Haber-Yorum

Türkiye ve Dünya Haberleri

Paylaş:

HAYIRLI OLSUN! Furkan Vakfı Genel Merkezi’nin Yeni Binası Hizmete Giriyor

Genel Merkezi Adana’da olan ve 1994 yılında Eğitim ve Hizmet çalışmalarıyla öncü bir neslin hazırlanması için kurulan Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı, yeni binasında yoluna devam ediyor. Temeli; Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin başlattığı çalışmalarla 1980 yılına dayanan ve Allah’ın dünyasında Allah’ın dediğinin olması ve milletimizin kendi medeniyetine dönmesi için, öncü bir neslin hazırlanmasına hizmet maksadıyla kurulan Furkan Eğitim Ve Hizmet Vakfı; Allah’ın lütuf ve yardımıyla halkımızdan ilgi, destek ve teveccüh görmüştür. Furkan Eğitim Ve Hizmet Vakfı’nın gayesi; iman temeli üzerine bina edilmiş, ibadet ve ahlâk ile yükselmiş, cihad çatısıyla tamamlanmış ve korunmuş bir nesille; Rabbanî yani tavizsiz ama müsamahakâr, İlmî yani hem aydın hem âlim, Şümullü yani Kur’an ve Sünnet’in tüm vitaminlerinden yine Kur’an ve Sünnet ’in ölçülerine göre istifade eden bir hareket meydana getirmektir. Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı; toplumun ve özellikle gençliğin bugünkü acı gidişatını durdurmak gerekliliğinin sorumluluğu ile genç-yaşlı, kadın-erkek her kesime hitap eden ilmî ve kültürel faaliyetler yaparak, Allah’ın izniyle ümmetin uyanışını ve kurtuluşunu gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Küçük ama Rabbimizin nasibi ile bereketli olan eski binasında, hizmetlerini çeşitli illere yayan Furkan Vakfı’nın, faaliyetlerini yeni binası ile daha da geliştirmesini ve ümmete faydalı tüm hizmetlerinde başarılara ulaşmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.

BİZ MEDENİYETİMİZE DÖNÜYORUZ

Öncü Nesil Konferansları

Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı’nın 2011’in Ekim ayında Adana’da başlayan konferanslar zinciri, Türkiye’nin doğusundan batısına çeşitli illerimizde gerçekleştirildi. Grup Furkan’ın da eşlik ettiği etkinliklerde ümmetin ihtiyacı olan en mühim konuların ele alındığı konferanslarda Alparslan KUYTUL Hocaefendi’nin son derece içerikli ve aydınlatıcı konuşmaları her gittiği ilde halkın yoğun ilgisiyle karşılandı. “Biz Medeniyetimize Dönüyoruz” sloganı ile İslam’ın hâkim olduğu yılların özlemini hissettiren ve insanlığın; batı medeniyetinin onları getirdiği iğrenç durumdan kurtulması için yeryüzünde Allah’ın hâkimiyetinin sağlanması gerekliliğine değinilen konferanslarda, halkımızın gerçekleri tüm açıklığı ile öğrenmesi için son derece gayret gösteren Alparslan KUYTUL Hocaefendi;  Ankara, Mersin, Urfa, Hatay, Elazığ, Antep ve diğer şehirlerde gerçekleştirdiği konferanslarının ardından Adana’da yılın son konferansını gerçekleştirdi. Yoğun programlarına rağmen halkımızın uyanışı ve bilinçlenmesi için fedakârca gayret sarf eden Muhterem Hocamızdan Allah razı olsun diyoruz ve emeklerinin neticesinde beklediği öncü nesli kendisine nasip etmesini Rabbimizden niyaz ediyoruz.  –Furkan Nesli Dergisi Yayın Ekibi ADANA’DA MUHTEŞEM KONFERANS Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı 2011-2012 yılı konferanslar zinciri muhteşem bir finalle tamamlandı. En son 2 Haziran 2012 Cumartesi günü Adana’da gerçekleşen İstanbul’un Fethi ve Mesajı isimli konferans halkın yoğun katılımı sonucu coşkuyla gerçekleşti. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı Genel Başkanı İbrahim Halil Canpolat Beyefendinin açılış konuşmasının ardından şiir dinletisi yer aldı. Fetih ile İşgalin farkı isimli skeçte duygu dolu anlar yaşandı. Grup Furkan’ın Fetih Marşlarının ardından yaklaşık 10.000 kişinin saf tuttuğu Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosunda, Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin imamlığında akşam namazı eda edildi. Akşam namazının ardından sahne alan Grup Furkan yeni beste ve yorumlarıyla, duygulandırırken halkımız, coşkusunu tekbirlerle dile getirdi. Grup Furkan’ın ardından Alparslan KUYTUL Hocaefendi’nin İstanbul’un Fethi ve Mesajı konulu konferansları yer aldı. Sözlerine “Fetih: Allah’ın hâkimiyeti için savaşmaktır.” diyerek başlayan Hocaefendi konuyu son derece şümullü anlatımıyla adeta fetih günlerini tekrar yaşattı ve fethin mesajını o günden günümüze taşıdı. Konuşmasından bazı satır başları ise şöyle; “Yeryüzündeki zulmü kaldırabilmek yalnız öğüt vermekle mümkün değildir. Zalimler hiçbir zaman saltanatlarını kendi istekleri ile bırakmayacaklardır. Bu sebeple İslam’da Fetih vardır. Fetih; Allah’ın hâkimiyetini istemektir. İşgal ise insanların kendilerini hâkim kılmak istemeleridir. Fetih ile işgal arasındaki farkı anlayamayanlar İslam’da Fetihlerin olmadığını iddia ettiler. İslam’da taarruz yok diyenler, Peygamber Efendimiz ’in Hayber’i ve Mekke’yi fethetmesini nasıl açıklayacaklar?  Din, Fetihler Geçekleştirmek İçin Gönderilmiştir. “ANCAK GERÇEK BİR İSLAMÎ EĞİTİM İLE FETİH NESİLLERİ ORTAYA ÇIKAR” “İstanbul’un Fethi ve Mesajı” isimli konferansımızı ve tüm konferanslarımızı www.furkanvakfi.net adresinden izleyebilirsiniz.

