Makale

Müslüman’ın Özgürlük Anlayışı

Paylaş:

 

         Bismillahirrahmanirrahim. Âlemlerin Rab­bine hamd, O’nun yüce Rasulü Sallallahu Aley­hi ve Sellem’e salat-u selam olsun.

         Kâinattaki sonsuz sayıdaki canlı-cansız var­lığı yok iken var kılan, onları bir plan ve hikmet dâhilinde insanın hizmetine sunan Allah Azze ve Celle, insanoğluna hiçbir mahlûka vermediği şerefi vermiştir. İnsanın bu şerefi, yaratılışın­dan yaşayışına, yiyeceğinden giyeceğine, beden ve suretinden kabiliyetlerine kadar her alanda kendini göstermektedir. “Gerçekten biz insanı en güzel biçimde yarattık.”1

                Peki, nedir bunun hikmeti? Niçin insan sa­yısız nimet ve özelliklere sahip kılınmıştır? Onca canlı türü olmasına rağmen neden insana bu ayrıcalıklar verilmiştir? İşte bu sorunun ce­vabını da Kur’an vermektedir: “Doğrusu Biz, so­rumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sunmuşuz­dur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir. (Kabulüne rağmen emanete hıyanet etmektedir.)”2 Ayeti kerimenin ifade ettiği gibi insan, Allah’ın teklif ettiği “emaneti” yani “mükellefiyeti, sorumluluk almayı ve Tevhid sözünün gereğini yapmayı”3 yüklendiği için o üstün bir yaratılışla yaratılmıştır. Allah Azze ve Celle, indirmiş olduğu kitabında, kendisini tek ilah kabul eden, bunun neticesinde “La ilahe illallah” diyen kullarına “Müslim-Müslüman” adını vermiştir. Müs­lim, “Peygamber Efendimiz’in tebliğ buyurdu­ğu şeyleri zahiren ve batınen kabul edip güzel gören, Cenab-ı Hakk’a itaat edip emirlerine boyun eğen”4 kimsedir. Bu tanıma göre Müslü­man, Allah’ın çizmiş olduğu hayat ölçülerine tabi olan, sınırları aşmayan, Rabbine karşı itaat içinde yaşayan kimse demektir.

                Arapça’da “el- Hur” kelimesi “abd”ın zıddı­dır, yani köle olmayandır. “Hürriyet” ise dün­yevi kazançlara karşı hırs, tamah ve açgözlülük gibi yerilen kuvvetlerin kendisine malik olama­dığı kimse için kullanılır. Bunun zıddı olan ubu­diyete yani dünyaya kul olmuş olanlara,5 Allah Rasulü şöyle işaret etmiştir: “Dinarın kulu olanlar helak olsun, dirhemin kulu olanlar helak olsun.”6

                İslam, insanı insanlara kölelikten/kulluktan kurtarmak için gelmiştir. İçinde doğmuş oldu­ğu Mekke’de sayısız putlara kul olmuş insana: “Hayır! Sen şerefli bir varlıksın, Allah’ın en üstün yarattığı canlısın, kullara kulluk sana yakışmaz” çağrısı yapmıştır. İslam, insanın özgürlüğünün başlangıç noktasını LA İLAHE İLLALLAH olarak tayin etmiştir. Bir insan şuurla bu kelimeyi söylediğinde, tüm kölelik zincirlerinden kurtulmuş olmaktadır.

                Batı düşüncesinde özgürlük, salt insanın istediği her şeyi serbestçe yapabilmesi olarak görülmüştür. Bu özgürlük tanımında kesinlik­le Allah yoktur. Özgürlüğün alanı her istenenin yapılabilmesi iken sınırı da diğer insanların özgürlüğüne müdahaledir. Bu anlayışa göre eğer başkasının özgürlük alanına müdahale yapılırsa insanın özgürlüğü orada bitmektedir ancak Allah’a karşı herhangi bir sorumluluk ve sakınma söz konusu değildir. Fakat ne acıdır ki ikiyüzlü Batı, bu özgürlük tanımını da sadece kendi toplumları için yapmaktadır. Müslüman ve diğer toplumlar için ise bu özgürlük tanımı­nı kabul etmezler. Onlara uygun gördükleri tek şey kendilerine kul ve köle olmalarıdır.

