korkusu beni tuttu da sabaha kadar gözüme uyku girmedi” buyurmuştu. Maneviyat ve takva dolu bir hayat…

TAKVA YOLUNDA EFENDİMİZİN İZİNDEN GİDENLER

Sahabe-i Kiram da maneviyatta ve takvada O’nun izinden gitmiştir. Hepsinin hayatında zühdü ve takvayı görürsünüz. Dünyanın kirinden, şehvetlerinden uzaklaştıklarını, ahirete yöneldiklerini görürsünüz. Allah Rasulü’nün terbiyesi ile terbiye edilmiş olan Ebubekir Sıddık Radıyallahu Anhu’ya bir gün kölesi tarafından yemek getirilmiş ve o yemekten bir lokma aldıktan sonra kölesi kendisine “Sen yemeğin nereden getirildiğini hep sorardın, bu sefer sormadın” demişti. Hz. Ebubekir, “Çok acıktığımdan dolayı sormayı unuttum” deyince köle; “Ben cahiliye devrindeyken birisine muska yazmıştım ve bana karşılığını vereceğini söylemişti. Müslüman olduktan sonra bir gün onların şenlik yaptığını gördüm, onlardan hakkımı istedim. Onlar da hakkımı verdiler, ben de onunla bu yemeği aldım” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebubekir “Yazıklar olsun! Nasıl sormadan yedim?” demiş ve kusmaya çalışmıştı. O haram lokmayı vücudunda bırakmak istememişti. Hâlbuki biliyordu ki bunu kusmak üzerine farz değildi, çünkü bilerek yememişti. Çok miktarda su içti ve bu şekilde kusmayı başardı. Kendisine “Bir lokma yemek için bu kadar zahmete katlandın, değer miydi?” dediler. Dedi ki; “Allah Rasulü’nün şöyle dediğini işittim: “Ateşe girmeye en layık olan kişi vücudunda haram bir parça bulundurandır.” Allah Rasulü’nün terbiyesinden geçmiş, maneviyatı gelişmiş ve takvaya ulaşmış olanlar işte böyleydiler.

Allah Rasulü’nün hayatına baktığınızda büyük bir tevazu görürsünüz. İnsanlarla oturup sohbet eder, kölelerle oturup yemek yerdi. Allah Rasulü, küheylan gibi atlara binebileceği halde merkebe bindiği çok olmuştur. Mesela bugün belli bir makama sahip olanlar bisiklete veya motora binebilir mi?

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlara önce kendi elini uzatır ve onlarla musafaha yapardı. Onlar elini çekmeden elini çekmezdi. Kendisini kızı veya eşi çağırsa, bir köle bile çağırsa “efendim, buyur” derdi. Ravilerin ifadesine göre bir defa bile çok yemek yediği için geğirmemiştir, yemeğe düşkün değildi. Dünya nimetlerinin hiçbirini önemli görmemiş ve zahidce bir hayat yaşamıştı.

