Mektup

Talebesinden Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye Mektup

Paylaş:

Esselamu Aleykum çok değerli Hocam, sizinle tanışmak bir yana sizin gibi kıymetli, izzetli bir hocaya mektup yazmak bile benim için büyük bir şereftir. Rabbim bu şerefi sizlere tekrar kavuşmakla tamamına erdirsin.

      Sizleri yıllar önce internet üzerinden tanıdım.  Sorulara verdiğiniz net, kararlı, samimi, Kur’an ve sünnet kaynaklı cevaplarınız beni çok etkilemişti. Ben ki o dönemde diğer gençler gibi bizi harcamak isteyenlerin; duygularımızı kullanarak yanlış din algısıyla yönlendirenlerin, ahiretimizi değil sadece dünyamızı düşünenlerin, ruhlarımızı aç bırakıp para, mal, şehvet ve sosyal tuzaklarla bedenlerimizi doyuranların kurmuş oldukları ağlardan kurtulmak istediği halde; bizi bütün bunlardan kurtaracak, hayatımı uğrunda feda edebileceğim, yalnızca benim değil tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olacak reçeteyi bulamayanlardandım.

Kocaman dünya bana çok değersiz, yeryüzü ise tüm genişliğine rağmen dar geliyordu. O günlerde ruhumu tatmin edip beni doyuracak tek şeyin toplumsal bir algı olan “tek hayalimiz üniversite ve meslek sahibi olma” ideali olduğunu zannediyordum. Fakat zannımda yanılmışım. Sizinle tanıştıktan sonra şunu çok iyi anladım ki sürekli takdir almak, üniversite okumak ve insanlar tarafından sevilmek bir insanın gözlerinin içinin gülmesi için yeterli sebepler değilmiş.

Çünkü aslî manada insana ruh veren bunlar değildir; bu gibi şeyler ancak amaç olacak olan için araç hükmündedir. Gayemiz sadece bunlar olsaydı her birine ulaşmış olduğumuz gün gayesiz, başıboş ve ruhsuz olmamız icap ederdi. 

Allah’a şükür ki sizler bizlere vesile oldunuz. Fakat hala milyonlarca insan harama, günaha, sapıklığa özlem duyarcasına rağbet ediyor ve bunlara ulaşmak için koşuyor. Bu insanlar zina, uyuşturucu ve yalan ile tüm günahları günlük yapılması gereken farzlarıymış gibi algılayıp bunlarla hayatlarına ruh katmaya çalışırken; hakikatle aralarına bir perde koyup maddiyat nedeniyle kalpleri mühürlenip, gözleri kör olurken tüm bunlara müdahale etmeyi kendimize bir borç bilmemiz gerektiğini sizden öğrendik Kıymetli Hocam.

Necip Fazıl’ın da belirttiği üzere:

“Haykırsam kollarımı makas gibi açarak

Durun kalabalıklar bu sokak çıkmaz sokak”

Sizler de bizim ve başkalarının yarınları için kendinizi feda ettiniz büyük fedakârlıklarda bulundunuz. Her şeye, toplumun devekuşu gibi davranmasının önüne geçmek ve yönümüzü hakikate dönmemiz için katlandınız. Bugün bu anlamda hakiki maslahatımızı bu denli geniş çaplı ne ailelerimiz ne de akraba veya arkadaş çevremiz düşünüp kendisine dert edinmektedir. Toplum sizler gibi değerli insanlara ihtiyaç duyduğu kadar ne doktor yahut mühendise ne de öğretmen veya bilim adamlarına ihtiyaç duymaktadır.  Bunlar insanın bedenine yani tek yönüne hitap ederken; sizler ruhumuzun ve birçok hastalığımızın dermanının muhatabısınız. Sizin gibi Tevhid hakikatini konuşan hocaların sayısı artmadıkça bu toplum idealsiz, şuursuz, heyecansız, meraksız bir gençlik yetiştirmenin önünü kesemeyecektir. Günümüzün ölü tohumları ancak sizin gibiler ekince kaliteli ve bol ürün verebilecek aksi takdirde bu tohumlar hepimizin gözleri önünde çürüyüp kendilerine bile faydası olmayan asalaklar konumuna düşecekler.

                Velhasıl sizin gibi toplumun asıl ihtiyaç duyduğu doktorların insanlardan ırak değil; aksine her an toplumla iç içe olması elzemdir. Aksi halde beden ve ruh çatışması nedeniyle toplum asla o özlenilen huzura kavuşamayacak.

            Muhterem Hocam, oradaki günleriniz zor geçse de Rabbimizi kalbinizde taşımanız ve emanetinin derdine düşmeniz eminim sizleri diri tutmaya, heyecanınızı yenilemeye, yeniden yeni ümitlerle ahdinizi yenilemeye hazır hale getirmiştir. Eminim yepyeni bakış açılarıyla kutsal olanı daha da yaymanın fikirleriyle bilenmiş şekilde aramıza döneceksiniz. Bu yol çilekeşlerin yoludur Hocam. Bu kutsalı hepimizin gözbebeği olan peygamberler, ashab, âlimlerimiz ve siz gibi Kalu Bela’da Allah’a verdiği sözü unutmayanlar çileyle zirveye taşıyacaktır. Yani Değerli Hocam, o günlerin gelmesi için ayağa takılmış olan taşlar inşallah hem sizi hem de bizleri yükseltecektir.

Siz ruhu teninde tutsak ve sadece belli bir mekânda halifelik görevini yapan biri değilsiniz; mekânı ve maddeyi aşan bir edayla verdiğiniz söze sadıksınız. Adi bir hayata boyun eğmektense şerefli bir duruşun müntesibisiniz.  Her zaman için önemsediğiniz; karşınızdaki güç değil kalbinizdeki Allah aşkı ve insanı kurtarma sancınız olmuştur. Suçunuz ise Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’ in yolunu takip edip Kur’an’ın istediği şekilde bir insan oluşturmaktır.

 

 Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz

Biz neşatın da gamın da rüzgârın görmüşüz.

Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde

Biz hezaran mest-i mağrurun humarın görmüşüz.

Top-ı ah-ı inkisara pey-dar olmaz yine

Kişver-i   cahın nice sengin hisarın görmüşüz.

Bir huruşiyle eder bin hane-i ikbali pest

 

 Ehl-i derdin sey-i   eşk –i   inkisarın görmüşüz.

Bir hadeng-i can-ı güdaz-ı ahdır sermayesi

Biz bu meydanın nice çabük-süvarın görmüşüz

Bir gün eyler dest-beste pay-gahı cay-gah

Bi- aded mağrurun sadr-ı   itibarın görmüşüz.

Kase-i  deryüzeye tebdil olur cam-ı murad

Biz bu bezminNabiya çok bade-harın görmüşüz.                                                                

Nabi

 

ÜSTAZIM

Mutluluk denen şu asi rüzgâr

Gün gelip başımıza esecek Üstazım.

Yüreğimizde büyüyen sevda çiçeği

Gün olup tomurcuk açacak Üstazım.

 

Bize bıraktığın emanetini

Ve nimet olan adaletini

Sözünü, azığını, gözbebeğini

Kurutmadık hala çiçeklerini.

Yitirme umudunu gülsün gözlerin

Güzel günler kapıda Üstazım

Her gecenin bir de sabahı var elbet

Gün olup miladı dolacak ÜSTAZIM…

 

Mektubuma burada son verirken sizleri emanetleri en güzel şekilde koruyan ve HAK olan RABBİME emanet ediyorum değerli Hocam, Esselamu Aleykum…

Talebeniz AFİFE OKAN- DİYARBAKIR