Haber-Yorum

Türkiye ve Dünya Haberleri

Paylaş:

Haber Türkiye

‘28 Şubat’tan Kimse Rahatsız Olmadı!’

  1. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 28 Şubat’ı araştırmakla görevli komisyon’a: “28 Şubat darbe değildir, her şey kuralları içerisinde yapılmıştır. Bu süreçte kimse rahatsız olmadı” açıklamasının sorulduğu eski bakanlardan Hasan Celal Güzel: “Doğru dürüst bir soruşturma yapılırsa Demirel’in işi zor. Bu işi kotaran Demirel, 28 Şubat’ın baş faili Demirel. Şimdi gerine gerine ‘28 Şubat darbe değil’ diyor. Böyle rezalet olur mu?” dedi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ise 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 28 Şubat sürecinde çok büyük rolü olduğunu belirterek: “28 Şubat sürecinin bir anlamda koordinatörüdür” diye konuştu.

Sayın Demirel: “Kimse rahatsız olmadı” derken darbe taraftarlarını, kendi görüşünde olanları kastediyor olsa gerek üniversite kapılarından çevrilerek ikna odalarına sokulan kızları, coplanan İmam Hatiplileri, yaş kararıyla ordudan atılan askerleri, Allah demeye korkar hâle getirilenleri ve tüm 28 Şubat mağdurlarını bu ülkenin vatandaşı olarak görmüyor herhalde? Hâlbuki bugün 28 Şubat’tan rahatsız olanlar, 12 Eylül’den davacı olanlardan bile fazladır.

İskilipli Atıf Hoca’nın İsmine Suç Duyurusu

Çorum’da Çağdaş Avukatlar Derneği ve Atatürkçü Düşünce Derneği birlikte yaptıkları basın açıklamasında: İskilipli Atıf Hoca’nın isminin bir parka ve hastaneye verilmesinin hukukî bir zemininin olmadığını, İstiklal Mahkemeleri tarafından suçlu bulunmuş bir şahsı övenler ile parka ve hastaneye ismini verenlerin de tespit edilerek cezalandırılması için suç duyurusunda bulunacaklarını ifade ettiler. İsmi bile bazı çevrelerde hâlâ rahatsızlık oluşturan Atıf hoca, 1924 yılında Şapka kanunundan bir buçuk sene evvel yazdığı “Frenk mukallitliği ve Şapka”  isimli kitap yüzünden İstiklal mahkemelerince asılmıştır.  

İstiklal mahkemelerinin çalışma yöntemlerini, Kemalist tarihçi Prof. Ergün Aybars şöyle anlatıyor: “Temiz’in ve avukatın olmadığı İstiklal mahkemeleri, gücünü meclis onayına gerek kalmadan verdikleri idam yetkisinden alıyordu.”

Kürtaj Cinayettir!

Son ayların en çok tartışılan konularından olan kürtaj konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kürtaja karşı olduğunu söylemeye devam ediyor: “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı diyen Başbakan: “Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz hiç bir farkı yok” dedi. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’ in açıklamaları ise şu yönde: “Kürtaj insan yaşamına son vermek demektir. İnsanlar ‘beden benim değil mi’ deme hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü karnındaki bebeğin mâliki anlamında sahibi değildir.” Yine bu konuya Alparslan Kuytul Hocaefendi şöyle bir açıklama getirmiştir: “Kürtaj; Allah’ın insan olarak yaratmayı takdir etmiş olduğu, şerefli bir varlığa dönüşecek olan bir canlıyı öldürmek demektir. Çocuğun olmasını modern metotlarla engellemek caizdir. Ancak gerçekleşmiş hamileliğin, anne hayatının tehlikeye girmesi gibi önemli bir mazeret olmadan sonlandırılması caiz değildir.

Süt Kardeşliğinden Kardeş Evliliğine

“Anne Sütü Olanlar Olmayanları Bulsunlar”  projesi tehlikeli bir boyut alıyor. Süt kardeşliği konusu Kur’an-ı Kerim’de Nisa Suresi’nin 23. ayetinde geçen, “Sizi emziren analarınız ve süt cihetinden kardeşleriniz size haram kılındı” açık hükmüne rağmen, Derya Taşdiken isimli organizasyon yetkilisi yaptığı açıklamada şunları söylüyor: “Herkesten süt alıyoruz ve veriyoruz. Herhangi bir kayıt kontrolü yapmıyoruz. Kaldı ki sütanne olan Musevî ve Hıristiyan anneler de var. Din, dil, ırk ayrımı gözetmiyoruz.”