İBADETİN GERÇEK MANASI

Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem diğer tüm peygamberler gibi insanları tek bir İlah’a ibadet etmeye davet etmiştir. Ancak Müslümanların ibadet meselesini yeniden anlaması îcab eder. Şu hadis ibadet kavramının gerçek manasını ve kapsamını çok güzel anlatmaktadır. Mekke fethedilip İslam daveti ona ulaştığında Adiyy İbn Hatem Şam’a kaçmıştı. O, cahiliye devrinde Hristiyan olmuştu. Kız kardeşi ve kavminden bir grup esir edildi. Sonra Allah Rasulü kız kardeşine ihsanda bulundu, ona hediyeler verdi ve o da kardeşine dönerek onu İslam’a ve Allah Rasulü’nün yanına gelmeye teşvik etti. Adiyy, kabilesi Tayy içinde reis olup babası Hatem-i Tâî cömertlikle meşhurdu. Adiyy İslam’ı öğrenmek için kalkıp Mekke’ye geldi. O sırada Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tevbe suresindeki: اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ “Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini Rabler edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de... Oysa onlar da tek olan İlah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.”4 ayetini okuyordu. Adiyy İbn Hatem, boynunda gümüşten bir haç olduğu halde Allah Rasulü’nün yanına girdi. Adiyy der ki: Ben: ‘Muhakkak Hristiyanlar, alimleri ve ruhbanları Rab edinmediler ki’ dedim. Peygamber Efendimiz: ‘Siz onların helal dediklerine helal, haram dediklerine haram demediniz mi?’ Adiyy: ‘Evet’ dedi. Yani âlimleri, rahipleri veya devlet idarecileri onlara helali haram, haramı da helal kılmışlardı ve halk da onlara uymuştu. Allah Rasulü: “İşte bu, sizin onları kendinize Rabler edinmenizdir, bu onlara ibadetin ta kendisidir” buyurdu.5 Eğer idarecileriniz veya âlimleriniz Allah’ın haramlarını helal kılarlarsa -içkiyi, zinayı, faizi serbest bırakmaları gibi- veya helallerini haram kılarlarsa -namaz ve başörtüsü gibi farzları yasaklamaları gibi- siz de bunu kabul ederek onlara itaat ederseniz, onları Rableştirmiş ve onlara ibadet yapmış olursunuz. Bu hadis anlaşılmadan ibadet konusu anlaşılamaz, maneviyat yükseltilemez.

MANEVİ EĞİTİMDE GERÇEKÇİ OLMAK

Maneviyat, gerçek hayatın içinde ve gerçekçi bir eğitimle yükselir. Özel bir mekânda, bir dergâhın içerisinde maneviyat aleminde yükselmeye çalışanlar gerçek hayatın içerisinde boylarının ölçüsünü alırlar. Kalplerini ve gözlerini haramlardan koruyamazlar. Çünkü onlar adeta mikropsuz bir ortamda yetişen çocuk gibidirler. Mikropsuz bir ortamda yetişmiş ne sıcak ne soğuk görmemiş olan çocuk, gerçek hayatın içerisinde nasıl hemen hasta olursa aynı şekilde yapmacık bir tasavvuf hayatı yaşayanlar, hakiki hayatın içerisinde günahlardan korunamayacak ve nefislerine mağlup olacaklardır.

Bir zamanlar iki kardeş varmış. Bunlardan birisi şehirde kunduracı diğeri de dağda çobanmış. Çoban olan dağda inzivada yaşayarak, helal yiyerek, haram görmeyerek, çok ibadet ederek manen yükselmiş ve zamanla veli kullardan olmuş. Bazen şehre inerken hayvanlardan sağdığı sütü bir bezin içerisine koyarak kardeşine getirirmiş. Keramet olarak süt bez torbadan damlamazmış. Yine bir gün bu şekilde süt getirip dükkânda bir direğe asmış. O sırada kunduracı olan kardeşine bir kadın müşteri gelir. Veli olan bu çobanın gözleri kadının ayaklarına ilişince kalbi bozulur ve süt damlamaya başlar, makamını kaybeder. Sütün damladığını gören kunduracı kardeşi meseleyi anlar ve kardeşine der ki: “İşte böyle! Dağda veli olmak kolay, yiğitsen gel de şehirde veli ol!”

ALLAH’I ÇOKÇA ZİKRETMEK

Allah’ı çok zikreden insanlara cennet va’d edilmiştir. Kur’an-ı Kerîm: “Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar… Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır”6 buyurmaktadır.

Ebû Hureyre Radıyallahu Anhu’dan rivayetle Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuşlardır: “Bir kimse geceleyin uyanır, eşini de uyandırır, iki rekât namaz kılarlarsa Allah’ı çok zikreden kadın ve erkeklerden yazılırlar.”7 Geceleyin herkes uyurken kalkıp iki rekât namaz kılan, Rabbini tesbih eden ve gecesini ibadetle geçirenlere böyle bir mükâfat verilmiştir. Çünkü geceleyin kalkmak zordur.

