Kapak

Toplumsal Dönüşümde Akrabayı Davetin Önemi

Paylaş:

İslam Medeniyeti hedefiyle yola çıkan her bir davetçinin, Allah’a davete en yakınları olan akrabalarından başlaması hem Rabbimizin ilahi emri hem de Peygamberimizin Nebevi Hareket Metodu’nun gereğidir. O yüzden tevhidi şuura sahip Müslümanlar olarak, ilahi mesajı akrabalarımıza ulaştırmakla vazifeli olduğumuzu yeniden hatırlamalıyız. Efendimizin akrabaları konusundaki hassasiyeti bizi teşvik ederken, bu ilgi sonucunda akrabalarının O’na olan desteği de ümitlendirmelidir.

Toplumsal dönüşümü başaramayan bir hareketin sonuca ulaşması mümkün değildir. Halkı arkasına alamayan bir hareketin ise bunu başarması mümkün olamayacaktır. Bugün gerek dünyada gerekse de ülkemizde, İslami hareketin sonuca ulaşamamasında bu eksiğin etkisi büyüktür. Halk ile bağını koparan bir hareketin halkı değiştirmeye, toplumu İslamlaştırmaya ve sonunda İslam Medeniyeti’ni kurmaya talip olması gerçekçi bir talep olamayacaktır. Esasında hareket metodunun da bir merhalesidir kitleselleşme… Şümullülük esasımız bunu anlatan bir esastır. Yaşlı-genç, kadın-erkek, zengin-fakir, makamlı-makamsız, Türk-Kürt toplumun tüm kesimlerine hitap etmek ve tüm bu kesimleri eğiterek sağlamlaştırmak, sonuç alıcı bir dönüşüm sağlayacaktır. Toplumun bir kesimine hitap ederek, İslam toplumu oluşturmak mümkün olmayacaktır. Toplumun marjinal kesimi sayılacak zenginleri arkasına alanların, toplumsal dönüşümü gerçekleştirmesi mümkün olmamıştır, olamayacaktır. Yine İslami bir eğitim vermeden, toplumun kahir ekseriyetinin, yani halkın desteğini alanların ise, elde ettikleri değişim, gerçekçi ve devamlı bir değişim değildir.

Yine gerçek bir İslam toplumu oluşturmak için, Tevhid anlayışını ve İslami yaşantıyı çekirdek aileden başlayarak akraba çevresine, komşularımıza, yaşadığımız şehre, ülkemize ve tüm dünyaya anlatmak, öğretmek ve hâkim kılmak gibi bir görevimiz vardır. Müslüman, sekülerizmden bu noktada da kurtulmalıdır. Tevhidi şuuru sadece kendi içinde yaşamanın, dini vicdana hapsetmenin, seküler zihniyetin empozesi olduğu unutulmamalıdır.

Özellikle yakınımızdaki insanları ihmal, toplumu ihmaldir. Rabbimiz kan bağımız olan insanlara akraba demiş yani en yakınlarımız… Akrabayı davet ve onlarla ilgilenme Kur’an’ın bizzat bildirdiği bir husustur. İslam davetçilerinin davette en fazla ihmal ettiği toplumsal kesim ise, akraba çevresi olmaktadır. Çünkü özellikle yolun başında, en büyük tepkiyi onlar gösterir, karşımıza en büyük engelleri onlar koyar. Davete karşı tepkisel konuşmalarına ‘Ben senin çocukluğunu bilirim’ diye başlayan akrabalarımıza gerçekleri anlatmak hayli güç olacaktır. İşte daha ilk adımda, bu meyanda gelen tepkiler üzerine İslam davetçileri, akrabalarına anlatmayı yıllarca ihmal etmişlerdir.