27 Mayıs’ın Ardından!

Türkiye tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbe olan 27 Mayıs 1960 darbesi emir komuta zinciri içinde yapılmamış, 37 düşük rütbeli subayın ordunun komuta kademesini etkisiz hâle getirmesi ile başlamıştır. Daha sonra Cumhurbaşkanı ve hükümet üyeleri tutuklanarak hükümet, 235 general ve 3500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilerek ordu, 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden alınarak ve bazı üniversiteler kapatılıp el konularak üniversiteler, 520 hâkim ve yargıç görevden alınarak yargı kontrol altına alınmıştır. Darbeyi yapan subaylar CHP’nin destek ve kışkırtmalarıyla Demokrat Parti iktidarının Kemalist ve laik rejimi tehdit ettiğini düşünmekteydi. Bunların dışında, darbenin, iktidarı geleneksel elit iktidar gruplarına (ordu ile siyasî bürokrasiye) vermek amacıyla yapıldığını öne süren kaynaklarda vardır. İhtilalin arkasında başta ABD olmak üzere batılı devletler, CIA ve MOSSAD’ın olduğu artık bilinmektedir. 27 Ekim 1957 seçimlerinde DP oyların % 47,88’ini alarak 424 milletvekili çıkardı. İsmet İnönü’nün başında bulunduğu CHP % 41,09 oyla 178 milletvekilliği kazanmıştı. Darbe plânı yapan Birleşik Komite 27 Ekim 1957 seçimlerinde DP’nin kaybedeceğini varsayarak, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreninde zırhlı birlikler ile şeref tribünündeki DP’lileri tutuklayarak yönetime el koymayı plânladı. Fakat seçimde DP kazandığı için darbe Şubat 1958’e ertelendi. Ancak arada olan çeşitli hadiseler darbe tarihini 2 yıl erteledi. Çeşitli teşebbüslerin nihayetinde 27 Mayıs 1960 sabah saat 3.30’da tanklar hareket etti. Saat 4.36’da Albay Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan ilk bildiri ile harekât bütün Türkiye ve dünyaya ilan edildi. Adnan Menderes gözaltına alınarak Ankara’ya getirildi. 27 Mayıs 1960’tan 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Milli Birlik Komitesi (MBK) eliyle cunta olarak iktidarda olduğu dönemdir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin anayasal bütün hak ve yetkileri 38 subaydan kurulu MBK’nin eline geçti. MBK ülkeyi, yayımladığı tebliğlerle askerî cunta olarak idare etmiştir. Bu darbenin en hazin sonuçlarından biri de; Başbakan Adnan Menderes’i idam ederken kullanılan ipin, idam gömleğinin, cellâdın, imamın ve son gün yiyip içtiklerinin parasının eşi Berrin Menderes’ten alınmasıdır.

