Kapak

Neden Ramazan Ayı’na Düşmanlar?

Paylaş:

Hamd; âlemlerin Rabbi olan, bizlere hidayet yollarını açan Yüce Allah’a, Salat ve selam ise O’nun kıymetli Rasulü, örneğimiz, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya olsun. Ve yine selam şu Ramazan Ayı’nda dini değerlerine sahip çıkma gayretinde olan tüm Müslümanların üzerine olsun.

Kıymetli okurlarımız!

Son günlerde sıkça ama son birkaç yıldır her Ramazan Ayı’nda bir vesile ile dile getirdiğimiz “Ramazan Düşmanlığı” konusu dikkatlerinizi çekmiştir. Ramazan düşmanlığı deyince hepimizin aklına gelen ilk soru şu olsa gerek: “Kim neden Ramazan Ayı’na düşman olsun ki?”

Ama maalesef yaşadıklarımız; birilerinin, kendilerince önemli sebeplerle Ramazan Ayı’na düşmanlık yaptığını artık ispatlar mahiyete ulaştı. Aksi takdirde gördüklerimizi, yaşanılanları anlamak, izah etmek mümkün değil!

Mesela; yine bir Ramazan Ayı ve yine İsrail Gazze’yi vurmakta, Kudüs’te teravih namazı kılan Müslümanların üzerine namaz çıkışı saldırmakta… Bu saldırılar artık İsrail’in ‘Ramazan âdeti’ne dönüştü. Dünya Müslümanları açısından baktığımızda buna benzer saldırılar, hemen hemen her bayramı zehir etmeler her sene yaşadığımız rutinler arasına girdi maalesef.

Ülkemizde de özellikle son iki Ramazandır pandemi bahanesiyle Ramazan Ayı’na dönük birtakım kısıtlamaların olduğu aşikâr. Bu kısıtlamalar sebebiyle toplum olarak Ramazan ruhunu yaşayamadığımız iyice fark edilir olmaya başladı. Bu durumun Ramazan düşmanlığı olduğunu söylediğimizde belki bazıları çok fazla komplo teorisi olduğunu düşünebilir. Hâlbuki Ramazan Ayı’na dönük kısıtlamaların pandemi ile alakasını kuramazken Ramazan Ayı’na düşmanlıkla alakası apaçık ortadadır.

Mesela Camilerin mahyalarının açılmamasının pandemi ile ne alakası vardır!

“Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan” yazılı brandaların yasaklanmasının pandemi ile ne alakası vardır!

Caminin bahçesinde iki kişi bir araya gelip Kur’an okumasının suç sayılmasının pandemi ile alakası var mıdır?

Mukabele okuyan ailenin evine TOMA ile gitmenin pandemi ile bir izahı var mıdır?

Sokağa çıkma kısıtlamasının Ramazan Ayı’na girer girmez saat 19.00’a çekilmesinin, iki ailenin bir araya gelip iftar yapmasını engellemek dışında ne işe yaradığını anlayabilen var mı? Bu kısıtlamanın pandemiye katkısının olmadığına, işlerin daha çok sıkışmasına ve her yerde izdihamların oluşmasına yol açtığına hep beraber şahidiz.

O halde neden?

Neden Ramazan Ayı’na Düşmanlar!

Şu memlekette, Allah denilmesinden rahatsız olan, 1940’ların kanununu yürürlükte tutarak Kur’an öğretmeyi hâlâ yasak sayan, Kur’an kurslarına tuzaklar kurarak yangınlar çıkaran, içerde Kur’an öğretildiği gerekçe gösterilerek dernek ve öğrenci evi kapatan zihniyetin hâlâ iş başında olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Tevhidin hakikatinin anlatılması başta olmak üzere her türlü davet çalışmasından, İslami hizmet ve faaliyetlerden rahatsız oldukları yaşadığımız gerçeklerdir. İslami konferanslara engel koyanların, İslami vakıf, derneklere baskın yapanların, çeşitli bahanelerle İslami sohbet meclislerine mühür vuranların Ramazan Ayı’na düşmanlık yapması hiç de şaşılacak bir durum değil aslında.

Tüm bunlara düşman olanlar neden Ramazan Ayı’na düşman olmasın, yeri geldiğinde başımızdaki bir metre kumaşa, sırf Allah’ı hatırlattığı için düşman olanlar bütün bir memlekete Allah’ı hatırlatan, dini duyguları canlandıran, dine temayülü arttıran ve İslam Medeniyetini hatırlatan Ramazan Ayı’na neden düşman olmasınlar!

