Başyazı

Ümmetimizin Çöküşü ve Çöküşün Sebepleri -6

Paylaş:

Bizi yeryüzünde halifesi olarak yaratan, gönderdiği kılavuz ile hidayet yolunu ve ümmetlerin yükseliş ve çöküş kanunlarını öğreten Allah’a hamd; gece gündüz çektiği çilelerle sağlam bir ümmet meydana getiren ve bu ümmetin geleceğinin parlak olacağını bildirerek bizlere moral veren Rasulüne salâtu selam; ümmeti yeniden diriltme mücadelesi veren kardeşlerime selam ile başlıyorum.

Son 3 sayıda ümmetimizi bu duruma getiren gerçek sebepler üzerinde durmuş ve bunların özetle;

1- İslam medeniyetinin esaslarından en önemlisi ve en temeli olan tevhidin yani Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığı, sadece O’na itaat edilmesi, O’nun dediği gibi bir nizam ve medeniyet kurulması gerektiği gerçeğinin unutulması veya öğrenilmemesi… Bunun sonucunda ümmetimizin kademe kademe İslam nizamından ve dine uygun hayat tarzından uzaklaşması, tevhidin unutulması ve ümmetimizin çökmesi…

2- Ümmetimizin kalbine dünya sevgisinin girmesi, dünyaperestlerin çoğalması, dünya nimetlerini önemseyip dünya hayatını ve dünyadaki imtihanı önemsemez hale gelmesi, dünyanın konulması gereken yere konulamaması, dünya nimetlerinin Allah’a ve ümmetimize karşı olan görevlerimizi aksatacak kadar sevilmesi… Bunun sonucunda dünyanın elimizden alınması ve ümmetimizin çökmesi… Çünkü ceza amelin cinsindendir ve maksadın aksi ile tokat vurulur.

3- Son asırlarda ümmetimizin yapması gereken görevleri yapmaz hale gelmesi, yeryüzüne İslam’ı yaymak, Allah’ın nizamını tüm dünyaya hâkim kılmak, zulmü ve haramları ortadan kaldırmak ve adaleti tesis etmekle görevli olan ve yeryüzünün lideri olarak görevlendirilen ümmetimizin bu görevleri yerine getirmemeye başlaması ve tembelleşmesi… Bunun sonucunda maddî-manevî her alanda geri kalmamız ve geri kalmışlığın sonucunda da aşağılık kompleksinin oluşması ve batıyı taklit etmemiz, düşmanlarımızın âdetlerini, kültür ve sanatlarını, kanunlarını, ahlâkî değerlerini ve sonunda onların ideoloji ve nizamlarını almamız ve ümmetimizin çökmesi…

Yani birçoklarımızın zannettiği gibi ümmetimizin bu hale gelmesinde geri kalmışlığımız bir sebep değil, tembelliğimizin sonucudur. Aynı şekilde taklitçiliğe başlamamız da bir sebep değil, geri kalmışlığımızın sonucudur. Çünkü geri kalan toplumlar madden gelişmiş ve güçlü toplumları taklit ederler. O halde sonuçları sebep zannedip onlarla ilgili faaliyetler yapacağımıza, gerçek sebepler üzerinde durmalıyız.

Bu sebeplerle ilgili olarak bazı noktaları belirtmeden başka bir sebebe geçmeyelim.

1- İkinci sebep olarak zikrettiğimiz dünya sevgisi mi görevlerimizi terk ettirdi yoksa görevlerimizi terk edince mi dünya sevgisi yavaş yavaş kalbimizi kapladı? Görevlerimizi terk edip yapmaz hale gelmemiz yani tembellik, ayrı bir sebep mi yoksa dünya sevgisinin sonucu mu?

Bu soruların cevabını bulabilmek için şu 3 çeşit insanı düşünmeliyiz;

1- Dünyayı ve dünya nimetlerini çok sevdiği ve dünya nimetlerine daldığı için Allah’a ve Müslümanlara karşı görevlerini yerine getirmeyenler, dünyevî menfaatleri olduğunda çalışkan olup da Allah’a ve Müslümanlara karşı görevleri konusunda tembel olanlar,

2- Dünyayı sevdiği halde Allah’a ve ümmete karşı görevlerini eksik de olsa yerine getirenler,

3- Dünyayı sevmediği halde Allah’a ve ümmete karşı görevlerini yerine getirmeyenler.