                İslam’a göre gerçek hürriyet, kullara kul­luğun terk edilmesi ile başlar. Ne insanlara ne paraya ne de makamlara onurunu satmayan­lar hakiki özgürdür. Tarihte de günümüzde de kendisini güçlü-kudretli gören nice zalimler, despotlar var olagelmiştir. Bunların kabul et­meye yanaşmadıkları en önemli mesele, insan­ların sadece Allah’a kul olmalarıdır. Onlar çok iyi bilmektedirler ki; kendilerine değil, yalnız Allah’a kul olan bir toplumda istedikleri her şeyi yapamazlar, onları kolay kolay kandıra­mazlar, milletin mallarını haksızlıkla gasp ede­mezler. İşte bu nedenle özgürlüğün anahtarı olan Tevhide, onun davetçilerine amansız düş­mandırlar.

                Rabbimiz, Müslümanları etkileyebilecek ve aşağıya çekecek dünyevi engelleri de haber ve­rerek onları uyarmıştır. “Nefsanî arzulara, (özellik­le) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak gü­zel yer, Allah’ın katındadır.”7

                Ayrıca Kur’an-ı Kerim insanın sadece maddi varlıklara; insana, paraya, eşyaya, kadına, altı­na, güzel ev ve bineklere kul-köle olmayıp ruh­sal/kalbi özgürlüğüne kavuşmasını önemsemiş ve bunu övmüştür. “Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.”8 Bu ayetin beyanına göre “nefsini te­mizleyen kimse yani günahlardan temiz­leyip takva ile terbiye etmek ve geliştirmek suretiyle feyizlendiren kimse gerçek kurtu­luşu bulmuştur.”9 Bu kimseler insanlık onuru­na sahip çıktığı gibi kendisini de basit arzu ve zevkler uğruna alçaltmamıştır. Aksi halde nef­sani isteklere mağlup olan kimseler, kendileri­ne en büyük kötülüğü yaparak nefislerinin kulu olmuşlardır.

                İNSAN MUTLAK ÖZGÜR OLABİLİR Mİ?

                İslam’a göre kâinatta hakiki anlamda tek özgür varlık Allah Azze ve Celle’dir. Kâinat O’nundur, var olan her şeyi O yaratmıştır, tüm canlıların rızkını sadece O vermektedir. Hükmü her yerde geçmekte ve dilediği gibi tasarruf et­mektedir. Doğmamıştır, hiçbir şeye veya varlı­ğa ihtiyacı yoktur ve ölmeyecektir. Her şeyi bil­mekte, görmekte, işitmekte olup, mutlak adalet sahibidir. Evreni yaratan ve idare eden kimse, tek ilah da O’dur. İlah olan tekse, özgür olan da tektir ve O Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Cel­le’dir. Rabbimiz olan Allah sadece kendisine kulluk yapanlara ödül olarak, dünyada her şeye karşı hürriyeti bağışlamaktadır. Kendisinden başkasından korkmamayı, başkasının önünde el pençe durmamayı, eğilmemeyi, özgür ruhlu olmayı, cesareti bir nimet olarak vermektedir. İşte bu gerçek hürriyettir. Allah’a kul olma­yanlar ise ceza olarak yüzlerce mahlûka kulluk yapma zilletine dûçar kalırlar.

                İslam tasavvufunda da hürriyet konusu iş­lenmiş ve şöyle tarif yapılmıştır: “Hürriyet, kulun hiçbir mahlûkatın köleliği altında olmaması ve kâinat­ta hiçbir şeyin etkisinde kalmamasıdır.”10

                İnsanlığı Hz. Peygamber’in rehberliğinde kullara kulluk zilletinden ve pek çok nefsi/ah­laki kötülüklerden kurtarmak için İslam dinini gönderen Yüce Rabbimize kulluk edenler, dün­yada olduğu gibi, ahirette de mesut ve şerefli bir hayat yaşayacaklardır. Bu akıbeti Allah Azze ve Celle hepimize nasip etsin.

 

1. Tin, 4

2. Ahzab, 72

3. Tefsir-i Kebir, F. Razi, 18, 303

4. Akaid, Ömer Nesefi, 75

5. Müfredat, Ragip el -İsfahani, 377

6. Buhari, Cihad, 70

7. Al-i İmran, 14

8. Şems, 9-10

9. Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, 9, 243

10. Kuşeyri Risalesi, 252