Davet

RASULULLAH’IN İSLAM’A DAVET METODU

Paylaş:

Allah (c.c) göndermiş olduğu peygamberlere iman edilmesinin yanı sıra, onlara tâbi olunmasını ve itaat edilmesini de emreder. Kur’an’ı Kerim’de Hz. Peygamber (s.a.v.)’e itaati (hatta bunun da ötesinde teslimiyeti) emreden pek çok ayet mevcuttur. Kısacası Hz. Peygamber (s.a.v.) ve onun sünneti, (söz, fiil ve takrirleri) her yönden biz Müslümanlara örneklik teşkil etmekte, atacağımız her adımda takip edeceğimiz esaslarımızı belirlemektedir. “Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır.”1

İslam’a davet gibi mühim bir konuda, İslam’ın ilk davetçisi olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine, davet hareketine ve metoduna sarılmak, bu metod dâhilinde faaliyetlerimizi gerçekleştirmek zorundayız.

Metod; ‘gayeye ulaşmak için önceden çizilmiş bir yol’2 dur. Bu tariften anlaşılan şudur: Hareketten önce, tespit edilen gayeye ulaşabilmek için hangi merhale ve safhalardan geçileceğini, hangi yollara başvurulacağını plânlamak metottur. İslam davetçileri, Hz. Peygamber(s.a.v.)’in hayatını ve mücadelesini, tüm merhaleleriyle bilmeli ve karşılaştıkları durumlarda aynı tavrı sergileyebilmelidirler. Rasûlullah (s.a.v.)’ın davet metodunu dört ana madde halinde sıralayabiliriz:

1-Davete hazırlık 2-Kadrolaşma 3-Kitleleşme, 4-Devletleşme.3

Davete Hazırlık

İslam Medeniyeti kurmak gibi yüce bir hedefe odaklanan İslam davetçilerinin en önemli davet merhalesi şüphesiz davete hazırlık aşamasıdır. Rasûlullah (s.a.v.)’ın davetinde bu merhale onun doğumundan itibaren (hatta nesebini göz önünde bulundurursak daha eskiye dayanır) başlar. Allah(c.c), seçtiği elçilerini kavimlerinin saygıdeğer ve nesepçe üstün olanlarından seçmiştir. Bu durumu Hz. Peygamber (s.a.v.), tâ Hz. Âdem (a.s)’den itibaren kendisine gelinceye kadar, daima en hayırlı kabile, en hayırlı sülâle, en hayırlı aile ile nesebinin teşkil edildiğini beyan ediyor.4 Allah Rasulü(s.a.v.)’nün nesep ve ahlâk olarak üstünlüğünü düşmanları bile itiraf etmek zorunda kalıyorlardı. Kendisine Hz. Peygamber(s.a.v.) hakkında sorular soran Bizans İmparatoru Herakliyus’a Ebu Süfyan’ın verdiği cevaplardan bunu anlıyoruz. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde, cahilî sistemin kokuşmuş toplum yapısından Allah(c.c) kendisini korumuş, üstün bir ahlâk yapısına sahip olarak toplumda “El-Emin” vasfını kazanacak bir hayat yaşatmıştır. Daha gençlik yıllarında çobanlık yaparak bir yandan geçimini sağlamaya çalışırken, diğer yandan amcası Ebu Talip’e ekonomik yardımda bulunuyordu. Bu sıralarda Mekke gençlerinin gece eğlencesine katılmayı gönlünden geçirmiş, kendi koyunlarını arkadaşına teslim edip bu eğlenceyi yakından görmek istemiş; ama eğlenceyi seyretmek üzere oturduğu yerde uyuyakalmıştır. Bu hal iki kez vukû bulmuş ve her ikisinde de Allah(c.c), Rasulünü cahiliye âdet ve ahlâksızlıklarından korumuştur.

Bunun yanı sıra Efendimiz (s.a.v.)’in katılmış olduğu Ficar Harbi, Hılful-Fıdul, Kâbe’nin tamirinde hakemlik yapması gibi durumlarını, risalet ve davet görevine hazırlık kapsamında düşünebiliriz. Allah(c.c), Rasulünü toplumun genelini ilgilendiren olaylara (izzet ve yüce ahlâkını zedelemeden) iştirak ettirerek, siyasî ve ictimâî sahalarda hazır hâle gelmesini sağladığı gibi, bir yandan da yalnızlığı sevdirerek manevî alanlarda da geliştiriyordu. Kâbe’nin onarılması hadisesinden sonra, ona uzlet ve halvetin (yalnızlık ve Allah’la baş başa olma) sevdirilmesi ile her sene özellikle Ramazan ayı boyunca Hirâ mağarasında tahannüste (Allah (c.c)’ın varlığını, kudretini ve nimetlerini tefekkür) bulunması, Rasulüllah (s.a.v.)’ın davete hazırlığında en önemli safhayı teşkil etmektedir. Günümüz davetçileri de dünya meşgalelerini bir tarafa bırakarak, kısa süreli de olsa uzlete çekilip tıpkı Rasûlullah(s.a.v.)’ın yaptığı gibi kendisinin ve toplumun gidişatını düşünmeli, hayatının muhasebesini yapmalıdır.