Oysa Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem daha ilk günden itibaren akrabalarını Tevhide davet etmiştir. Hz. Hatice ve Hz. Ali, kendisine ilk iman eden akrabalarıdır. Özellikle de: ‘En yakın akrabalarını uyar’1 ayeti nazil olduktan sonra, Peygamberimiz evinde yemekler tertip edip tüm akrabalarını davet etmiştir. Bu yemek davetlerinden her ne kadar sonuç alınamasa da, örnekliğiyle, çabasıyla, akrabaya ihtimamın önemini anlatmıştır.

 Ebu Hureyre anlatıyor: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ‘Sen Önce, en yakın akrabalarını uyar’ ayeti indirilince ayağa kalkıp: ‘Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi Allah Teâlâ’dan satın alın. Yoksa ben Allah’ın azabından kurtarmak için size, hiçbir fayda veremem. Ey Abdulmuttalib oğulları! Allah’ın azabından kurtarmak için size hiçbir fayda veremem. Ey Abbas İbnAbdulmuttalib! Ben Allah’ın azabından kurtarmak için sana hiçbir fayda veremem. Ey Halam Safiyye! Ben Allah’ın azabından kurtarmak için sana hiçbir fayda veremem. Ey kızım Fatıma! Benden dilediğini iste! Ancak Allah’ın azabından kurtarmak için sana hiçbir fayda veremem’2 dedi.

Tevhid davasını anlamış bir Müslümanın, akrabaya anlatmanın önemini bilmekle beraber, bazı gerçekleri de bilmesi önemlidir. Davamızı akrabalarımıza anlattığımızda, tıpkı diğer insanlarda olduğu gibi, içlerinden destek olanların da köstek olanların da olacağı gerçeğini unutmamalıyız. Bu yolda mücadele edenin kaderidir akraba ile imtihan. Akrabalarımızın gösterdiği bu tepkiler ve engellemeler, bazen dine olan düşmanlıklarından, bazen dünyevi anlamda geleceğimizden duydukları kaygıdan, bazen de cehaletten kaynaklanmaktadır. İşte böyle durumlardan dolayı Hz. Ali Radıyallahu Anh: ‘Akrabanın düşmanlığı, akrep sokmasından beterdir’ der. Yani akraba ile imtihan, en zorlu imtihanlardandır. İslam’a düşman olan veya İslami çalışmaların önemini anlamayan cahil bir akraba ile imtihan, İslam davetçilerinin önünde ciddi bir engel olacaktır.

Bu durumun tam tersi de doğrudur. Bazen de yolun başında destek olan bir akrabamız vesilesiyle birçok zorluğa, daha kolay göğüs gerebiliriz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatında her iki durumun da yaşandığını görüyoruz. O’nun hayatında  4 çeşit akraba profili görüyoruz. İman etmemekle beraber Efendimize daima düşmanlık yapan ve bu düşmanlığı adeta bir misyona, negatif bir propagandaya dönüştüren Ebu Leheb örneği… Ebu Leheb örneği bir davetçi için, özellikle davet vazifesini yaparken, sonuç alıcı çalışmaya darbe vuracak ve moralleri bozacak bir durumdur. Efendimizin ağır yükünü daha da zorlaştıran Ebu Leheb ‘bu benim yeğenimdir…’ diye söze başlayınca, tebliğ ortamını darmadağın edebiliyordu. Tabii olarak Siyer kitapları Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in amcası ile yaşadığı zorluğu birkaç cümlede anlatır geçer. Ancak davasını her fırsatta anlatmaya gayret eden Efendimiz, kim bilir bu durumdan dolayı ne kadar zorlanmıştır; kim bilir ne kadar zor durumda kalmıştır. ‘Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu da…’3 ayetleri Allah Azze ve Celle’nin, onun Efendimize yaşattıklarına ne kadar öfkelendiğinin ispatıdır.

