Alıntı

TÜRKİYE’NİN EKONOMİK MUCİZESİ SÖNMEK ÜZERE Mİ?

Paylaş:

Patrick Cockburn 

The Independent Gazetesi

 

Komşuları tökezlerken, İslamî demokrasi açısından rol modeli olan ülke, aşırı kendine güvenin kurbanı olabilir.

Türkler Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden doğuşuna mı tanıklık ediyorlar yoksa Avrupa’daki ekonomik kaosun ve Ortadoğu’daki siyasal kargaşanın yeni kurbanları mı olacaklar? Türkiye komşuları düşüş ve yıkım içindeyken kendisine büyük başarı getirmiş olan, on yıl boyunca şişen aşırı kendine güvenin bedelini mi ödemek üzere?

Keyifler yerinde... Türkiye’nin başarıları yakın tarihe dayanıyor ve son derece gerçek. Kuruluşundan bu yana örtülü veya açık askerî vesâyet altında kalmış olan bir ülkede, nihayet demokratik yollardan seçilmiş bir hükümet ipleri eline aldı, ekonomisi çarpıcı bir şekilde yükseldi ve dünyanın 15. büyük ekonomik gücü oldu. Arap Baharı ülkeleri için rol modeli olması gereken, ılımlı bir İslamî devlet olarak tüm dünyadan övgüler aldı.

Türk iyimserliği, bir zamanlar İrlanda ve Yunanistan’da duyulan kendini önemseme fikirleri ile pek de hayra alâmet olmayan paralellikler taşıyor. Tıpkı Türkiye’de şu an olduğu gibi, bu iki ülke de kendilerini uzun zamandır onlardan haksız bir şekilde esirgenen, refahı en sonunda elde ettiklerine dair aldatıcı bir fikre psikolojik olarak açık hale getiren bir yoksulluk ve dış göç geçmişine sahipti. Kendi başarılarına olan aşırı güvenleri, yıkıcı ekonomik balonlar yarattı.

Türkiye, yakın başarıları hakkındaki mitten benzer bir şekilde zarar görecek mi? Bazı uzmanlar bundan korkuyorlar. Globalsource’un parçası olan İstanbul Analytics’te çalışan bir ekonomi danışmanı olan Atilla Yeşilada şunları söylüyor: “Tüm ulus eşsiz olduğumuza ve kendi başarılı ekonomik modelimizi yarattığımıza inanmaya hipnotize olmuş ve uyuşmuş gibiyiz.” Türkiye’yi yıkıcı bir kredi krizinin vuracağından kuşkulanıyor. “Zarar görmezliğimize olan inancımız, vurduğu zaman en son darbenin en kötüsü olacağı anlamına geliyor” diyor.

Türk ekonomik mucizesi, yabancı sermaye akışına bağımlıydı ve bu, yakın zamanda durabilir. Avrupa bankaları kendi sorunlarıyla cebelleşiyor ve Türkiye onlar için bir zamanlar olduğu kadar ümitvar bir ihtimal gibi görünmeyebilir. İstanbul’daki Koç Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan Sumru Altuğ, herkesin Türkiye’nin bu yıl çok daha düşük bir ekonomik büyüme seviyesi tutturacağını kabul ettiğini söylüyor ve uyarıyor: “Türkiye riskli bir oyun oynuyor!”

Erdoğan’ın hükümeti kazananlara oynamayı seviyor. Türkiye, Kaddafi ile olan bağlarında biraz alaya maruz kalsa da becerikli bir şekilde kopardı ve isyancılar cephesi ile uyum sağladı. Hemen ardından, Misrata’da kuşatma altındaki Libyalı âsilerin imdadına yetişmek üzere, Türk hastane gemileri yola çıkarıldı ve Libya devletinin Türkiye bankalarındaki parası Bingazi’deki isyancı hükümetin hesabına geçirildi.

Suriye konusunda Türkiye daha az başarılı. Hatta Kadir Has Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler dersi veren Soli Özel, lafını esirgemiyor: “Türkiye’nin Suriye politikası rezil bir başarısızlık!” Bu politikanın Şam’da hiçbir baskı gücüne sahip olmayan bir noktaya vardığını ve Suriye hükümeti tarafından uzlaşma konusundaki samimiyetin de aldatıldığı iddiasıyla aşırı saldırganlaştığını savunuyor. “Rejimle doğru düzgün bir diyaloga sahip olmamak, sizi dezavantajlı bir pozisyona sokar” diyor.

Kendine aşırı güven, tıpkı ekonomi konusunda olduğu gibi ciddi hatalara yol açtı. Birincisi; Türkiye, Şam’da Başkan Esad’ı ciddi reformlar uygulamaya, iktidarı muhaliflerle paylaşmaya veya bırakmaya ikna edebilecek bir etkiye sahip olduğuna dair yanlış bir hayale kapıldı. Ardından açığa çıktı ki Suriye liderliği bunu yapmaya hiç de niyetli değildi ve sadece suyu bulandırıyor ve Türkleri oyalıyordu.

Irak’ta Türkiye, önemli ama halen sınırlı bir varlığa sahip. Geçmişteki düşmanlıklar göz önüne alındığında, bugün Ankara’dan çok Bağdat’tan çekinen Iraklı kürt liderlerle belirgin şekilde daha iyi ilişkilere sahip. Ancak bütünsel olarak Irak’ta, Türkiye hiçbir büyük yarar sağlamaksızın epeyce diplomatik enerji harcamış durumda. Ana başarısı ticarî alanda oldu. Irak, Almanya’dan sonra en büyük ihracat pazarı.

Türkiye, son parlamento seçimlerinde muhalefet partisinin Irak Başbakanı Nuri el Maliki’ye karşı aday çıkarmasına yardım etti. Sürpriz olmayan bir şekilde Malikî bundan memnun olmadı ve Türkiye’yi içişlerine müdahale ile suçladı. Iraklı bir devlet görevlisi: “Tüm çabalarına rağmen Türkler Irak’ta ne elde ettiler?” diye soruyordu bana geçen yıl. “Ceplerindeki bir kaç politikacıdan başka hiçbir şey!”

Ancak haberlerin hepsi kötü değil. Türkiye gerçekten bölgesel bir güç haline geldi. Kendi gücüne dair algısı abartılı olabilir ama bir zaman bölgede güçlü olan devletler – Mısır, Suriye, Irak ve hatta Libya – bugün bölünmüş ve istikrarsız durumdalar. İran bir zamanlar olduğundan daha az etkiye sahip ve Yunanistan bu yılı kendine gelmekle geçirecek. Türkiye, kendisine güvenilir bir müttefik olarak ihtiyaç duyan ABD ile iyi ilişkilerinin de faydasını görüyor elbette.

AB’nin Türkiye ile ilişkileri kritik önemde. Uzun süredir Türkiye’nin en büyük ticarî ortağı ve yabancı yatırımlarının ana kaynağı AB. Ortadoğu üzerine Türk fikirleri aldatıcı ölçüde çekici ancak illaki sonuca ulaşmaları gerekmiyor.

Türkiye halen kendine güveniyor ancak istikrarsız bir bölgenin tam kalbinde. “Türk mucizesinin ‘Türk hayal kırıklığı’na dönüşmesine şahit olabiliriz.”*

22 Ocak 2012