Tarih

OSMAN GAZİ’NİN VASİYETİ

Paylaş:

YAZAR: KURTULUŞ YAHŞİ

 

Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Ertuğrul Gazi önderliğindeki Kayı Boyu’nun Söğüt’e yerleşmesi, dünya tarihini yeniden şekillendirecek gelişmelerin de başlangıcı oldu. Osmanlı İmparatorluğu’na adını veren Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Gazi, 1299’da hâkimiyetini ilan ederek Osmanlı Beyliği’ni kurdu. Osmanlılar 400 çadırlık göçebe bir boy iken, nasıl olup da dünyaya hükmeden dev bir imparatorluk haline gelmiştir diye hayranlık ve merak duyanlar araştırmaları sonucunda genellikle Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatini bulur. Ama devletin kurucusu olan Osman Gazi’nin, oğlu Orhan Gazi’ye vasiyet ve nasihatleri de yükselişin kanunlarını göstermesi açısından bunun kadar önemlidir. Osman Gazinin, oğlu Orhan Gazi’ye son sözleri şöyleydi:

“Ey oğul! Her işten önce din işlerine dikkat et. Zira farizaya (farzlara) dikkat, din ve devletin güçlenmesine sebeptir. Din işlerinde dikkatli olmayan, itikadı bozuk ve doğru yoldan ayrılmaya yönelen, büyük günahlardan kaçınmayan, halale-harama dikkat etmeyen sefihlere ve ayrıca tecrübesiz kişilere devlet idaresinde görev verme. Zira Yaratan’dan korkmayan, yaratılandan hiç korkmaz!

Büyük günah işleyen ve bunu devam ettiren kimsede sadâkat olmaz. Böyle kişilerin sadâkati olsa, ümmeti olduğu Peygamber-i Zişan’ın sadık tebligatı üzere hareket eder de şer’i şerifin dışına çıkmazdı.

Zulümden, bid’atten sakın. Zulme ve bid’ate teşvik edenleri devletinden uzaklaştır. Çünkü böyleleri seni zevale (devletin zayıflayıp yıkılmasına) uğratmış olurlar.

Daima cihad ile devletini genişlet. Çünkü uzun zaman sefer olunmazsa askerin şecaatine; reislerin ve kumandanların bilgi, tedbir ve mâlumatına fütur ve nakısa (ağırlık ve noksanlık) gelir. Böylece sefer işlerini bilenler ölür gider de yerine tecrübesiz kimseler gelir. Bu yüzden de birçok hatalar meydana gelir ki, bundan da devlet büyük zararlar görür.

Beytü’l Mal-i Müslimin’i (devletin hazinesini) koru! Devletin servetini çoğaltmaya çalış! Şer’i şerifin ölçüsüne göre sana ait olana kanaatle, ihtiyaçlarından ve gerekli olanlardan başka lüzumsuz yere telef etme, israftan kaçın.

Askerinle, malınla gururlanma. Zira onlar Allah yolunda cihad için; milletin işlerinin yerli yerinde görülmesi ve cihana adalet ve fazileti yayman için vasıtadırlar.

Allah rızası için sadâkatle çalışan devlet erkânını koru! Vefatlarından sonra böyle kimselerin çoluk - çocuğuna bak, onlarla yakından ilgilen, ihtiyaçlarını karşıla.

İdaren altında bulunanlardan hiç kimsenin malına – mülküne saldırıda bulunma! Hak edenlere yardım ile iltifat elini uzat, böylelerinin yakınlarıyla da ilgilen sıkıntıdan kurtar.

 Askeri erkânı iyi koru. Âlimler, fazıllar (bilginler, salihler, zahidler, sağlam karakterli kimseler), edipler; devletin bedeninin gücüdür. Bunlara iltifat ve ikramda bulun. Bir kemal sahibi işitince onunla yakınlık kur. Dirlikler ver ve ihsanda bulun (ki irşad faaliyetlerini sıkıntısız yapsın.) Hükümetinde ulema, fazıl kimseler, erbab-ı maarif çoğalsın. Böylece hükümet, siyaset ve din işleri nizam bulsun!

Benden ibret al ki, bu diyarlara zayıf bir bey olarak gelip hak etmediğim halde bunca inayet-i celile-i Rabbaniye’ye mazhar oldum. Sen de benim yolumdan git ve bu Din-i Muhammedi’yi müdafaa et. Ve sana tâbi olanları koru. Allah (c.c)’ın hakkını ve kulların hukukunu gözet.

Benim öğütlerime uymakla yetinme ve sen de kendinden sonrakilere böyle nasihat etmekten geri durma. Ve adalet ve insafa riayet ile zulmü kaldırmaya devam et. Her bir işe giriştiğinde Allah’ın yardımına güven. Halkını düşman istilasından ve zulme uğratılmaktan koru! Haksız yere hiç bir ferde layık olmayan muamelede bulunma! Halkı taltif et, hepsinin hoşnutluğunu kazanmaya çalış.”1

Osman Gazi’nin bu vasiyeti yüzlerce yıl harfiyyen uygulandı. Osmanlı tahtında saltanat süren padişahlar çok iyi yetiştirildi. Kuvvetli birer devlet adamı oldukları kadar devrin en iyi müderrisleri (hocaları) tarafından yetiştirilen aydın-âlim ve tecrübeli birer komutan haline geldiler. Böylece idare ettikleri Osmanlı Devleti, örnek ahlâk ve adalet duygusuyla, topraklarında yaşayan her türlü halklar için tebaası olmak istenen devlet olmuştu. Kendi dininden ve milletinden imparatorlukların zulmünden bıkan toplumlar, Osmanlı’nın himayesine girmeyi bizatihi kendileri istemiştir. Çünkü Osmanlı, Batı’nın zulmüne karşılık adalet götürmüştür. Batı’nın engizisyon işkencelerine karşılık, insanca yaşam ortamı ve selamet sağlamıştır.2 Bu durum ve bu yükseliş Kanuni Sultan Süleyman’a kadar devam etmiştir.

Küçük bir ot belki sağlam köklere sahip olmasa da yaşar ama büyük bir çınar ağacı ayakta durmak, yıkılmamak ve daha da büyümek için çok sağlam köklere ihtiyaç duyar. Büyük bir bina yapmak isteyen sağlam bir temel atmak zorundadır. İşte Osmanlılar da Allah’a dayanarak, O’nun yolunda mücadele ederek, O’nun yardım ve ihsanıyla devletin temellerini böyle sağlam atmışlardır. Çünkü Allahu Teâlâ: “Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder”3 buyurmaktadır. Şüphe yok ki O (c.c.) asla vaadinden dönmez.

1- İslam Tarihi, Yrd Dç Dr Hüseyin Algül

2- Kıl Çadırdan İmparatorluğa: Osmanlılar, Münevver Düver

3- Muhammed suresi, 7. ayet