İslam’a göre caiz olmayan, tıbben de ciddi zararlara sebebiyet veren kardeş evliliğinin yaygınlaşmasına yol açacak olan bu uygulama, Müslümanlardan ciddi tepki almaktadır. Tepkinin yanı sıra bu konuda annelere de büyük görev düşmektedir. Anneler; mecbur kalmadıkça başka bir çocuğu emzirmemeli, zorunluluk halinde ise kimi emzirdiğini unutulmamalı ve oluşan kardeşlik bağını daima muhafaza etmelidirler.

Özal Zehirlendi Mi?

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun ‘Özal Raporu’ sınırlı olarak açıklandı. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ani ölümündeki şüphelerin altı çizildi. Zehirlenerek öldürüldüğü iddiasını güçlendiren somut deliller rapora yansıdı. İşte o delillerden sadece bir kaçı:

1-Köşkün resmî doktoru Prof. Dr. Hilmi Özkutlu’ya ulaşılamadığı belirtiliyor. Özkutlu’nun eşi,  o gün kendilerinin herhangi bir şekilde aranmadığını beyan ediyor.

2-Köşk personelinden, başka bir ülkenin büyükelçiliğinde de çalıştığı belirlenen bir kişi olaydan hemen sonra Amerika’ya gönderiliyor.

3-Ölüm raporlarında imzası bulunan Prof. Dr. Yüksel Bozer :‘Ölümü şüpheli görmedik’ diyor ancak kan değerleri anormal çıkıyor.

4-Hacettepe’de alınan kanda yapılan rutin testlerin sonuçlarında fosfor oranı çok yüksek çıkıyor.

5-Özal’ın hasta dosyasında bulunan test sonuçları arasında öldüğü günün test sonuçları bulunamıyor.

Hapishane’de Bile Darbe Plânlarına Devam!

Balyoz darbe plânı davasının tutuklu sanığı Yüksek Askerî Şûra üyesi Orgeneral Bilgin Balanlı`ya ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı ortaya çıktı. Balanlı ses kaydında:

“Bu iktidar değiştiğinde Cumhurbaşkanı, Başbakan düzeyinde, bunların hesabı mutlaka sorulacak, sorulmaması mümkün değil. Sorulmazsa zaten biz onların yakasına yapışırız. Dünya bir tarafa gidiyorken, Türkiye dinci bir rejime doğru gidemez. 5 sene, 10 sene, 15 sene sonra bu tablo değişecek” diyor.

Bu ortaya çıkan ilk ses kaydı değil.

Tuğamiral Fatih Ilgar’a ait olduğu iddia edilen ses kaydında  : “Çıktıktan sonra güzel plânlarımız var. Savaşsa savaş yapacağız. Burada bitmemesi lâzım bunun.  Bir yasa tasarısı gündemde. O yasayla bizi bir iki aya kadar çıkaracaklar. Gelen bilgiler bu yönde. Bu ülke ya ekonomik krizle ya bir iç savaşla kendine gelecek. Bu iki seçenekten bir tanesi kapımızı çalacak. Ondan sonra dönüş yolu başlayacak.”

Ve yine, Balyoz sanığı Tuğamiral Cem Aziz Çakmak`a ait olduğu iddia edilen kişi ‘sağlam kaynaklara’ dayanarak cezaevinden çıkacaklarını belirtirken kan donduran tehditlerde bulunuyor: “Çoluk çocuk demeden rövanş alacağız. Çok can yanacak. Bunun hesabı sorulacak. Bir iki sene içerisinde bu manzara tam tersine dönecek. Bak söylüyorum bunu. `Bunu bir paşam söylemişti` dersin.

TSK’da Sır Gibi Saklanan Ölümler

TSK’da son on yıl içerisinde 934 personelin intihar ederek hayatını kaybettiği öğrenildi.

Milli Savunma Bakanlığı verilerine göre, Genelkurmay tarafından alınan tüm önlemlere rağmen yine son 10 yıllık dönemde toplam 1470 personel vefat etti. Personelin vefatına sebep olan olay türleri ise; silah kazası, kendini askerliğe elverişsiz hâle getirme, askerî araç kazası, iş kazası, intihar, düşme, çarpma, yanma ve suda boğulma gibi olaylar olarak sıralanıyor. Dönemin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, son beş yılda orduda 408 askerin intihar ederek hayatını kaybettiğini açıklamıştı. 

