Alıntı

Ortadoğu'daki Son Perde

Paylaş:

İngiltere ve Fransa’nın neredeyse bir asırdır Osmanlı İmparatorluğu’nu bölme çalışmalarından beri Batı, Orta Doğu’ya iradesini kabul ettirmek için tutarsız, gelişigüzel, aralıklı ama az çok devamlı bir çaba içerisinde olmuştur. Bazen “kâfirler” açık bir şekilde güç kullanmışlar, diğer zamanlarda ise üstü kapalı yöntemlere güvenmiş, temsilciler aracılığıyla çalışmış ya da yerel kuklalar kiralamışlardır.

Batı’nın yaptıklarını haklı çıkarmak için öne sürdüğü maksatlar da benzer şekilde farklılık göstermiştir. Komünizmin 1945 yılı itibariyle yükselişe geçmesine gösterilen direnişten beri, zalim diktatörlere karşı oluşturulan sözde antipati, uluslararası hukuka olan destek ve özgürlüğü yayma gayreti dış müdahaleyi haklı göstermek için kullanıldı. Bugünkü “himaye etme mesuliyeti”, bu geleneği, yerel halk her ne zaman Batı’ya duyulan öfkeyi arttıracak şekilde hareket etse, oradaki halkı korumak adına Orta Doğu’daki devletlerin bağımsızlığına tecavüz edilmesini sağlayarak genişletiyor.

İki şeyin asırlar boyu aynı kaldığını söyleyebiliriz. İlki bir varsayım: Arapların, İranlıların, Afganların ve benzerlerinin kendi işlerini yürütmeye kabiliyetleri olmadıkları. Bu varsayım, Batı’ya kurallar koyan ve disiplini sağlayan anne-baba olarak davranmaktan başka bir seçenek bırakmıyor. İkincisi ise bir kanaat: Batının gücünün becerikli bir şekilde uygulanması er ya da geç bölgeyi sıkıntıya sokacaktır.

İlk başlarda İngiltere baş infazcı görevi gördü. Kabaca 1956’daki Süveyş Krizinden itibaren başı çekme görevi Birleşik Devletlere geçti. Einshower1  ve Kennedy2  dönemleri boyunca, Amerikalılar başlarına dert olmak dışında pek bir şey vaat etmeyen yerlerle ilgili olmaya yeltenmediler. 1960 ve 70’lerde geçen süreçte bu kararsızlık azaldı. Carter3  doktrininin 1980’deki ilanı ile de tamamen kayboldu ve (Orta Doğu’daki) Amerikan etkinliği en üst seviyeye ulaştı.

Sonuç: İngilizlerde olan, Amerikalılarda da oldu: bitmek bilmeyen bir entrika, telaş, sefer ve müdahaleler serisi... Batının muazzam harcamalarına rağmen bölge, (bir bütün olarak ele alındığında) hâlâ istikrarsız, kararsız ve ne olacağı önceden kestirilemeyen bir durumda. Bugün Arapların süregelen isyanları, Orta Doğu insanlarının (ve genişletecek olursak komşularının) dışarıdan yönetim, kılavuzluk ya da korumaya ihtiyaç duyduklarına dair olan himayeci düşünceleri yıkarak kendilerini mühendishane bir şekilde değiştiren organik bir kapasiteye sahip olduklarını gösterdi.

Kaddafi’nin kendisini devirmek isteyenleri bastırmak için kullandığı sert girişimi sayesinde Birleşik Devletler ve müttefik kuvvetleri tekrar sahneye çıkma fırsatı buldular. Carter doktrinini desteklemek (ve Bush’un doktrininin pürüzlerini gidermek) için şimdi, geçen haftaki ulusa seslenişinde başkan tarafından dikkatle işlenmiş olan Obama doktrinimiz var. Bu doktrin, savaşın vurduğu sivillerin kötü durumunu, tam teşekküllü bir istila için olmasa da Batının bombalarını ve füzelerini ateşleyebilmesi için yeni bir delil olarak görüyor.

Bombalarımız Kaddafi’yi devirmek için yeterli olacak mı? Son günlerde üst düzey Libyalı yetkililerin yönetimden çekilmesi, hükümetin çökmesinin an meselesi olduğunun bir işareti mi? Yoksa Birleşik Devletler ve müttefik kuvvetleri, zaten haftalardır isyancılara destek sağlamakta olan gizli çalışanlarının işini hızlandırmak için er ya da geç kara harekâtına başlamak zorunda mı kalacaklar? Bu sorular bize şimdi ne kadar önemli görünürse görünsün, cevapları vaziyetin altında yatan dinamiği değiştirmeyecektir. Kaddafi’nin devrilmesi (öyle olacağını varsayarak) Libya tarihinde bir dönemi kapatacak; ancak Orta Doğu’nun tarihinde yeni bir dönem açmayacaktır. Libya, aykırı bir örnektir. Bir örnek olmadı ve olamaz da. Batının, Libya’ya müdahalesinin şu an Orta Doğu’da yayılan dramatik durumun üzerinde az bir etkisi olacaktır. Uzmanlar, Birleşik Devletlerin tarihi şekillendirmesinden bahsediyor olabilir. Gerçek şu ki, bizler tarihe tanıklık etmeye terk edilirken, tarih kendi kendini şekillendirmektedir.

Sonuç olarak, şimdilik ağır başlı bir politika gütmek imkânsız hale gelmiştir. Bu, Amerikalıları tamamen alışageldiklerinin dışında bir durumda bırakıyor: olayların gelişimini bekleyerek sabırlı olmak. Zaman içerisinde ortalık sakinleşecektir. O zaman akıl, bizim menfaatlerimizi ve değerlerimizi paylaşan Arap hükümetlerine yardım ve destek sunup menfaat ve değerlerimizi paylaşmayanlardan, bu yardım ve desteği esirgeyerek Batı’nın sonuçtan ne elde edebilirse onu almasını gerektirecek. Büyük hikâye, Orta Doğu’yu kontrol etmek için yapılan yüzyıllık savaşın bitiyor olduğudur. Biz kaybettik, onlar kazandılar. Ne kadar yüksek teknolojili silaha sahip olsak da bu sonucu değiştiremeyeceğiz.

 

İng. Tercüme: Kerem BALTA

* Andrew Bacevich tarafından yazılan ve tarafımızdan kısaltılarak çevrilen bu makale 3 Nisan 2011 tarihinde Newsweek’te yayınlanmıştır. Bacevich, Boston Üniversitesi’nde tarih ve uluslararası ilişkiler profesörüdür.

1- ABD’nin 34. başkanı

2- ABD’nin 35. başkanı

3- ABD’nin 39. başkanı