Fıkıh

Soru Cevaplarla Zekât

Paylaş:

Zekât Vermenin Şartları Nedir ve Kaç Gr. Altına Zekât Düşer?

Zekât vermenin şartları; kişinin Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına ermiş ve aslî ihtiyaçlarının ve borçlarının dışında nisab miktarı mala sahip olması ayrıca zenginliğinin üzerinden en az bir yıl geçmiş olmasıdır. Kaç gram altına zekât düştüğüne gelince; eski dinar, dirhem gibi ölçü birimlerinin bugünkü grama çevrilişinde hesaplama farklılıkları vardır. O yüzden bazı âlimler bunu 80 gr. olarak tespit etmiş, bazıları 96 gr’a kadar çıkarmış, kimisi de 75 gr’a kadar indirmiştir. Ortalaması 80 gr. dır. Bu sebeple bu kadar altını veya aynı miktarda parası olanların zekât vermesi gerekir. Zenginliğin ölçüsü de yine bu miktardır.

90 Gr. Altının Zekâtı Ne Kadardır?

90 gr. Altının hesabı; 1/40 üzerinden yapılır. Eğer bu altın ticaretten değil de tarımdan elde edilmiş parayla alınmışsa; tarım mahsulü olduğu için altın olarak hesaplanmaz.  Tarım mahsullerinde ise; eğer insanlar tarafından sulanıyor ve su masraf yapılıyorsa 1/20’dir. Eğer Allah tarafından sulanıyor ve su, gübre masrafı yoksa o zaman 1/10 vermek zorundadır. Ama ticaretten elde etmiş olduğu parayla altın almışsa, o altın ticaret malıdır. Bu yüzden 1/40 üzerinden hesap edilir ve buna göre 90 gr. altının zekât miktarı 2.25 gramdır.

Zekât Kimlere Verilir, Camiye Zekât Verilir Mi?

Zekât malî bir ibadet olduğu için şartları Kur’an ve sünnette açıklanmıştır. Tevbe Sûresi’nin 60. ayetinde: “Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” buyrularak zekâtın kimlere verileceği bildirilmiştir. Fakirlere, miskinlere, yolculara, borçlulara, muhallefi kulûba (kalbi İslam’a ısındırılmak istenenlere), zekât memurlarına ve ayrıca fi-sebîlilleh (Allah yolunda yapılan harcamalara) verilmelidir. ‘Fi-sebîlilleh’ hakkında ise iki görüş vardır: Bir kısım âlimler ‘fi-sebîlilleh’ kelimesini çok geniş tutmuş, Allah (c.c.) için olan bütün her şeyi içine almıştır. Örneğin; ‘cami de Allah içindir’ veya ‘bir kimse bu parayla hacca gönderilir çünkü hac da Allah içindir’ demişlerdir. Fakat bu görüş doğru kabul edilmemiş ve ekserî ulema tarafından red edilmiştir. Kur’an’da ‘fi-sebîlilleh’ kavramı bu kadar geniş değildir. ‘Fi-sebîlilleh’ Kur’an’da daima Allah yolunda cihadı kastederek kullanılır ve cihad maksatlı yani Allah’ın dinini hâkim kılma uğrunda yapılan faaliyetlere denir. Bu manada, Allah Azze ve Celle için yapılan tüm faaliyetler cihad değildir. Cami Allah içindir fakat cihad değildir. Bu sebeple camiye, hacca gidene ve sadece hayırlı amel maksatlı yapılan hizmetlere zekât verilemez. Bunlara zekâtla değil, nafile sadakalarla yardım yapılır. Fakat mesela cami; Fatih Sultan Muhammed’in İstanbul fethedilmeden evvel Bizans’a, fethe zemin hazırlamak için yaptırdığı cami gibi bir maksatla yapılıyorsa o zaman ona da zekât verilir. Çünkü bu caminin maksadı sadece ibadet değil İslam’ı oraya ulaştırmaktır. Camilerin dışında İslamî faaliyet yapılan vakıflardan da bazılarına verilir bazılarına verilmez. Bu ayetin hükmüne göre İslam’a hizmet eden bir grubun eğer cihad yani; Allah’ın dinini hâkim kılmak, şirki ortadan kaldırmak, küfrün kökünü kazımak, kâfirle cihad ve İslam Medeniyeti’ni kurmak gibi maksadı yok da sadece hizmet yapıyorsa bu cihad sayılmaz ve böyle grup ve vakıflara zekât verilemez. Çünkü Allah Azze ve Celle yolunda cihad başka, hizmet etmek başkadır.

