Öncü Kalemler

Profesyonel Bir Kumpas: Gasp Edilen Hukuk, Gasp Edilen Özgürlük

Paylaş:

Türkiye, hukukun üstünlüğünün yitirildiği, belli kişilerin ne Anayasa ne kanun tanımadan zulümler yaptığı bir ülke oldu maalesef. Bunun en bariz örneği Furkan Vakfı ve Alparslan Kuytul Hoca örneğidir. Furkan Hareketi muhalif ve İslami bir toplumsal hareket olduğundan, lideri Alparslan Hoca da cesur ve muhalif bir aydın-alim olduğundan sürekli kumpaslarla, itibar suikastlarıyla, baskı ve engellemeler ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Ne var ki hareketin lideri Alparslan Kuytul Hoca ve Furkan Gönüllüleri her seferinde daha bir güçlenerek bu kumpaslardan açık alınla çıkıyor, baskı ve engelleme duvarlarını yıkıyorlar. 2014 yılından itibaren çeşitli engelleme ve baskılara maruz kalan Furkan Gönüllülerinin yaşadığı son kumpas hadisesi bir kişinin kaçırılmasının Furkan Hareketine ve Alparslan Kuytul Hoca’ya tabir caiz ise yıkılması hadisesidir. Şimdi bu kumpas/iftira sürecini genel olarak konuşalım ve son duruşmada neler olduğuna kısaca bakalım.

Tüm Türkiye ulusal kanalların akşam bültenlerinde “Adana’da bir iş adamının kaçırıldığını” öğrendi. Ardından silsileler halinde tutuklamalar başladı. Emniyetin E.E. tutuklandığı ilk anda söylediği sözleri olayın perde arkası hakkında bizlere fikir vermeye yetiyordu. Olaydan haberi dahi olmayan ve neden gözaltına alındığını dahi bilmeyen E.E. Emniyet’te sorguya çekilirken “Senin arabanda kan bulduk, kaçırma talimatını Alparslan Kuytul verdi diyeceksin” sözleriyle karşı karşıya kalmıştı. Oysa daha ne araba incelenmiş ne de K.S. isimli şahıs ortaya çıkmıştı. Emniyet daha ilk andan olayı kurgulamaya başlamıştı.

Y.T. ve H.A. isimli Furkan Gönüllüleri de Emniyete götürülür götürülmez daha olayı bile anlamadan işkence ile karşılaşmışlardır. Y.T.’ye akıl almaz alçakça muameleler yapılmıştı. Tüm bu işkencelerin, psikolojik baskıların tek bir nedeni tek bir amacı vardı: “Talimatı Alparslan Kuytul’dan aldık diyeceksiniz.” Elbette Furkan Gönüllüleri kimseye iftira atmadı ve hocalarını da kardeşlerini de satmadı.

Süreç hızla ilerliyordu. Hızla diyorum zira kaçırıldığı iddia edilen K.S. kimin ismini verse savcılık hemen harekete geçiyor ve o kişi derhal tutuklanıyordu. Halbuki aynı savcı ve mahkemeler K.S. ilk ifadesinde: “Beni kaçıranların Furkan Vakfı ile ilgisi yoktur. Furkan Gönüllülerini tanırım böyle bir şey yapmazlar” dediğinde hiçbir şey yapmamış, tutuklulardan hiçbirini bırakmamıştı. Tüm tutuklamalar ile birlikte tutuklu Furkan Gönüllüsü sayısı 9 oldu. Her gözaltına alınana aynı baskı yapılıyor ve Alparslan Hoca’ya iftira atması isteniyordu. Birine ısrarla söyletmek istemelerinin nedeni ise ellerinde Alparslan Hoca ile alakalı hiçbir delilin olmamasıydı. Somut delil olmayınca bir iftiracı gerekiyordu! Ama Furkan Gönüllüleri işkencelere, baskılara, tutuklamalara rağmen hocalarına ihanet etmemişlerdi.

Sonunda istediklerini yaptılar ve Alparslan Hoca’yı gözaltına aldılar. Alparslan Hoca savcılıktaki ifade işlemlerinin ardından savcının tutuklama talebiyle sulh ceza hakimliğine çıkarıldı. 9 Mayıs tarihinde yapılan duruşmada Alparslan Hoca hakkında tutuklama kararı verildi. Ardından Adana’ya 1000 km uzaklıktaki Ağrı’nın Patnos ilçesindeki cezaevine gönderildi. Böylece tutuklamanın da ötesine hem sürgün edilmiş oluyor hem de tecrit zulmüne maruz bırakılıyordu. Alparslan Hoca ile birlikte tutuklu sayısı 10 oldu.

Şimdi artık iddianamenin hazırlanması ve asıl yargılamanın yürütüleceği mahkemenin belirlenmesi gerekiyordu. Ancak savcı bir türlü iddianameyi hazırlamıyor, ısrarlara rağmen işi uzatıyordu. Böylece Alparslan Hoca’nın ve Furkan Gönüllülerinin tutukluluk süresi henüz mahkeme dahi olmadan aylarca uzatılmış oluyordu. 2021 yılının Eylül ayında yapılan ilk tutuklamanın ardından tam 1 yıl geçtikten sonra iddianame ancak hazırlanabilmişti.

İddianamede özetle Furkan Vakfı bir suç örgütü olmakla suçlanıyordu. K.S. isimli şahsın, örgüte maddi yarar sağlamak amacıyla kaçırılmış olduğu iddia ediliyordu. Alparslan Hoca bu örgütün lideri olarak kaçırma talimatını vermek ile suçlanıyordu. Oysa hakkında tek bir delil, birilerine talimat verdiğine dair tek bir emare dahi yoktu. Ancak dosyanın siyasi olmasından dolayı delile ihtiyaç duyulmadan tutuklanmış hatta sürgün ve tecrit ile cezalandırılmıştı.

