Siyasi Makale

Terör ve Göç

Paylaş:

Sabah gazetesinin haberine göre son terör olayları nedeniyle Güneydoğu’dan kaçanların sayısı 300 bini buluyor.

 Silopi’den 30 bin, Nusaybin’den 20 bin, Cizre’den 20 bin, Silvan’dan 10 bin kişi göç etmiş... Diyarbakır’ın Sur mahallesini terk edenlerin sayısı en az 30 bin… Eşyalarıyla kaçan da var, evi olduğu gibi bırakıp giden de… “Düzelirse geri dönerim” diyen de var, “asla dönmeyecek olan da…

 Terörün zirve yaptığı yerler dışında da büyük bir göç dalgası başlamış… Eylemler, gerginlik ve diğer nedenler doğrudan ekonomiyi vurmuş durumda. Siftahsız dükkân kapatan çok. Pek çok ilçede ise eylemler nedeniyle dükkânınızı bile açamıyorsunuz. Sokağa çıkma yasakları ve çatışmalarda zarar büyüdükçe büyüyor... Risk arttığı için bankalardan kredi almak tefeciden kredi almak gibi... Devlet bankalarında bile İstanbul’a göre faiz oranları bölgede 3-4 puan artıyor... Sonuçta işyerleri birer birer kapanıyor. İşsizlik artıyor. Ve sonuç: göç

 Devlet de çekiliyor bölgeden. Zaten memurlar buralarda fazla kalmak istemezdi… Şimdi, kaçış daha da hızlanmış. Hatta Cizre ve Silopi’de geçen gün gördüğümüz gibi artık bakanlık kendi memuruna SMS atıp onları bölgeden uzaklaştırmaya çalışıyor. Devlet, kendi memurunu dahi korumakta zorlanıyor. Böyle bir yere kim öğretmen olmak ister? Hangi hemşire, hangi doktor bu şartlar altında hizmet verebilir?...

Düne kadar Suriyeli göçmenleri konuşuyorduk. Şimdi Doğu ve Güneydoğu kaynaklı göçmenleri konuşuyoruz… Devlet ise bölgedeki operasyonlarını arttırdıkça arttırıyor… Bizzat Başbakan Davutoğlu, dağların teröristlerden temizlendiğini, sıranın şehirlere geldiğini söylüyor. Peki dağlar gerçekten “temizlendi” mi? Ya fikirler, ya kalpler? Onlar da temizlendi mi? Davutoğlu diyor ki “mahalle mahalle, ev ev temizleyeceğiz”. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “bin defa daha başkaldırsa bin defa o başı ezmeye muktediriz” diyor. Bin defa ayaklanma ne demek? Neden ayaklanıyorlar? Başları ezmeden önce bir düşünsek, sorunun kaynağına insek, önce nedenleri gidersek, olmaz mı?

Şehir ve mahallelerde sokağa çıkma yasağı rutin hale geldi. Her şeyden önce şunu söyleyeyim; gördüklerimiz sıradan bir terörle mücadele sahnesine benzemiyor. Geçmişten farklı olarak, çatışmalar şehirlere, şehirlerin kalbine inmiş durumda. Çatışmalar şehire indiği halde mücadelenin merkezinde yine Ordu var. Ordu ile terör mücadelesi zordur... Çünkü ordular esnek ve hedefe kontrollü zarar vermekte zorlanırlar. Ordu ile mücadelenin en kötü tarafı çok geniş alanları vurmak, yani örgüt ile ilgisi olmayan kesime de ister istemez büyük zararlar vermektir.

 Geçen yıl Çözüm Süreci’ni eleştiriyordum. “Bu iş böyle olmaz, güvenlik açıkları ile çözüm değil, felaket gelir” diyordum. Çözüm Süreci’nin açıklarını yazdığım için adeta linç edildim. Bu ülkede devletimizin ve milletimizin iyiliği için uyarılarda bulunmak çok ama çok tehlikeli bir iş… Uyarı isteyen yok. Herkes işlerin ne kadar da mükemmel gittiğini duymak istiyor...

Geçen yıl Çözüm Süreci’nin eksiklerini anlatıyordum. Yüzde yüz haklı çıktım. Maalesef ne dediysem çıktı…

Ve yine maalesef ki bugün izlenen politika geçen yıla 180 derece zıttı. Türkiye bir sarkaç gibi ifratla tefrit arasında sallanıyor sanki… Dünkü politikalar çok ama çok yanlıştı. Ne yazık ki bugünkü politikalar da çok yanlış. Şimdi birileri diyecek ki, “sana da politika beğendiremiyoruz”. Haklılar, onların işi benimkinden daha zor. Ama iki uç noktanın ortası da var. Elbette silahları tamamen bırakmak ile topyekûn savaş arasında bir yerler de var… Ümit ederim o yeri en kısa zamanda bulabiliriz, umarım hiçbir şey için geç değildir.

16 Aralık 2015