Davete hazırlık safhası asla tek yönlü değil, bir bütünlük içerisinde tüm gıdaları almaya yönelik olmalı. Ruhen, ilmen, bedenen, madden gelişmedikçe ve bu gelişmeyle Rabbanî bir metod dâhilinde çalışmadıkça İslam Medeniyeti’ni kuracak hamleler gecikecek, bu yanlış metod ve eğitimler bizi hedeften uzaklaştıracak, emekler ve maddî kaynaklar ziyan olacaktır. Ruhen hazırlıkla ilgili Hasan El-Hudaybî’nin tespiti ne kadar da yerindedir: “İslam’ı önce göğüslerinizde, gönüllerinizde hâkim kılınız; yeryüzünde de, beldenizde de İslam hâkim olacaktır.”5

“Bu nedenle davetçi, selim bir akîde sahibi olmaya çalışacak, davasına azim ve sarsılmaz irâdeyle sarılacak, bozuk inanç, fikir ve düşüncelere kalbinde, ruhunda ve gönlünde yer vermeyecektir.”6

İslam daveti, önce davetçinin kendi nefsinde başlar, bu aşamada yapılacak ilk iş, İslamî şahsiyete sahip olmakla beraber, nefsi tezkiye etmek, mâsiyet ve günahtan kaçınmaktır. İslam davetçisi, âlemlerde inkılâba girişmeden önce kendi nefsinde inkılâbı başarabilmelidir. Zira kendisini değiştirememiş, davasını özümseyememiş olanların eylem ve söylemleri etkisiz olacaktır. Çünkü onlar davette bulunurken insanlar onların sözlerinden çok yaşantılarına, ibadet ve ahlâklarına, örnek olup-olmadıklarına bakacaklardır. “Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe, Allah(c.c) da onların durumlarını (onlara verilen nimeti) değiştirmez.”7 Bu, Allah(c.c)’ın toplumlara uyguladığı yasasıdır. (Sünnetullah)

Rasûlullah(s.a.v.)’ın davetinin başlangıç dönemlerinde inen Kur’an ayetleri ve gelen emirler, o günkü bir avuç İslam davetçisini davete hazırlamaya yönelikti. İlk inen sûrelerden olan Müzzemmil Sûresinde, gece kalkmaları ve henüz çok az inmiş olan Kur’an’ı tane tane okumaları, üzerinde derin düşüncelere dalmaları, imanlarının kökleşmesi ve yarınlara hazır hâle gelmeleri amaçlanıyordu. Davayı yüklenmek, davetçi olmak için hazırlık gerekliydi. İbadet konularında kolaydan zora doğru (tedricilik) gidişat söz konusu iken, zor olan bir ibadet olan “gece ibadetinden (gece namazı)” başlanılmasının hikmetini, yine bu sûre içerisindeki: “Muhakkak biz sana ağır bir söz (yeryüzünde ağırlığı olan veya sorumluluğu ağır olan) vahyedeceğiz”8 ayetinden anlıyoruz.9 Bu sorumluluğu taşıyabilmek için, işin başında sıkı bir eğitimden geçiriliyordu davanın öncüleri. Hz. Aişe validemizin ifadesiyle bu gece ibadetinin yaklaşık bir yıl sürdüğünü biliyoruz. “Yolculuğa azıksız ve hazırlıksız çıkılmayacağını bilenler ve İslamî faaliyetlerde gayret gösterenler, bu azığı elde etmeye gayret göstermelidirler.”10

Davet yolunda hazırlık için belli bir potansiyele ulaştıktan sonra davetçi harekete geçecek, tebliğ çalışmalarına başlayacak, çekirdek kadrosunu oluşturacak, ancak davet için hazırlığın, davet görevini sürdürdüğü müddetçe (ki bu ölüme kadardır) devam edeceğini de unutmayacaktır. Davet yolunda hazırlıkla ilgili bu kadarı ile iktifa edelim. Gelecek sayıda konuya devam etmek üzere, Rabbim bu yolda lâyıkıyla mücadele eden kullarından eylesin. Âmin.

1-Ahzab,21.

2-Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi.

3-A.Önkal, Rasulullah’ın İslam’a Davet Metodu, s.98.

4-Buhari, menâkıb,23; Müslim, Fedâil,1.

5-M. Meşhur, Davet Yolu 1, 27.

6-M. Meşhur, a.g.e, s.109.

7-Ra’d, 11.

8-Müzzemmil,5.

9- Alparslan Kuytul Hocaefendi, Müzzemmil Suresi Tefsiri.

10- F. Yeken, Muşkilât, s. 76-77.