İddianamenin hazırlanmasından sonra Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamalar başladı. Mahkeme ilk duruşmayı 13 Ocak gününe vermişti. Dosyanın hacimli olmasından dolayı ilk gün tamamen Alparslan Hoca’nın savunması ile geçti. Daha sonra 19 ve 20 Ocak’ta devam edilmek üzere duruşmaya ara verildi. 19 Ocak’ta yine Alparslan Hoca savunma yaptı. 20 Ocak’ta ise diğer Furkan Gönüllüleri savunmalarını yaptı ve Müşteki K.S. beyanlarda bulundu.

K.S.’nin konuşmaları tam bir fiyaskoydu. Kurduğu 3 cümlede toplam 4 tane çelişki çıkıyordu. Mahkeme başkanı dahi bazı yerlerde durdurup “az önce böyle dedin” gibi cümleler kuruyordu. Savunma avukatları olarak müştekinin konuşmalarındaki tüm çelişkileri ortaya koyduk. Dosyada özellikle kamera kayıtları bağlamından koparılarak kullanılıyordu. Mesela camiye namaz kılmaya giren 4 Furkan Gönüllüsünün görüntüleri K.S.’nin kaçırıldığı yere yakın olmasından dolayı sanki olaya delil kabul ediliyordu. Halbuki bu 4 kişinin namaz kıldıktan sonra olay yerine gidip K.S.’yi kaçırdığına dair bir delil yoktu. Olay anına ilişkin her nedense tek bir tane kamera görüntüsü vardı. Bu da bir vatandaşın cep telefonu ile çekilmişti. O görüntüde yalnızca bir kişi görünüyor ve onun da yüzü maskeliydi. O görüntüde K.S. dahi yoktu. Dolayısıyla camideki 4 kişinin olayı gerçekleştiren kişiler olduğu belli değildi. Ancak ulusal kanallar dahi bu görüntüyü paylaşarak sanki bir delil bulmuş gibi olayı Furkan Gönüllülerinin üzerine yıkmaya çalıştılar.

Alparslan Hoca dosya kapsamında örgüt iddiasına yönelik tüm iddiaları tek tek cevapladı. Ayrıca olay ile alakasının olmamasına rağmen olaya ilişkin de değerlendirmelerini ve kendi bulduğu çelişkileri tek tek anlattı. Bu değerlendirmelerden bazıları şöyle: “Bir suç örgütü olduğumuz ve bir kişiyi kaçırdığımız iddia ediliyor. Halbuki olay anında camide namaz kılan 4 kişi hasta ziyaretine gidiyor, ben ders yapıyorum, bir kişi inşaatta çalışıyor, bir kişi kendi işiyle uğraşıyor, bir kişi de K.S.’nin verdiği bir evrakı tapuya götürüyor. Bu nasıl organize bir suç örgütüdür ki olay anında her üyesi bir yerde.” “Bu ülkenin İç İşleri Bakanı ‘Ben göreve geldiğimden beri bu adamla (Alparslan Hoca’yı kastediyor) uğraşıyorum’ demiştir. Bu dosyanın siyasi bir dosya olduğu ve Furkan Hareketine bir kumpas olduğu ortadadır. Bir dosyada Alparslan Kuytul ismi varsa o dosya siyasi bir dosyadır.”

Savcının iddia ettiği tüm hususlara açık ve net deliller sunuldu. Özellikle dosyadaki delil uydurma girişimleri üzerinde duruldu. Bunlar ortada bir kan olmamasına rağmen E.E.’nin arabasında müşteki K.S.’nin kanının bulunduğu iddiası ve müşteki K.S.’nin kaburgalarının kırık olmamasına rağmen kırık raporu alınmasıdır. Yazımızın boyutunu aşacağı için bu kısma uzun uzun açıklamalar getirmiyorum. Ancak iki sayfalık bir raporun hazırlanmasının çok da zor olmadığı hepimizin malumudur. Delil üretme, olmayan bir şeyi varmış gibi gösterme polislerin yıllardır yaptığı bir uygulamadır.

Nihayet karar anı geldiğinde 3 gün süren savunmalara rağmen Alparslan Hoca ve 4 Furkan Gönüllüsü hakkında tutukluluğun devamı yönünde karar verildi. Diğer 5 Furkan Gönüllüsü ise tahliye edildi. Bizler özellikle Alparslan Kuytul Hoca’nın hiçbir somut delile dayanmayan haksız tutukluluğunun bitmesini beklerken onunla birlikte 5 Furkan Gönüllüsünün siyasi tutsaklığı devam etti. Ağır ceza heyeti ikinci duruşmayı 30-31 Mart gününe erteledi. Tutukluluğun devam etmesi elbette bizi ümitsizliğe sevk etmedi. Bizler bu haksız tutuklamanın ikinci duruşmada biteceğini ve Alparslan Hoca ile 4 Furkan Gönüllüsünün haksız tutukluluğunun son bulacağını düşünüyoruz. Hâkim ve savcıların bizzat kendileri hukuk tarihine kara lekeler sürmekten vazgeçmeli ve siyasilerden talimat almayı bırakmalılar. Tahliye olanlara geçmiş olsun dileklerimiz ve tutuklu olanlara sabırlar dileyerek yazımıza son verelim…