Yine iman etmeyen ama her türlü desteğini seferber eden amcası Ebu Talib örneği… Mekke’de Efendimizin bir nebze olsun davasını rahatça anlatabilmesi, Ebu Talib’in, Efendimizin arkasında durmasıyla olmuştur. Akrabalardan taraf destekçisi olmayan Lut Aleyhisselam’ın ‘Keşke size karşı gücüm (arkam) olsaydı’4 sözünü ne kadar ciğerden söylediğini anlıyoruz. İnsanın eşinin dahi kendisini anlamaması, arkasında durmaması, daha da beteri düşmanlık etmesi kadar büyük bir zorluk olabilir mi? Lut Aleyhisselam’ın yaşadığı buydu… İnsan, Peygamber dahi olsa, akrabalarının desteğine ihtiyaç duyuyor. Rabbimiz Teâlâ, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e ilk günden itibaren ailesinden destekçilerin olmasını murad etmiştir. Mekke’de iman ettikten sonra, Uhud’daşehid olana kadar, Efendimizin ve davanın destekçisi olan Hz. Hamza gibi… Her ne kadar Bedir’den sonra iman etse ve son muhacir olsa da, iman etmeden önce de sonra da Efendimize desteğini esirgemeyen Hz. Abbas Radıyallahu Anh gibi…

Peygamberimizin tüm bu akrabalarından öte bir destekçisi olmuştur ki, onun desteğini kelimelerle anlatmak zor. Efendimiz onun hakkında:  “İnsanlar beni inkâr ettiğinde o bana iman etti, insanlar beni yalanladı¬ğında o tasdik etti, insanlar beni engellediğinde o beni malına ortak etti”5 buyurur. Fahri Kainat’ın mübarek eşi, annemiz, Allah’ın selam gönderdiği kadın, Hz. Hatice RadıyallahuAnha… Efendimiz Hira’dan indi, ona anlattı, onunla dertleşti. O da Allah’a ve O’nun Rasulüne iman etti. Hayatı boyunca Efendimize destek oldu. 3 yıllık boykot dönemlerinde varını yoğunu seferber etti. Bu dünyadan göçerken, dünyevi olarak hiçbir şeyi kalmayan bir insan olarak göçtü.  

Efendimiz tebliğde, davette ilk günden itibaren akrabalarına öncelik tanıdı. Hiçbir zaman onları ihmal etmedi. Akrabalarını, gerek iman etmeleri, gerekse de takvalı bir hayat yaşamaları hususunda daima ikaz etti. ‘Benim hanımım anlamaz; kadınlara anlatmanın ne önemi var’ demedi. Önce hanımına anlattı. Ve O mübarek kadın O’nu anladı; hem de nasıl anladı. ‘Çocuk ne anlar tevhidden’ demedi. Hz. Ali’ye anlattı. Ve O çocuk, küçücük yaşında davayı anladı… Küfürde inat eden amcası Ebu Talib’den ümidini hiç kesmedi. Hayatı boyunca kendisine destek olan Ebu Talib’i, son nefesinde dahi yalnız bırakmadı. ‘Acaba iman eder mi?’ diye, tebliğe telkine devam etti. Elinde (daha takmadan) bir gerdanlık olan kızı Fatıma’yı görünce: ‘kızım ister misin peygamberin kızı ateşten bir kolye takmış desinler, ister misin?’6 diye sorarak, kızının muttaki olmasını öğütledi.

Efendimiz, tevhid davasını akrabalarının anlaması için elinden geleni yaptı. Acaba bizler ne kadar anlattık? Acaba onların anlamaları için elimizden geleni yaptık mı? Tüm bu sorulara ekserimizin: ‘Az anlattık, başkalarına anlattığımız kadar dahi akrabalarımıza anlatmadık’ diyeceğini zannediyorum. Öncelikle akrabaya anlatmamızı öğütleyen Rabbimize kulak verelim, Efendimizin bu konuda gösterdiği gayreti örnek almaya çalışalım ve akrabalarımıza anlatmayı ihmal etmeyelim inşallah. Rabbimiz buyuruyor: ‘Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ehlinizi koruyun’7

 

1- Şuara, 214

2- Buhari

3- Tebbet, 1

4- Hud, 80

5- Ahmed, 6/118

6- Nesai, Zinet 39

7- Tahrim, 6