TSK’daki şüpheli ölümler ve intihar olayları uzun yıllar spekülasyonlara neden olmuştu.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner, 2010 yılı sonunda bu tartışmalara son vermek için ölen her asker için ailelerin ölüm hakkında bilgilendirilmesi talimatını vermişti.

Haber Dünya

Mısır’da Cumhurbaşkanlığı Sonuçları

“Seçilirsem İsrail ile barışı sürdürürüm, İsrail ile barış taraftarıyım, Camp David Barış Anlaşması’na saygı göstereceğim” diyen Hürriyet ve Adalet Partisi adayı Muhammed Mursî, Mısır’ın yeni devlet başkanı oldu. Hürriyet ve Adalet Partisi, ülkede etkin olan Müslüman Kardeşler’in siyasî kolu olarak biliniyor.

İsrail hükümetini de uyaran Mursî: “İsrailliler Mısırİsrail barış anlaşmasına saygı göstersinler, barışın sözde değil özde olduğunu kavrasınlar” diye konuştu. Yeni Cumhurbaşkanının bu görüşlerine karşılık Washington merkezli Pew Araştırma Merkezi tarafından açıklanan ankette Mısırlıların yüzde 61’inin, 1979 yılında İsrail ile imzalanan anlaşmanın iptalini istediğini gösterdi. Ankette müttefik ABD’ye karşı Mısırlıların %79’u olumsuz görüşlerinin değişmediğini söyledi. Ankette toplumun yüzde 61’i Mısır yasalarının kesinlikle Kur’an’a uyması gerektiğini söylerken, yüzde 30’u yasaların İslamî ilkelere uygun olmasını savundu. Ankete göre Mısırlılar; İslam’ın toplumda önemli bir rol oynamasını istiyor ve Kur’an’ın ilkenin yasalarını şekillendirmesi gerektiğine inanıyor.

Ülkenin yeni Cumhurbaşkanı belli oldu ancak devrik lider Hüsnü Mübarek’in ölüp ölmediği ve sağlık durumu ile ilgili belirsizlik karmaşası devam ediyor.

Mürsî’nin bu açıklamaları; Hüsnü Mübarek’in gitmesiyle Muhammed Mürsi’nin gelmesinin arasında bir fark olmadığını gösteriyor. Mısır’da önce laik kesim İsrail’le ve Amerika ile güzel geçiniyordu, şimdi Müslümanlar başta ve onlar ilişkilerini daha da sağlamlaştırma kararı alıyor. Anketler ise halkın istediği devrimin bu olmadığını gösteriyor. Bu durum devrimin gerçekte halk devrimi olmadığının ve sahte bir devrim olduğunun delilidir.

Amerikan Ordusundaki İntihar Vakalarında Büyük Bir Artış Gözleniyor

Afganistan ve Irak’ta yıllardır savaşan askerler büyük psikolojik sorunlar yaşıyor ve günde ortalama bir asker canına kıyıyor. İntihar vakaları yüzünden Amerikan ordusu, Afganistan’dakinden daha fazla kayıp veriyor. Amerikan ordusunda 2006 yılından bu yana intihar vakalarında büyük bir patlama yaşanıyor. Psikolojik travma yaşayan Amerikan askerlerinin intihar etmesini önlemek için özel bir birim bile kuruldu. Ancak intihar vakalarının önüne geçilemedi.

                Sadece bu yılın ilk 155 gününde 154 Amerikan askeri canına kıydı.

                Üstelik bu rakam, geçen yılın aynı dönemindeki rakamından yüzde 18 daha fazla...

                Amerikalı askerî yetkililer, 2012’de artış yaşanmasına şaşırdıklarını ifade etti. Amerikan ordusu mensuplarında cinsel saldırı, alkol bağımlılığı ve aile içi şiddet olaylarında da artış olduğu belirtiliyor. İstatistiklerde sadece muvazzaf askerler dikkate alınırken gaziler dâhil edilmedi.

Srebrenitsa’da Katliam Olmamış!

Sırbistan’da 20 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Sırp Kalkınma Partisi (SNS) lideri Tomislav Nikoliç, Bosna’daki savaş sırasında silahsız, savunmasız içlerinde yüzlerce çocuk ve kadının da bulunduğu Srebrenitsa’da 5 günde 8 bin’ den fazla Boşnak’ın Sırp ordusunca öldürülmesinin  “katliam olmadığını” savundu.