Alacaklı Kişi, Alacağı Parayı Zekâtına Sayabilir Mi?

Hayır. Mesela bir kimsenin başka birinde alacağı var da alacağını alamıyorsa, bu durumda “o halde zekâtıma sayıyorum” diyemez. Ancak şöyle olabilir; mesela bir kimsenin 200 bin TL’si var, bunun 10 bini başka birisinde ve alamıyorsa o parayı eğer ona bağışlarsa, o para artık kendisinin sayılmayacağından artık 200 binin değil de 190 binin zekâtını vermekle mükellef olur. Fakat bu 10 bini diğer 200 binin zekâtına sayamaz. Bağışladığı takdirde sadece 10 binin zekâtını vermemiş olur.

Mehrin Zekâtı Var Mıdır?

‘Mehir’ demek; erkeğin nikâhladığı kadına vermesi gereken, aralarında anlaştıkları miktardır. Ne üzerine ve kaç gr. olarak anlaşmışlarsa onu almak kadının hakkıdır. Bu Allah’ın kadınlara verdiği bir haktır. Eğer erkek karısının mehrini ödememişse, o miktar kadının hakkı olduğu için ona zekât düşmez. Hatta erkek ödemeden ölse, mirasından borcu ödenirken, karısının mehri de alınır ve kadına verilir. Eğer kadın mehrini kocasına bağışlarsa o zaman erkeğin malına dâhil edilerek zekâtı ödenir. Kadın mehrini almış ve mehrin miktarı da nisab miktarında veya daha fazla ise kadına bu sebeple zekât düşer.

                Bazı kimseler bugünümüzü, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekke Dönemi’ne benzeterek; ‘o gün oruç, zekât gibi hükümler yoktu. Onun için bugün bunları yapmaya ve anlatmaya gerek yoktur’ diyorlar.

Böyle Söyleyenlere Nasıl Cevap Verebiliriz?

Şu anda siyasî olarak; Müslümanların gücü ve İslam’ın hâkim olmaması bakımından Mekke Dönemi’ne benzediği doğrudur. Ama din tamamlanmıştır. Böyle söyleyenler; “Mekke’de zekât farz değildi şimdi de öyle olsun” demek istiyorlar. Buna göre Mekke’deyken içki de faizde haram değildi. “O zaman onlar da bugün haram olmasın” diyemeyiz. Çünkü din tamamlanmıştır. Bulunduğumuz memlekette dinimizin ne kadarını yaşayabiliyorsak o kadarını yaşamalı, yaşayamadığımız kısmı için de yaşayabileceğimiz bir ortam sağlamaya, memleketimizi düzeltmeye çalışmalıyız.

                Allah-u Teâlâ: “Bugün dininizi kemale erdirdim, size olan nimetimi tamamladım. Ve size din olarak İslâm’ı seçip-beğendim.”1 buyurmaktadır. Bundan sonra dinin herhangi bir hükmünde değişiklik yapılamaz. Bir bütün olarak uygulanmak zorundadır. *

 

 

  1. Maide, 3

* Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin tefsir derslerinin soru ve cevap bölümünden hazırlanmıştır.

Not: Oruç ile ilgili ilmihal bilgileri için bkz. Furkan Nesli Dergisi 4. sayısı