Eğer insanların hepsi 1. maddede ifade edildiği gibi dünyayı sevdiği için Allah yolunda mücadeleyi terk etmiş olsaydı; o zaman görevin terk edilmesi dünya sevgisinin sonucudur diyebilirdik ama 2. maddede ifade edildiği gibi dünyayı sevdiği halde Allah’a ve Müslümanlara karşı görevlerini eksik de olsa yerine getirenler var. O halde dünyayı sevmek diğer görevlerimizi tamamen terk ettirmeyebiliyor. Ama kişinin görevlerini eksik yapmasına sebep oluyor. Bugün kalbinde epeyce dünya sevgisi olduğu halde yine de Allah için bir şeyler yapmaya çalışan ama hiçbir zaman işin içine tam girmeyen, uzaktan destekleyen, çok fedakârlık yapmayan insanlarımız da görüldüğü gibi. O halde 1. maddede belirtilenler 1. derecede suçluysa, 2. maddede belirtilenler de 2. derecede suçludurlar. Ayrıca 3. maddede ifade edildiği gibi dünya nimetlerine karşı çok düşkün ve dünyaperest olmadığı halde, Allah’a ve ümmete karşı görevlerini yerine getirmeyenler var. Yani ne dünya için ne de Allah için çalışan tipler. Yani tembeller. O halde insan dünyaperest olmayınca görevlerini yapacaktır manasına gelmiyor.

Bundan çıkan sonuç; dünya sevgisi ümmetin bu duruma düşmesinde önemli bir sebep olsa da tembellik de ayrı bir sebeptir. Dünyaperest olmadığı halde yine de Allah için çalışmayanların bu durumu dünyaperestlikle değil başka bir sebep ile açıklanmalıdır ve bu sebep tembelliktir.

Kitaplarımızda dünya sevgisinin üzerinde durulduğu halde rahat sevgisi yani tembellik üzerinde çok durulmamaktadır. Hâlbuki ümmetin bu duruma gelmesinde dünya sevgisi kadar olmasa da tembellik de önemli bir sebep olmuştur. Ümmetin bu duruma düşürülmesi haram olduğuna göre, buna sebep olan tembellik çeşitleri de haramdır ve dünya sevgisi gibi bu da kalbî bir hastalıktır. Tedavi edilmesi, tembelliğin terk edilmesi ve harekete geçilmesi farzdır. Tembel olmayalım diye Allah-u Teâlâ:

“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”1

“De ki: Çalışın, yaptıklarınızı Allah da Resûlü de mü’minler de göreceklerdir.”2

“Bir işten boşalınca hemen başka bir işe koyul”3 buyurur.

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de:

“Aç insanların yemek tabaklarına saldırdıkları gibi diğer ümmetler de sizlere saldıracakları çok yakındır. Hâlbuki sizler sayı ve topluluk olarak çoğunlukta olmanıza rağmen ‘sel köpüğü’ gibisiniz. Dünyaya olan düşkünlüğünüzden ve ölüme olan korkunuzdan dolayı Hak Teâlâ sizin heybetinizi düşmanlarınızın kalbinden kaldırmış ve kalplerinizde tembellik meydana getirmiştir.”4

“Ümmetimin üzerine korktuklarımın en korkuncu; karnının büyüklüğü, uykuya devam, tembellik ve yakînin (iman) zayıflığıdır.”5

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Ya Rabbi acizlikten ve tembellikten sana sığınırım” derdi.6

“Hz. Peygamber zamanında müslüman olan insanlar ona biat edince, Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet edeceklerine ve tembellikte bulunmayacaklarına, tembellik yapmayacaklarına dair biat ediyorlardı.”7

Ümmetimizin çöküşünde dünya sevgisi gibi tembelliğin de bir sebep olduğunu tespit ettikten sonra, şimdi de dünya sevgisinin zıddı olarak ahiret sevgisi ve ahirete iman noktasından meseleye bakmamız gerekmektedir. Yani kişi ahiret sevgisi olmadığı ya da ahirete imanı zayıf olduğu için mi Allah’a ve ümmete karşı vazifelerini yerine getirmez yoksa bunlar olduğu halde de tembellikten dolayı görevlerini yapmıyor olabilir mi?