“Bir kişinin ölümü trajedi bir milyonun ölümü ise istatistiktir’’ diyen Stalin’in fikirleri hem yandaş Sırplarda hem de batıda çok revaçta. Bırakın bir insanı bir kedi, bir köpek için bile yas tutuyorlar, ama katledilen binlerce kişi için değil katliam, istatistik bile demiyorlar. İşte batının katliam anlayışı. İnsanların toplu öldürülmesi katliamdır ama Müslümanların öldürülmesi değil! Bizi insan yerine bile koymayan, güçlendikçe zalimleşen ve kendileri için, öldürmenin normal bir fiile dönüştüğü bir medeniyetin parçası olmaya mı çalışıyoruz? Hayır!

Biz Medeniyetimize Dönüyoruz.

Suriye’ye Karşı Olmak İçin Para İstemişler

Lübnan’da yayınlanan ed-Diyar gazetesinin haberine göre; Katar Başbakanı Hamad bin Casim Al-i Sani, Washington’da yapılan ve Amerikalı üst düzey siyasilerin ve güvenlik yetkililerinin katıldığı bir toplantıda bazı ülkelerin Suriye karşıtı kampta yer almak için kendilerinden büyük miktarlarda para istediğini söyledi. Hamad bin Casim: “Katar, bu tür talepleri karşılayamaz. Mısır, Cezayir, Tunus ve Moritanya, Suriye konusunda bizimle birlikte hareket etmek için bizden onlarca milyar dolar talep etti” dedi.

Ateşlerin dinmediği Suriye’ye yaptırımlar devam ederken, Rus televizyonuna açıklamalarda bulunan Suriye lideri Beşar Esad: “Yaşananlar sadece gaz ve petrol savaşı değil, bölgedeki pozisyonumuz büyük rol oynuyor” dedi. Suriye tarafında bu açıklamalar yapılırken Beyaz Saray ve Pentagon’da Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye gibi muhalifleri silahlandırmayı savunan ülkelerin “yalnız bırakılmaması gerektiği” fikri ağırlık kazanıyor. Suriye’deki isyancıların silah satıcıları iletişim halinde oldukları da iddialar arasında. ABD’nin, bu transferlerin “kendi onayından geçmemesi durumunda” “Batı çıkarlarına karşı kullanılabilecekleri” korkusuyla harekete geçtiği ifade ediliyor.

Vatikan ‘Köstebek’ Skandalıyla Sallanıyor

İtalyan gazeteci Gianluigi Nutzi Vatikan’daki yolsuzlukları, İtalyan hükümeti ile görüşmeleri, gizli pazarlıkları, güç paylaşımını ve bir sonraki Papa’nın kim olacağını yazdı. Kitaptaki bilgilere kaynaklık eden belgelerin Papa’nın masasından çalınmasıyla ilgili Papa’nın özel sekreteri gözaltına alındı. Vatikan’daki evinde yapılan aramada da, yine Papa’ya ait gizli belgeler bulundu. Nuzzi: “Benim işim gerçekleri araştırmak ve yayınlamak. Bu evraklar, Vatikan’ın sırlarını ortaya koyuyor” dedi. Vatikan’daki üst düzey yetkililer ve kardinaller ile farklı zamanlarda röportajlar yaptığını belirten Nuzzi: “Bu insanlar sık sık röportajlar vermezler. Bu insanlar, konuşmayı seçmişse, tanık oldukları ve artık tahammül edemedikleri olayların birikimi. Eğer Vatikan’ın imajı zedelenmişse bu benim suçum değil; belgelerde geçen eylemlerin sonucu” şeklinde konuştu.

UNICEF, Gazze’nin Yeniden İmarı Projelerini Siyonist Şirketlere Vermekte Israrlı

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in Filistin topraklarındaki temsilcisi Jean Gough, Siyonist şirketlerin tekliflerini listeden çıkarmayı reddederek, projelerinin boykot edilmesi halinde fonlarını dünyanın başka bölgelerine yönlendirme tehdidinde bulundu.

Filistinli Müteahhitler Birliği Başkanı Usame Kuhayl, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası projelerini hayata geçirmek için UNICEF’in iki İsrailli şirkete teklif verdiğini belirterek, aynı projelere başvuran Filistinli şirketlerin tekliflerinin ise reddedildiğini açıkladı. İsrail işgal güçlerinin saldırılarında yıkılan tesislerin yeniden inşası için inşaat malzemelerinin geçişine izin vermiyor. Ancak uluslararası kuruluşların projeleri için az miktarda çimento ve demirin geçişine izin veriliyor.