 

Mustafa Kemal’i Samsuna Kim Gönderdi?

Tarihçi Murat Bardakçı, Mustafa Kemal’in Samsun’a padişahın talimatıyla gittiğini ifade ederek, ‘Herkesin haberi vardı. Başta Padişah Vahdeddin, askerler, Harbiye Nezareti, Gayri Resmi Saltanat Şurası sadece Mustafa Kemal’i değil beraberindeki diğer askerleri de oraya göndermişti’ dedi. Sultan Vahdettin Han’a ‘Kızıl Sultan’ dedirten tarih utansın!

Ayasofyasız Fetih Kutlaması Olmaz!

Bediüzzaman’ın Adnan Menderes’e mektup yazarak Ayasofya’yı ibadete açmasını istediğini belirten tarihçi Mustafa Armağan, bugün aynı duyarlılığa sahip olmadığımızı söyleyerek: “Fatih Sultan Muhammed’in vakfettiği şekliyle kullanılması için yeni bir kanun çıkarmaya gerek yok. İktidarın Ayasofya’yı cami olmaktan çıkaran bakanlar kurulu kararını iptal etmesi yeterli. Daha önce de kanundan ‘Arapça ezan okumak yasaktır’ ibaresi çıkarıldı ve halk bildiği şekliyle okumaya devam etti.”

Uludere’de ‘Vur’ Emrini Kim Verdi?

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Uludere’de kaçakçıların terörist zannedilerek uçaklarla vurulması net bir açıklama yaptı: “Vur emri Sayın Cumhurbaşkanı verecek değil. Gündelik yönetimi Başbakan, Genelkurmay Başkanı yapacak değil. İçişleri Bakanı olarak ben de 81 ildeki olayları anlık yönetecek durumda değilim. O zaman diğer yetkililere, görevlilere hiç ihtiyaç yok demektir. Bunu sorgulamak bile mantıki olarak yanlıştır. Mutlaka yönetim sorumludur. Aşağının yaptığı yanlıştan yukarısı da hukuken ve siyaset olarak sorumludur. Olayı anlık yönetecek, asker ve emniyet yetkilileridir. O anda emri Ankara’da Hava Kuvvetleri’nde o görüntüleri analiz eden komutanlar vermiştir” dedi.

Arena’nın Eski Koordinatöründen 28 Şubat İtirafı

28 Şubat döneminde Arena programının yapım koordinatörü olan Mehmet Ali Önel, o süreçte medyanın rolüne ilişkin ilk kez konuştu. Önel: “Medya bir kaç çarşaflı, sakallı insanla şeriatın gelmeyeceğini biliyordu ama post modern darbeyi haklı çıkarmak için manşetler atıldı. Kamuoyunun desteği alınmaya çalışıldı” dedi. O dönem yapılan haberlerin vicdanını sızlattığını belirterek: “Bugün kendimi sorumlu hissediyorum. Bundan dolayı da üzüntülüyüm. Keşke ben o günlerde yapılan haberlere karşı durabilseydim. Eğer duramıyorsam da istifa etseydim” diye konuştu.  Önel;  28 Şubat davasına medya dâhil edilmesin çağrısına da karşı çıkarken: “Medya, bir yerde bu sürecin en önemli aktörüydü. Süreci medya hazırladı. Eğer medyayı bu soruşturmanın dışında tutarsanız eksik olur” dedi ve “aynı iklim bugün olsa yine aynı manşetleri atacak gazeteler çok” değerlendirmesinde bulundu. 15 yıldır hiç sızlamayan vicdanlarını iklim değişince hatırlayanlar listesine, bir gazeteci daha eklenmiş oldu. Medya patronları, iş adamları, gazeteciler derken yakında askerden de sızlayan vicdan haberleri almaya başlayabiliriz. Ama önce onların bin yıl sürecek derken on beş yılda biten rüyalarının şokunu atlatmaları gerekecek.