Ramazan Ayı’nın kendine has atmosferinin yanı sıra birlikte gerçekleştirilen etkinlikleri; iftarları, sahurları kalplerdeki dini duyguları ve dine temayülü canlandırmakta, her akşam camiye gitme ihtiyacı hissettiren teravih namazı belki bir sene boyunca camiye girmemiş binlerce insanın cami atmosferinden istifade etmesine sebep olmaktadır. Ramazan gecelerinde cemaatle kılınan yatsı namazının ardından teravih namazı kılınır, yine hep beraber salavatlar çekilir, o manevi atmosfer iliklerimize kadar hissedilirdi. Camilerin mahyaları, ışıklar içinde “Hoş Geldin Rahmet Ayı Ramazan” yazıları ile Allah’ın rahmetine davet edercesine parıldardı. Pide fırınlarında Ramazan gülleri pişirilir, geceleri davullara vurulan tokmağın sesi insanı başka bir âleme götürürdü. Bu yazdıklarım “ah eski Ramazanlar” diyerek anlattıklarımız değil sadece bundan iki sene önceye kadar yaşadıklarımızdı.

Ramazana mahsus bu ibadet ve uygulamaların pandemi ile alakası olmayarak ama pandemi bahanesi ile yasaklandığı bir döneme girdik ve bu manevi atmosferi hissettirecek en küçük bir emarenin bile toplumdan kaldırıldığına hep beraber şahit oluyoruz. Neden camilerin mahyaları açılmıyor, neden davulcular sokaklarda gezemiyor, neden iki aile bir araya gelip ya da annemizle babamızla iftar veya sahur yapmamız yasaklanıyor? Neden camilerde yatsı namazının ardından imamlar, “Teravih namazı kılmak yasak!” diyerek zaten sayısı az olan cemaati camiden zorla çıkartıyor. İmamların camide teravih namazı kılmak isteyenleri polise şikâyet ettiği günleri yaşıyoruz. Bu sistematik saldırı, pandemi duvarı siper edilerek gerçekleştiriliyor. Aleni İslam düşmanlığı yapmaya cesaret edemeyenler bahaneler üreterek insanları dinden, imandan uzaklaştırmanın yollarını arıyor. 

Geçen sene Ramazan Ayı’nda Ramazanın ruhunu yaşatma adına balkonlarımıza asmak istediğimiz “Hoş Geldin Ramazan Ayı” yazılı brandalar sebebiyle aileler tehdit edildi. Polis ve zabıta eve gelerek brandaları zorla çıkartmak istedi. Hatta bir kardeşimizin evinin balkonundaki branda, özel mülkiyet kanunu hiçe sayılarak itfaiye çağrılmak suretiyle zorla kesildi, ev sahibi gözaltına alındı. Bu sene de devam eden bu zulümde sadece “Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan” yazan brandayı astı diye hakkında tutanak tutulan, pandemi kurallarına uymamakla (!) suçlanan hatta emniyete çağrılan kardeşlerimiz oldu. Bunlar apaçık Ramazan düşmanlığı değilse izahı nedir?

Bu durumda birilerinin bütün bir tabloya bakmaksızın çıkıp da “Teravih namazı nafiledir” demesi olayın vahametini anlayamadıklarının göstergesidir. İslam düşmanlarının ve dini değerlerimize saldırının arttığı günlerde İslam’ın her bir hakikati kıymetlidir. Biz “İslam’ın en küçük bir hakikatine bin canım olsa feda etmeye hazırım” diyen Said Nursî hazretlerinin torunlarıyız. Bu ruhu kaybettiğimiz günden bu yana teker teker her şeyimizi kaybediyoruz. Böyle zamanlarda şu nafile bu farz ayrımı ile değil en küçüğünden en büyüğüne tüm kutsallarımıza sahip çıkma şuuruyla hareket etmeliyiz, bu cesarete ulaşmalıyız. Yoksa bugün teravih namazını, yarın bayramı, diğer gün Ramazan orucunu ve nihayetinde -Allah muhafaza- imanlarımızı kaybedeceğiz!

Müslümanlarda İslam düşmanlarının bahane ve tuzaklarını görecek feraset, ona karşı tedbir alacak cesaret olmalı! Artık yeter, uyanmalı ve bu hain planlara karşı Allah’a dayanmalıyız!

Daha kötü günlere geçmeden uyanmak ve Allah’a yönelmek duasıyla… Allah’a emanet olun…