Tarih

Tekke Ve Zaviyelerin Kapatılması

Paylaş:

Yaklaşık 600 yıllık geçmişi olan, İslam ve insanlık adına pek çok güzel miras bırakan bir devlet, son dönemlerinde varlık gayesini unutup dünya zevklerine dalmış, ardından dost olması mümkün olmayan Avrupa’yı taklit etmeye başlamıştı. Böylece kendi eliyle kendini tehlikeye atmıştı.

Bir zamanlar Batı dünyası Osmanlı İslam Devleti’ni gıpta ile izler ve onun hâkimiyetini konuşurken, son dönemde iş tersine dönmüştü. Artık Osmanlı içinde Batı hayranı bir nesil yetişmiş, Batılı devletlerin başkentlerinde okuyan gençler, ülkeye döndüklerinde devlet içinde önemli mevkilere yerleşmekte, basın-yayın alanında söz sahibi yapılmakta, Müslüman halka yön vermek ve Batı hayranlığını aşılamak için gazete ve dergilerde yazılar yazmaktaydı. Kendilerine  “aydın” denilen bu ayrıcalıklı zümre,  sadece Müslüman halka Batı hayranlığı aşılamakla kalmıyor, ayrıca İslam’ı ve değerlerini de hakir görüyor ve onları halkın gözünden düşürmeye çalışıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’nda yenik düşmesi, zaten zor günler yaşayan devletin artık beka sorunu yaşamasına sebep oldu. Bu durumun farkında olan dâhili ve harici unsurlar, Osmanlı Devleti’ni hem madden hem manen çökertmek/yok etmek için harekete geçtiler. Devletin son dönem yöneticileri, ülkeyi işgal edip kendi aralarında paylaşmayı düşünen başta İngiltere olmak üzere diğer işgalci ülkelere karşı koymak için var güçleriyle çalışırken, diğer yandan ülkedeki Batı hayranlarının gizli çalışmalarıyla uğraşıyordu.

Devletin içinde çeşitli kademelerdeki yetkililer, özellikle orduda görev yapan kimi askerler bir takım Avrupa devletleri ile yakın ilişkiler içine girmiş ve adeta onlara hayran olmuştu. Öte yandan halkı etki altına alan gazeteci ve aydınlar sürekli olarak “dinin insanları geri bıraktığı, dinden uzaklaşılması hâlinde tıpkı Batı gibi kalkınmanın olacağı” düşüncesini yerleştirmeye çalışıyordu. İşte bu düşüncede olanların etkisi günden güne artmıştı.

Osmanlı Devleti’nin yıkılışı bilinenin aksine, Batılı devletlerce olmamıştır. “Osmanlı Devleti’nin yıkılışı iki hamlede ve iki aşamada olmuştur. Birinci hamlede devletin saltanat kanadı yıkılmış ve böylece padişahlık kaldırılmıştır. (1922) İkinci hamlede ise devletin Hilafet kanadı yıkılmış, Osmanlı’nın ümmet üzerindeki manevi otoritesi ilga edilmiştir. (1924) Sonuçta bir bütün olarak bakıldığında Osmanlı Devleti’nin yıkılış tarihi için 1922 ve 1924 tarihlerini dikkate almak gerekir. Osmanlı Devleti’ni yıkanlar olarak İtilaf devletleri, hususen de İngiltere gösterilir. Osmanlı Devleti’ni İngiltere öncülüğündeki İtilaf Kuvvetleri yıkmış gibi gösterilir. Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecini bunlar başlatmış olabilir ama resmen ve hukuken Osmanlı Devleti’ni yıkan güç, TBMM ve TBMM’ye hâkim olan odaklardır. TBMM, 1922 yılında Osmanlı Devleti’nin saltanat kanadını; 1924’te de Osmanlı Devleti’nin Hilafet kanadını yıkmıştır. Böylece TBMM, kendisini doğuran ve yetkilendiren gücü, bizzat kendi eliyle tarihe gömmüştür… Bu netice, tarihin hazin ve ibretlik bir tecellisi olsa gerek.”1

1923 yılında resmi olarak ilan edilen yeni devlet Türkiye Cumhuriyeti, kendine (Osmanlı’da olduğu gibi)  İslam’ı referans almayacağını henüz 1921’de kabul ettiği kanunla ilan etmişti. Buna göre Teşkilat-ı Esasiyye Kanunu’nun 1. Maddesi’nde şu cümle yazıldı: “Hâkimiyet, bilâkaydü şart Milletindir” İşte bu madde, yeni kurulan devletin hâkimiyeti Osmanlı İslam Devleti’nde olduğu gibi Allah Azze ve Celle’ye değil, halka verileceğini yani kanunların İslam’a göre değil, Batı’da olduğu gibi insan düşüncesine göre yapılacağını ilan ediyordu. Bu fikir ve düşüncede olan Mustafa Kemal ve bazı arkadaşları, yeni devletin yönetim şeklini çıkardıkları bazı kanunlarla pekiştirmeye çalıştılar. Adına “İnkılap Kanunları” adı verilen yeni ve radikal kanunlarla devletin ve milletin din ile ilgili bağları teker teker kesildi.