28 Şubat Hatıraları (!)

Osman Özbek’in 17 Nisan 1997’de Başbakan Erbakan’a yönelik ‘pez...’ şeklindeki hakaretinin üzerinden tam 15 yıl geçti. Dönemin siyasetçileri, askerleri ve hukukçuları ise hakarete tepki göstermek yerine Özbek’e sahip çıktı. Özbek’in küfrüne en ilginç yorum ise Demirel’den geldi: ‘Bu bir boşalmadır...’Refah Yol Hükümeti yıkıldıktan sonra kurulan Mesut Yılmaz Hükümeti’nin başbakan yardımcısı ve Milli Savunma Bakanı olan İsmet Sezgin ülkenin başbakanına bu şekilde ağır küfürler eden Tuğ. General Osman Özbek için: “Konuşmasında ülkemizin güvenliği için somut meseleleri dile getirmiştir. Yapılan incelemede bu konuşmanın siyasi amaçlı olmadığı ve suç teşkil etmediği sonucuna varılmıştır” demişti.

Eşi Başörtülü Diye Neler Yaşamış!

28 Şubat döneminde mağdur olan kesimlerden biri de Batı Çalışma Grubu cuntasının tehlike olarak gördüğü subay ve astsubaylar. TSK ile ilişiği kesilen bu isimler, görev yaptıkları süre içerisinde de baskı ve psikolojik şiddete maruz kaldı. Eşi başörtülü personele uygulanan psikolojik işkencenin (mobbing) belgeleri ortaya çıkıyor. Belgelerde; Kıdemli Üstçavuş Yavuz Sulumeşe’ye eşinin başörtülü olması sebebiyle peş peşe verilen uyarılar yer alıyor. 11 Haziran 1999’da P. Bnb. Ds. Kt. Komutanı İlyas Yalçın imzalı yazıda, “Tüm ikazlara rağmen sizin ve eşinizin T.S.K.’nın 1. madde yazılı anlayışına uygun olmayan tutum ve davranışlarınız devam etmektedir. Aynı zamanda eşinizin çağdaş kıyafet içinde olmadığı... tespit edilmiştir. Bu konudaki savunmanızı 14 Haziran 1999 saat 10’a kadar bu kâğıdın arkasına yazarak vermenizi rica ederim” deniliyor. 4 gün sonraki yazıda ise Sulumeşe’nin savunmasının incelendiği belirtilerek, “Yapılan ikaza rağmen sizin ve eşinizin davranış ve düşüncelerinde ve eşinizin çağdaş kıyafetli olmama durumunda bir değişiklik olmadığını tespit ettim. Sizi bu durumu düzeltmeniz için son kez ikaz eder, düzeltme olmadığı takdirde hakkınızda kanuni işlem yapılacağını bilmenizi rica ederim” ifadelerine yer veriliyor.

“Eşinizi çay, kermes ve gece gibi sosyal etkinliklerle konferans gibi (Atatürk ve deprem) aydınlatma amacı güden(!)  faaliyetlere neden göndermiyorsunuz? Konu ile ilgili savunmanızı en geç 12 Mayıs 2000 tarihine kadar göndermenizi rica ederim” diyen komutanların sadece adı değişiyor. Aynı kişiye 28 Nisan 2011 tarihli yazıda da başörtüsünün ‘dini bir ideolojinin simgesi’ haline geldiği iddia edilerek: “Bu nedenle savunmanız tarafımdan yeterli bulunmamıştır. Sizi yeniden ikaz ediyor, tutumunuzu yeniden gözden geçirmenizi istiyorum” uyarısında bulunulan Sulumeşe, 2001’de resmen emekliye sevk ediliyor. Asker 90 yıldır çağdaş(!) aydınlatmacı(!) çalışmalara bu kadar ağırlık vereceğine asli görevi olan savunma, saldırı ve istihbarat ağırlıklı teknoloji ile uğraşsaydı, bugün ABD ve İsrail’den alınan savaş uçaklarında bulunan casus çipleri kabul etmek zorunda kalmayacaktık.