Allah Rasulü her ne yapıyorsa büyük bir ciddiyet ve azimle yapardı. Çünkü biliyordu ki Allah kendisini görmektedir. Yaptığı ibadeti hûşû içerisinde azim ve ciddiyetle yaptığı zaman Allah’ın kendisini başarılı kılacağından da emindi.

İBADETİN ARTIRILMASI GEREKEN DURUMLAR

İbadet on iki ay ve yirmi dört saattir ama hadislerde özellikle bazı gün ve saatlerde ibadetlerin çoğaltılması tavsiye edilmiştir. Ramazan ayında, Cuma gecelerinde, vakit namazlarından sonra, gecenin son üçte birinde kalkıp namaz kılmak ve dua etmek gibi… Dua, kulun Rabbiyle birlikte olmasıdır. Ama bu duanın mahiyeti değiştiği, dünyevi şeylere dönüştürüldüğü zaman duadan istifade azalacaktır.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hizmetçisi ve Ehl-i Suffa’dan olan Ebu Firâs Rabîa İbn Ka’b el Eslemî Radıyallahu Anh şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanında geceliyor, abdest suyunu veriyor, diğer ihtiyaçlarını karşılıyordum. Buna karşılık bir keresinde bana: “Dile benden ne dilersen” buyurdu. Ben de: ‘Cennette seninle beraber olmayı isterim dedim.’ Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: “Başka bir şey istemez misin?” buyurdu. Ben de: ‘İsteğim sadece budur’ dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek bu isteğinin yerine gelmesi için bana yardımcı ol” buyurdular.8

Bir başka rivayette: Rabia bin Ka’b şöyle anlatıyor: Ben Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bütün gün hizmet eder yatsı namazını kılıncaya kadar da O’nun yanından ayrılmazdım. Evine gittikten sonra da belki bir şeye ihtiyacı olur diye kapısında beklerdim. Burada usanıncaya kadar bekler ve sonra da dönerdim. Bazı zamanlarda uyku bastırır kapısının önünde uyuyakalırdım. Bütün bu zaman zarfında Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in: “سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ dediğini duyardım. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün bana: “Ey Rabia bin Ka’b! Benden bir isteğin varsa söyle de vereyim” buyurdular. Ben de: “Ey Allah’ın Rasulü! İzin ver de biraz düşüneyim. Sonra sana haber veririm” dedim. Bunun üzerine düşünmeye başladım. Sonra kendi kendime “Bu dünya geçicidir. Beni yaratan Allah rızkımı da verecektir. Öyleyse ben Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den ahiretim için bir şey isteyeyim” dedim. Bu kararı verdikten sonra Hz. Peygamber’in yanına vardım. Beni gördüklerinde: “Ey Rabia! Neye karar verdin?” diye sordular. Ben: “Ey Allah’ın Rasulü! Benim ateşten kurtulmam için Rabbinin yanında bana şefaatçi olmanı istiyorum’ dedim. O zaman: “Ey Rabia! Bunu sana kim söyledi?” dediler. Ben de: “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, bunu bana hiç kimse söylemedi” dedim. Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem uzun uzun düşündüler ve sonra: “Peki bu dediğini kabul ediyorum. Fakat sende çok secde etmek suretiyle bana yardımcı olacaksın”9 buyurdular. Allah Rasulü çok ibadet ve secde etmenin duaların kabul olmasını sağladığını ifade etmek istiyordu.