Şu bir gerçektir ki; dünya sevgisi görevlerimizi ya kısmen ya da tamamen terk ettirmekte olduğu gibi ahiret sevgisinin ve ahirete imanın zayıflığı da görevlerimizi ya kısmen ya da tamamen terk ettirmektedir. Allah’a ve ümmete karşı görevlerini yerine getirmeyen ve Allah yolunda mücadelede yerini almayan herkes, ahirete inanmadığından ya da cenneti sevmediğinden bunu yapıyor değildir. Sebep incelendiğinde yine tembellik olduğu görülecektir. Tıpkı bir talebe gibi… Okulda imtihan olacağını bildiği, bundan şüphe duymadığı ve imtihandan yüksek puan almayı istediği halde yine de çalışmaz. Bu talebe çalışma imkânına sahipse ve hasta da değilse o halde sebebin yalnızca tembellik olduğunu kabul etmek zorundayız.

Bir Müslüman da ahirete inandığı ve cennet nimetlerini çok arzu ettiği halde, Allah’ın rızasını ve cennetini kazanmak için ümmetin bu durumdan kurtulması yolunda gerekenleri yapmıyorsa bu ancak tembellikle açıklanabilir. Ahirete iman ilmel yakîn seviyesinde olursa, tembelliği tamamen kaldıramaz, belki kısmen kaldırabilir.

Görevlerinin bir kısmını yapan, bir kısmını yapmayan, bir süre yapıp sonra yorulan, yaptıklarını can-u gönülden değil zorlanarak yapan birçok Müslüman’ın durumu budur. Kişi ahirete ilmel yakînin de altında inanırsa bu zan ve şüphedir ve bu iman değil, küfürdür. Ahirete ilmel yakîn iman yani iki kere ikinin dört ettiğini bilmek gibi kesin olarak kabul etmekle birlikte, bu bilgi ve iman zayıf olduğundan onu tembellikten tamamen kurtaramamaktadır. Ahiretin delillerini araştırma, öğrenme, kâinat kitabını derin bir tefekkürle okuma sonucunda Allah’ın kudretinden tam mutmain olma ve bunun sonucunda aynel yakîn imana ulaşma gerçekleştiğinde ise insan tembellikten tamamen kurtulabilir ve Allah için yapması gerekenleri zorlanmadan yapabilir. Böyle bir kimse için artık Allah yolunda ümmeti kurtarma mücadelesi vermek, fedakârlık yapmak, tembelliği aşmak çok kolaylaşır. Bununla birlikte haramları işlemek, boş boş oturmak ve görevleri konusunda tembellik yapmak ona çok zor hatta imkânsız gelecektir. İçinden bir ses kalk görevini yap diyecek ve onu rahat bırakmayacaktır. Bu aynel yakîn imanın sonucudur ve böyle bir kimse aynel yakîn imana ulaşmış kabul edilebilir. Böyle olmayan, görevlerini yerine getirmeyen, içinden böyle bir ses duymayan ya da duysa bile yerinden kalkmayan kimsede aynel yakîn iman olamaz.

İlmel yakîn iman, tembelliği kısmen kaldırabilir demiştim. Ancak şu da bilinmelidir ki bu durum tembelliğin derecesine bağlıdır. Kişinin tembelliği şiddetli ise ilmel yakîn iman bu tembelliği hiç kaldıramayabilir, mazeretler söylemesini engelleyemeyebilir. Hatta böyle bir kişi aynel yakîn imana ulaşmış bile olsa, tembelliğe çok fazla alışmış ise böyle şiddetli bir tembelliği bu iman bile ancak kısmen kaldırabilir. Çalışmak zor, tembellik kendisine kolay gelen kişi nefsiyle mücadele edip onu terbiye ettiğinde çalışmanın güzel ve huzur verici, tembelliğin ise çirkin ve huzursuzluk verici olduğunu görecektir. Çalışma zahmetine katlanmayanlar tembelliğin sonuçlarına, Allah’ın azabına, görevinin ve şerefinin geri alınmasına, fakirliğe ve ezilmeye katlanmak zorunda kalırlar!

Konuya devam etmek temennisiyle, Allah’a emanet olun.

  1. Necm, 39
  2. Tevbe Sûresi, 105
  3. İnşirah Sûresi, 7
  4. Ebu Davud, c:4, syf:483
  5. Cabir, Ramuz El Ehadis
  6. Buhârî, Cihâd, 25, 74; Müslim, Daavât, 48, 52; Ebu Davud, Vitr, 32, Edeb, 101; Tirmizî, Daavât, 70, 76, 115; Neseî, İstiâze, 7, 8, 12; İbn Mace, Dua, 3; Ahmed b. Hanbel, II, 185, III, 113, 117
  7. Ahmed b. Hanbel, III, 322, 340, V, 325