Avrupa Birliği Dağılıyor mu?

AB’de tüm dengeler yerle bir oldu. Yunanistan iflas etti, Portekiz ve İtalya ise iflasın eşiğinde. Avrupa’nın beşinci büyük ekonomisi İspanya’da tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyor. Ayrıca Avrupa mucizesi olarak takdim edilen İrlanda ekonomisi de yerlerde sürünüyor. İngiltere ise kemer sıkma politikaları ile ayakta duruyor. Avrupa’da Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’den sonra İspanya’nın da kurtarma paketine ihtiyaç duymasından kaygı duyuluyor. Avrupa Birliği’nin ve Uluslararası Para Fonu IMF’nin, mevcut fonları İspanya’yı kurtaracak büyüklükte değil. Zira 1 trilyon 500 milyar dolarla İspanyol ekonomisi, Yunanistan’dan 5, Portekiz’den 6, İrlanda’dan ise 9 kat daha büyük. Ancak bunun gerçekleşmesi halinde özellikle kuzey ülkelerinin ortak para biriminden çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor. Hatta birlik üyeliğinden ayrılmaların bile söz konusu olabileceği söyleniyor. Elimizi çabuk tutmazsak(!) girmek için kendimizi helak ettiğimiz bir AB kalmayacak gibi görünüyor

50 Çocuğu Ellerini Bağlayıp Katlettiler

BM denetçilerine rağmen ordusunu kışlaya sokmayan Suriye, muhaliflerin kalesinde çocuk katliamı yaptı. Suriyeli muhalifler Hula kentinde Suriye askerleri tarafından öldürülen çocukların görüntülerini internette yayınladı. Hula katliamının BM denetçilerinin ülkeye geldiği günden bu yana gerçekleştirilen en kanlı saldırı olduğu belirtildi.

 

Obama’ya Oy ve Para, Eşcinsellere Evlilik Yolu

ABD Başkanı Obama’nın eşcinsel evlilikten yana olduğunu açıklaması seçim zaferini garantilemesi olarak yorumlandı. Seçim kampanyasına eşcinsel bağışçılardan yardım yağıyor. Ulusal Anayasa Merkezi’nin aksine, dünyanın genelinde eşcinsel evliliklere sıcak bakılmıyor.  Obama’nın tavrının diğer ülkelere örnek olup olmayacağı tartışılıyor. Batı hayranlığı ve taklidiyle dolu yakın tarihimize bakarsak, maalesef ‘olmaz’, ‘olamaz’ denilen pek çok şeyde olduğu gibi bu mesele(!) de bizim gündemimize girebilir!

 

Amerika’da Süregelen İçki… Sorun

Amerikalılar alkollü içkilerin zararlarından kendi cemiyetlerini korumak için ne yapmışlarsa başarılı olamadılar.1919 senesinde Amerika’da alkollü içkilerin üretimi ve kullanılması yasaklandı. Ancak bu yasak ve yaptırımlar insanları durdurmaya yetmedi. Hapishaneler doldu taştı ve içkiye mağlup olunarak 1933’te yasak kaldırılmak zorunda kalındı. Ve bugün Amerikalı bilim adamı Ord. Prof. Julius Hırsch bu meselede aciz kaldıklarını şöyle itiraf ediyor: “Hz. Muhammed (s.a.v.) Kur’an vasıtasıyla içkiyi men etmiş ve asırlarca büyük insan kitleleri içkinin zararlarından korunmuştur. Bu netice 20’nci asırda münevver Amerika’da her türlü propagandaya rağmen elde edilememiştir.”   Bu açıklama; insanların kötü alışkanlıklarından cezalar ve propagandalar ile değil kutsallara bağlılıkla kurtulabildiğinin delilidir. Amerika ise; kendi halkını ve dünya milletlerini içki ve benzeri kötülüklerden çok çeşit çeşit operasyon düzenleyerek dinden kurtarmaya çalışmaktadır. Bu sebeple her konuda çöküntüye uğrayan batı toplumunun kurtuluşu, bu çelişki çözülmeden gerçekleşemez. Onlar istemeseler de Amerika’nın kendi halkı da dâhil tüm milletler İslam’ın yeniden doğuşuna muhtaçtır.