1922’de saltanatın kaldırılması ile başlayan süreç; Halifeliğin kaldırılması, Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılması, medreselerin kapatılması (1924), Şapka ve Kıyafet Kanunu ile tekke ve zaviyelerin kapatılması (1925), Harf İnkılabı (1926) ve nihayet Laikliğin kabulü (1937) ile son bulmuştur. Açıktır ki yapılan devrim ve değişiklikler Batılı bir toplum meydana getirme girişimleri idi. Din ile bağları koparılan bir millete yeni kıble olarak Batı gösterilmek isteniyordu. Dine düşmanlığını açığa vuran kimi sözde aydınlar işi o kadar ileri safhaya götürmüşlerdi ki, Kemalettin Kamu adındaki şair (!), “Kâbe Arabın olsun, Çankaya bize yeter” diyebilmiştir.

Yeni devletin pekiştirilmesi ve İslam’la ilişkisinin kesilebilmesi için çıkartılan kanunlardan biri de, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu olmuştur. Bu kanunun görünürdeki çıkartılma sebebi olarak, 1925 yılı başlarında ortaya çıkan Şeyh Said öncülüğündeki hareket gösterilmektedir. İslami değerlerin ortadan kaldırılmasına tepki olarak ortaya çıkan bu harekete karşı koymak için öncelikle Takrir-i Sükûn Kanunu çıkartılıp İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Aynı yıl (1925) Hıyanet-i Vataniyye Kanunu çıkartılıp, 1. Maddesine: “Dini siyasete alet edenlerin vatan haini sayılacakları” eklendi. Şeyh Said’in başlarda etkili olan hareketi sonrasında Doğu Anadolu İstiklal Mahkemesi, “Tekke ve zaviyelerin birinci derecede fesat ve kötülük oldukları” gerekçesiyle yargı bölgesindeki tüm tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verdi.2

Bu gelişme, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanunun çıkışını hızlandırdı. Ankara İstiklal Mahkemesi de tekke ve zaviyelerin kapatılması için hükümete başvuru yaptığı gibi Konya Milletvekili Refik Koraltan ve arkadaşları bu konuda bir yasa önergesi hazırlayıp Meclise verdiler. Bunun üzerine 30 Kasım 1925’te 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına İlişkin” kanun çıkarıldı. Bu kanun 13 Aralık 1925’te yürürlüğe girdi. Mustafa Kemal, aslında 30 Ağustos 1925’teki Kastamonu söylevinde: “Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” sözleriyle tüm yurtta tekke ve zaviyelerin kapatılacağının işaretini vermişti.3 Yani zaten kapatılmasına karar verilen tekke, zaviye ve medreseler için uygun zaman bekleniyordu ve zaman Şeyh Said olayı ile bulunmuştu.

Görüldüğü gibi bir millet adım adım kendi değerlerinden Batılı değerlere dönüştürülmüştür. Bu devrimler yapılırken halka sorma ihtiyacı da duyulmamıştır. Karşı çıkanlar ise ya tehdit edilmiş ya sürgüne gönderilmiş ya da İstiklal Mahkemeleri’nin sözde yargılamaları ile idam edilmiştir.

Kendi değerlerini bırakıp yabancı ve yanlış değerleri kabul eden bir memleketin iflah olmadığı/olamayacağı geçen zaman içinde görülmüştür. Kurtuluş Savaşı’nda vatanımızı işgal edip yüz binlerce insanımızı katleden Avrupa Devletlerinin dönüp kanun ve değerlerini almak, hiçbir akl-ı selimin ve vicdanın kabul edeceği bir durum değildir.

Dipnot:

  1. com/osmanli-devleti-ne-zaman-ve-kim-tarafindan-yikildi-2/
  2. com.tr/2019/yazarlar/sinan-meydan/medeniyet-tarikati-tekke-zaviye-turbelerin-kapatilmasi-5497463/
  3. com.tr/2019/yazarlar/sinan-meydan/medeniyet-tarikati-tekke-zaviye-turbelerin-kapatilmasi-5497463/