ÇOKÇA İBADET EDEREK ALLAH’TAN YARDIM İSTEMEK

Allah’tan yardım istemenin şartlarından biri de ibadet etmektir. Kur’an-ı Kerim açıklıyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ “Ey iman edenler, Allah’tan sabırla ve namazla yardım isteyiniz.”10 Yani önce sabır göstererek ve sonra namaz kılarak Allah’tan yardım istenmelidir. O halde sabır ve namaz Allah’tan yardım gelmesinin şartlarındandır.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Bedir Savaşı’nda müşriklere baktı; onlar bin kişi civarındaydılar. Ashabı ise üç yüz on üç kişi idi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle yalvarmaya başladı: “Ey Allah’ım! Bana olan va’dini yerine getir! Bana zafer ihsân eyle! Ey Allah’ım! Eğer bugün İslam topluluğunu helâk edersen, artık yeryüzünde Sana ibâdet edecek kimse kalmayacak!” Peygamber Efendimiz mübarek ellerini semâya açmış olarak yalvarmasına öyle devam etti ki, ridâsı omuzundan düştü. Bunu gören Hz. Ebû Bekir yanına gelerek ridâsını aldı, omuzuna koydu ve: “Ey Allah’ın Rasulü! Rabbine yalvarman yeter. Allah Teâlâ Sana olan vaadini mutlaka yerine getirecektir” dedi. Bunun üzerine: “Siz Rabbinizden yardım talep ediyordunuz, O da: “Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim” diye cevap vermişti”11 nazil oldu ve Efendimiz: “Ey Sıddık! İşte Allah meleklerini gönderdi, yardım geliyor” buyurdu. Allah Rasulü derin bir maneviyat içerisinde ve her halinde Rabbiyle birlikteydi.

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem günlük zamanını üçe taksim ediyordu. Bir kısmını namaz kılmak ve Kur’an okumak gibi Allah Teâlâ’ya ibadete ayırıyordu. İkinci kısmını aile fertleriyle alakadar olmaya ayırıyordu; günlük ev işlerini yapıyor, ev ihtiyaçlarından kendisine düşenleri yerine getiriyordu. Üçüncü kısımda ise, istirahat ediyordu. Ancak istirahat zamanını da ikiye böler ve bunun bir kısmında ashabın ileri gelenlerini huzuruna kabul ederek onlara gerekli bilgileri öğretir, onlar da huzurundan çıkınca öğrendiklerini ashabın bütününe öğretirlerdi.”12 Allah Rasulü asla Rabbine ayırdığı vakitten almazdı. Rabbiyle birlikte olmaktan lezzet alıyordu.

Kul ihsan mertebesine ulaştığı zaman ibadetten zevk almaya ve Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmeye başlar. Cebrail Aleyhisselam insan suretinde Efendimize gelip “İhsan nedir?” diye sorduğunda Efendimiz: “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir”13 buyurmuştu. Demek ki maneviyat aleminde bu derece yükselmek ve Allah’ı görüyor gibi ibadet etmek insan için mümkündür.

Rabbimize en yakın olduğumuz an olan secde halini değerlendirmeyenler, secdeleri uzatmayanlar, secdelerde dua etmeyenler ibadetten zevk alamaz ve hatta onlara ibadet eziyet olmaya başlar. Hizmet içerisinde olanlar hizmetle uğraşırken namazlarını acele kılmamalıdırlar. İslam’ı tebliğ edenler Allah’ın davasını anlatırken birkaç kelime daha fazla konuşayım diye namazı hızlı kılmamalıdırlar. Hizmetimizin ve tebliğimizin Allah’ın rızasını kazanmak için olduğunu hatırlarından çıkarmamalıdırlar.

Konuya devam etmek temennisiyle… Allah’a emanet olun.

1.        Nesâî, İşretu’n-Nisâ 1, (7, 61).

2.        Tirmizî, Daavât 28; bk. Buhârî, Daavât 7; Müslim, Zikir 59. Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (11/113); Müslim (4/2083).

3.        İbni Mace, taharet:10.

4.        Tevbe, 31.

5.        İmam Ahmed, Tirmizî ve İbn Cerîr.

6.        Ahzab, 35.

7.        Ebu Davud, Vitr:13; İbni Mace, İkame:175.

8.        Müslim, Salât 226. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 22; Nesâî, Tatbîk 79.

9.        Ahmed bin Hanbel, Taberani.

10.     Bakara, 153.

11.     Enfal, 9.

12.     Geniş bilgi için, Yaşar Bozyiğit’in, “Peygamber Efendimizin Sünnet-i Seniyyesine Göre Müslümanın 24 Saati” isimli esere bakılabilir.

13.     Buhârî, İman 1